Biraz zaman bulup kendimize vakit ayırdık ve bu sürede bir film okuması yapma fırsatı bulduk. Bazen öğrencilerimize sadece test çözme tekniklerini öğretmek yetmez dönemin şartlarında oluşan kültürel kodları okumasını da öğretmen lazım. Şimdi öğrencimle yapmış olduğum bir film okumasını sizinle paylaşmak istedim.
Her gecenin bir sabahı vardır derler peki doğan güneşin kimine umut kimine acı kimine çaresizlik sunduğunun da tarifini yapabilirler mi? Bilinmezlikler dünyasında kim kime açıklama yapabilir ki? Bazılarının korkuları galip gelir ve suskunluk tek çözüm olur bazılarının cesareti galip gelir haksızlığa kalkan kılıç olur. Zaman ne kadar hızlı geçer bilinmez. Yaşanmışlıklar bazen dilden dile dolaşan bir söz olur bazen bir yazarın dünyasında kitap sayfası ve bazen bir senaristin dünyasında ‘ACIMASIZ ‘ bir para kaynağı olur. Bir yaşanmışlık vardır her eserde gelecek nesillere bazen öğüt olur bazen acı bir masal.
Çok uzaklarda değil aynı çağda iki farklı kültürde yansır edebi eserin görüntüsü. Her zaman aynı kültürde aynı etkiyi vermez edebiyat görsellikle süslenir ve seslenir artık insanlığa sessiz bir haykırış gibi. Bir bakarsın oryantalist bakış acısıyla ele alınır Batının Doğuya kin ve nefret bakışı, bir bakarsın gerçekten de kendine yabancı olmuş bir inançla kendi kendine yabancı olur toplumlar. Doğu her zaman Batıya yönelim sağlar peki Batı ne yapar bu süreçte geçmişin acısıyla geleceğin korkusuyla bir kin ve nefret kusar. Batı her zaman toplumları yok etmeyi silah ve teknolojiyle yapmaz.. Kimi zaman bir eser ortaya koyar, kimi zaman bir film, kimi zaman bir düşünce ve kimi zaman ‘KENDİ İNANÇ SİSTEMİNDE BİR İKİLEMLE ÇIKARIR ‘ doğunun karşısına. Kapitalizm, emperyalizm, sosyalizm gibi birçok ‘izim’ ifadesiyle gelir karşımıza. Bir darbe olur, bir devrim olur bir yıkılış olur. Tıpkı İran’da yaşanmış ACI bir olayın ünlü bir FRANSIZ Yazar’ın kaleme aldığı ve sinema sektöründe yer bulduğu ‘SORAY’YI TAŞLAMAK’ gibi.
Büyük İskender’ den günümüze kadar birçok savaş ve ihtişamın kültürü İran ne kadar içler açısı bir durumla karşımıza çıkmakta. Orta doğunun abisi diye geçinen bir kültürden bahsediyoruz. Hem dini ritüelleriyle hem kültürel kodlarıyla karşımıza çıkmış emperyal güçlerin odağında olan bir kültür. Kimi zaman karşımıza ne kadarda sadık ve kuvvetli bir kültürden bahsediyorsunuz diye bilirisiniz. Ama kimi zaman neden böyle oldu diyebilirsiniz. Soraya ise kendi içinde yoksullaşan bir inanç sisteminin acıyan yönü. Modern dönemden post modern döneme kadar geçen süreçte sosyo-kültürel yapılar mutlak suretle kültürel yozlaşmayı gözler önüne sermekte ve toplumun aksayan yönlerini gösteren bir toplumsal ayna olmakla yükümlüdür.
Bir dönem analizi niteliğinde olan eser ve görsel yapıt aynı zamanda günümüz inanç sisteminde olan karanlık yüzleri göstermektedir. İslam’ı eleştiren ucuz bir propagandadır. Doğunun acınası halini bir kez daha gözler önüne sermek adına yazılmış ve sinemaya uyarlanmış bir eserdir. Okuyucu ve izleyicileri cehaletin nedenlerini sorgulamaktan çok İslam’a ve onun uygulayıcılarına karşı öfke duymaya yönlendiren bir bakış açısı işlenmektedir. Fransız gazeteci BİR KAHRAMAN vasfıyla karşımıza çıkmakta. Bizim kendi hikâyemizin başkalarının bakışlarıyla anlatılmasının sorgulanması gerekmektedir. En azından filmin başında uygulanan recm cezası hakkında küçük bilgilerin sunulması olayın ciddiyetini gözler önüne serilmesinde fayda sağlardı. Kimi zaman Ortadoğuda farklı isimlerle karşımıza çıkan farklı gruplar İşid, el- nusra, bokohram vb. İslami terör kavramları bizlere Batı’nın kin ve nefret yüzünü ortaya koymaktadır.
Çok uzaklara gitmeden yanı başımızda olan Suriye olaylarında dahi yönetimin yetersiz kaldığı yerlerde kendi dini ritüellerine sahip tarikat, cemaat ve topluluklar hemen hemen her gün bir insanlık dramını ortaya koymaktadır. Batı ve orada yaşayan Batı yanlısı iktidar köleleri her zaman kendi çıkarlarını ön planda tutarak bir kavram üretmiş ve bunu topluma benimsetmiştir. İlk dönem İslamiyet yaşam tarzından dahi uzak olan fikir akımı modern sistemin kölesi olmuş ve kendi içgüdülerine yenik düşmüş bir insan topluluğu mutlak suretle yok olmaya mahkûm kılınmıştır.
