İnsanların hayata başlama dönemi iş hayatına girme, evlenme veya sorumluluk almaları ile birlikte başlar. Bunun yaşı bazen 18 olur, bazen 28 olur, bazen ise 10-12 . Ailede sizden başka sorumluluk alacak kimse bulunmaz, körpecik yaşınızda hayatın ağır şartlarını sırtınızda hissetmeye başlarsınız.
Ben, hayata 18 yaşında başladım. Aslında 17 yaşında evlendim. 18 yaşında da devlet memuru olarak hayatın bizatihi içerisine girdim. Allah uzun ömür versin babam, bizler için her türlü sorumluluğu almış, her türlü fedakârlığı yapmış olmasına rağmen, hayatın zor şartları bizleri de erken sayılabilecek yaşta hayatın içerisine çekti. Liseyi bitirip, üniversiteye başlamadan önce görev alabilmek için sınava girdiğimde, merhum Müftü'nün sorduğu soruya verdiğim cevabı hiç unutamıyorum. Yaklaşık 25 kişinin girdiği sınava ben tesadüfen girmiştim. Babamla birlikte köye fındık toplamaya giderken babama, "Baba bir de Of Müftülüğü'ne uğrayalım, bakalım boş camii var mı?" dediğimde babam benimle dalga geçerek, "Merkez Camii boşmuş seni oraya imam tayin etmek için bekliyorlarmış" dedi. Ben kendi bilgime, sesime ve öğrencilik yıllarımdaki denemelerime güvenerek, müftülüğün yolunu tuttum. Hayli kalabalıktı. Hoca efendi, sıraya girmiş, sınav komisyonunun çağırmasını bekliyordu. Onların tamamı köylerde görev yapmakta olan hoca efendilerdi. Merkeze gelebilmek için sınava girmek istiyorlardı. Ben ise henüz görev almamış, görev almaya uğraşıyordum.
Sıram gelip, komisyon huzuruna çıktığımda önce Kur-an okumamı istediler, okudum. Hafız mısın? diye sordular, değilim deyince "Yalan konuşma" dediler, dedim ki "Hocam hem imam olacağım, hem yalan konuşacağım, böyle saçmalık olur mu?" Bu kez, Arapça fıkıh kitabı olan EL-İHTİYAR adlı kitaptan Arapça ibare okutup, anlamını sordular. Cevap verdim. Sonra, komisyon birbirine dönerek fısıldanmaya başladı, Müftü Efendi, "Bu kez sana bir soru daha soracağım, bilirsen seni Merkez Camii'ye imam tayin edeceğim" deyince, "Buyur hocam" dedim. Arapçasını kendisi bizzat okuduğu ibarenin asıl anlamı; Yolda yürürken bir bayan gördüğünüzde ilk bakış lehinize, ikinci bakış ise aleyhinizedir. Yani bayana ikinci kez bakmak isterseniz günaha girersiniz anlamında olan El evvelü leke, vessani aleyke ibaresi idi. Müftü efendiye dedim ki; Hocam şayet vereceğim cevabı değerlendirme dışında tutarsanız size güzel bir cevap veririm, "Peki evladım ver bakalım" deyince dedim ki "Hocam yolda yürürken, çok güzel bir bayan görürseniz ondan asla gözünüzü ayırmayın. Gözünüzü ayırıp, ikinci kez bakmaya kalkarsanız vay halinize diyor bu ibare" deyince "Tamam seni, Merkez Yeni Camii'ye İmam tayin ettim" dedi. Dışarı çıkıp, babamın yanına gidince babam ne olduğunu sordu. Baba beni merkeze imam tayin ettiler dedim. Ama babam tayin evrakları gelinceye kadar inanmadı.
İki yıl severek yaptığım bu görevi üniversiteye gidince bırakmak zorunda kaldım. Ancak şu ana kadar yaptığım mesleklerden en çok tat aldığım mesleğin, İmamlık mesleği olduğunu, gururla ve severek söylemek isterim. (Birileri gibi kamyoncu dendiğinde, bana imam denirse isyan etmem, mutlu olurum) 1984 yılında Çarşamba ilçesinin Eğercili köyünde oturmaktaydık, Evimizin arka tarafında Kavlağan mahallesinde bir Camii vardı. Fakat kadrosu olmadığından fahri olarak görev yapan Ömer isminde sevdiğim bir hoca efendi vardı. O arada, camiye kadro gelince, hoca efendi işsiz kalacağını, korkusu ile köyün ileri gelenlerinden merhum Muhtar Kazım ağabeyi alıp, yanıma geldi; "Sen madem ki görevi bıraktın, iş hayatına girdin, Ömer hocanın camisinde görev almış gibi gözük ama görevi Ömer hoca yapsın. Maaşı da o alsın, sen de emeklilik hakkını oradan elde edersin" dediler bana. Dedim ki; "Bir yandan imamlık yapıp, millete doğruyu, hakkı, hakikati öğret, diğer yandan devleti dolandır. Oh! ne güzel. Yağma Hasan'ın böreği, ye babam ye öyle mi? Ömer hoca'yı severim, ona bir iş bulup, çalıştıralım" deyip, teklifi reddettim.
"Peki, bunu bize neden anlattın?" demeyin! Asıl konumuza yeni geliyorum. Eskiden Cuma namazlarını arkadaşlarla farklı camilerde kılardık. Eski müftülerimizden merhum İsmail Bayramoğlu Hoca, Gümüşhane müftüsü iken, izine geldiğinde beni de ziyarete gelmişti. Günlerden Cuma olunca, birlikte Cuma namazını kılmaya Teknepınar köyüne gittik. Caminin üst katından sesler geliyor, dikkatli dinleyince kız çocukları olduğunu fark ediliyordu. Ancak, ne okudukları pek belli değil, Kur-an mı okuyorlar, ilahi mi, türkü mü anlaşılmıyor. Biraz daha dikkatli dinleyince, Kıyame süresini okumaya çalıştıklarını tahmin ettik. Okuma işi bitince yaşlı bir amca namazı kıldırdı, namaz sonunda yanına gidip, "Hocam caminin imamı siz misiniz?" diye sorunca, "Hayır, ben değilim. Falanca buranın imamı ancak, o ticaret yapıyor, tencere tava satıyor, aldığı maaşın yarısını bana veriyor, bende burada görev yapıyorum" dedi.
Bu zatı muhterem imamlık dışında her işi yapmış, tencerecilik, güreş ağalığı, turizimcilik!.. Her şey onda mevcut, şimdi emekliye ayrılmış. İki gün önce şehre gelen Sayın Bakan'ın da fotoğraf karesine girmeyi başarmış. Bu adam itibarlı iş madamı olmayı da başarmış, demek ki para veya makam insanların ayıbını örtüyor. Ama doğrusu be değil ne para, ne de makam insanların gerçek kimliğinin ortaya çıkmasına engel olmamalı, olamayacaktır da. Çünkü artık gazeteniz DENGE doğruları yazmaya devam edecektir.
Para veya makam ayıpları örter mi?
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.