Bir papaz ile maliyeci aynı gün ölürler, papaz cehenneme gider, maliyeci ise cennete. Papazın itirazı vardır: Ben 60 yıldır insanların doğru yola, Tanrı yoluna gitmeleri için günde kaç kere dua ettim! Ya bu maliyeci ne yaptı? Beni cehenneme, onu cennete nasıl koyuyorsunuz?
Cevap gelmiş: Öyle deme, öyle deme! Sen ne zaman kilisede vaaz versen cemaat uyurdu. Ama bu maliyeci ne zaman bir yere gidip defterlere baksa, herkes bildiği bilmediği bütün duaları okur, Allah'a yalvarırdı.
***
Kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç tel saç görmüş. Hımm demiş, galiba bugün saçımı örgü yapacağım. Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş. Ertesi gün kalkmış, aynaya bakmış, kafasında iki tel saç kalmış. Hımm demiş, bugün saçımı ikiye ayıracağım. Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş.
Bir ertesi gün yine kalkmış, aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var. Tamam tamam, demiş. Artık bugün atkuyruğu yaparım. Öyle de yapmış ve çok güzel bir gün geçirmiş. Daha bir ertesi gün aynaya baktığında, kafasında bir tek tel bile kalmamış. Wow! diye bağırmış. Bugün saç derdim yok.
***
Her yıl yapılan en iyi buğday yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi, -Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi. -Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
-Neden olmasın, dedi çiftçi. Bilmediğiniz bir şey var. Rüzgâr, olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
***
Adamın arabası çalınır. İki gün sonra araba geri gelir ve bir not vardır içinde. Özür dilerim, arabanızı çaldım ama karım doğum yapacaktı. Yarın tiyatroya eşiniz ve sizin için iki bilet aldım. Hatamı telafi etmek için ben de orda olacağım.
Adam duygulanır, eşiyle tiyatroya giderler, o yazıyı yazan adam yoktur ama memnun eve dönerler. Ev soyulmuştur ve duvarda bir not vardır. Abi, tiyatro nasıldı?
***
Adamın biri Pejo marka bir minibüs alır. Ertesi gün yolcuya çıkar minibüs tıklım tıklım. Tutar kasabanın yolunu, minibüs gittikçe hızlanır.
Yolculardan biri kaptan yavaş bir yere çarpacağız der. Şoför: Sen Pejo'yu biliyor musun? der. Yolcu: Hayır, der. Şoför: O zaman susacaksın der ve devam eder.
Minibüs hızlanmaya devam eder bir yolcu daha seslenir: Oğlum, ben hastayım biraz yavaş. Şoför yine sorar: Sen Pejo'yu biliyor musun? Amca ne bilsin, hayır der. O zaman susacaksın der şoför.
Bu kez bir kadın seslenir: Hamileyim lütfen biraz yavaş, çocuğumu düşüreceğim. Şoför yine sorar: Sen Pejoyu biliyor musun? Kadın: Yok, der. Şoför yine aynı cevabı verir.
Arkadan kızgın bir ses tonuyla bir genç seslenir: Yavaş git kardeşim, öldüreceksin bizi. Şoför yine sorar: Sen Pejo'yu biliyor musun? Genç: Biliyorum lan! ne olacak der. Şoför: O zaman çabuk söyle bunun freni nerede?