Eserde işlenen konu ise yaşanmışlıkların karanlık yüzünü ortaya koymakta ve bir insanlık dramı olarak karşımıza çıkmaktadır. Keşke eserde olan olayların aynısı günümüz döneminde dahi yaşanmasa. Tuhaf odur ki Kuran‘da recm cezası yoktur. Zina yapan evli veya bekar insana belirlenen nihai ceza yüz kırbaçtır. Recm cezası Tevrat’ta yer almaktadır. HZ. MUHAMMED (S.A.V) zamanında dahi birkaç kez uygulanmıştır. Recm olayının uygulanması oldukça ağır şartlar gerektirmektedir. Neredeyse kamuya açık alanda yapılması gerekmektedir, kocasının şahitliği kabul edilmemektedir ve en az 3 şahidin olması lazımdır. Bir batı insanı göstermiş olduğu cesaret hem insanlığın sesi olarak sunuluyor hem de Doğunun karanlık yüzünü ortaya koyuyor.
Soraya bizlerde saf ve temiz toplumu simgelemektedir. Asla yalan söylemeyen ve inançlarına bağlı kalan bir toplum. Evet, kadın her zaman bir kitleyi temsil etmektedir çünkü liderdir ve üretkendir.
Değerlerin en değerlisi yaratanın bizlere vermiş olduğu tek büyük emanettir. İnsanın kendi canından sonra koruması gereken, kıymetini bilmesi gereken bir hediyedir insanoğluna. Soraya sessizlik içinde ve kimsesizlik içinde yok olmuştur. İnsanoğlunun kendi çıkarlarına bağlı kalarak ürettiği bir yalan döngüsünde yok olmuştur.
Baba ise ilk taşı atan masum kitledir. Birçok dönemde olduğu gibi günümüzde dahi din çatısı altında azgınlık ve sapkınlar yaşanmakta ve saf insanlar sömürülmektedir. Bizler HZ. İBRAHİM PEYGAMBERİN sadık sözüyle oğlu HZ. İSMAİL’i düşünmeden kurban edecek olan saf ve sadık toplumlarız. O yüzden çocuğumuz dahi olsa dini kural ne derse onu uygularız. Ama unutulan veya atlanılmış olan bir önemli nokta var ‘AKLIMIZI KULLANMADAN’ hareket edersek ŞİRKE girip ebedi karanlığa mahkûm oluruz. Günahsız olanın değil günahlarına dur diyenin atması gereken taş olmalı elimiz de. Nefsimize ve Şeytan’a atmalıyız.
Molla kimi zaman bir din âlimi kimi zaman bir nefis kölesi olarak karşımıza çıkıyor. İnsanların ve toplumların yok edilmesinde en büyük etmen dini sapkınlıklardır. Geleneksel dönemden modern döneme, modern dönemden radikal modern döneme ve hatta post modern dönemde dahi insanların birlik ve beraberliğinde dini ritüeller çok önemli bir mekanizmadır. Unutulmamalıdır ki kapitalizm bile bir dini inanç biçiminden ortaya çıkmıştır. Burada olan molla kavramı ise karşımıza her zaman kendi çıkarlarını koruyan ve nefsine yenik düşen bir kişi olarak çıkmaktadır. Aslında Batı kadar Doğu da kendi içinde kendine zarar vermekte ve yok etmektedir. Bir lider geleceğe aydınlık bir yönelim sağlaması gerekirken eserde bir kukladan ibarettir.
Ve asıl önemli olan kavram muhtar İbrahim. Muhtar her şeyin farkında ama sessizliği tercih etmekte. Bilinenleri bilmiyor olarak göstermekte. Aslında bazen bir kitle iletişim aracı vazifesinde olarak da yorumlanabilir. Olayların görsellerinde sessiz taraf kadar haykıran tarafta olabilir. Muhtar yöneticidir, muhtar kendi bekasını düşünen siyasal güçtür, muhtar emperyalist sisteme köle olan bir kukladır ve muhtar kendi toplumuna zarar veren bir metafordur.
Umut ederiz ki eserin karanlık yüzü geleceğin aydınlık perspektifinde yok olur. Bizler inançlarına bağlı kalan, HZ. İBRAHİM peygamber gibi aklıyla ve zekâsıyla doğruyu bulan bir nesil inşa ederiz. Bizler modern dönem içerisinde aydınlığın parlayan güneşine selam veren, Doğunun bilim ateşini yüceltmeyi hedefleyen nesillere pusula oluruz. İslami terör kavramını tarihten silecek, insanlığa her zaman ders veren nesillere yol açan hizmetkârlar olacağız. Ve en önemlisi bizler yıkan değil yeniden inşa eden nesillere bir ses olacağız.
Bizler Soraya’ı unutmayıp ama bir daha o olayları yaşatmayacağız diye söz verdik. Nemrut ateşine odun taşıyan köle değil; ateşi söndürmeye su taşıyan karınca olacağız. Kabeyi yıkmaya gelen Ebrehe’nin ordusunun sonu olan EBABİL kuşu olmayı niyet etmiş genç nesillere hizmetkâr olacağız.
Burada benimle görüşlerini paylaşan sevgili öğrencim Filiz Nur DEMİRKAN’a teşekkür ederim.