Yaratılmış her varlığın bir yaşamı vardır ve bu varlıkların fıtratıdır.
On sekiz bin alemin varlığından bahsedilir. Bu alemlerde farklı varlıklar, farklı şekillerde yaşarlar. Bu varlıkları bilmesek bile, onların Allah tarafından yaratılıp, yaşatıldıklarına inanırız.
Varlığını bildiğimiz yaratıklardan insan ve cinlerin iradelerinde serbest oluklarını ve yaşarken yaptıklarından ahiret hayatında sorumlu olacaklarını Kur’ani bilgi olarak bilir ve inanırız.
İnsanların nasıl bir hayat yaşayacaklarını ve nelerden nasıl sorumlu olacaklarını vahiy yolu ile Allah c.c. bildirmiş, görevlendirdiği Peygamberler vasıtasıyla da bu konularda insanların eğitimi ve öğretimi sağlanmıştır.
Son Peygamber olarak Hz. Muhammad (s.a.v.) görevlendirilmiştir. Hz. Peygamber Allah (c.c.) aldığı emirleri insanlara tebliği etmiştir. Kur’an ayetleri adını alan bu emirler kıyamate kadar hükmünü sürdürecek, Kur’anın korunması da Allah (c.c.) tarafından sağlanacaktır. Kur’anın koruyucusunun bizzat Yüce Allah olduğu yine Kur’anda bildirilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de veda hutbesinde kendisinden sonra yaşayacak olan insanlara Kur’an ve sünnetinin emanet olarak bırakıldığını net bir şekilde hatırlatmıştır.
Sünnete itibarın gerektiği, sünnetin sahibi Hz. Peygamber tarafından hatırlatılmışsa, sünnetin de ilahi korama altında olduğu kanaatine varırız.
Kur’an elimizde ve gönlümüzde, Hz. Peygamber sünneti zihnimizde ve kalbimizde olduğuna göre bu değerlere inanan herkes Yüce Allah ve Hz. Peygamberle birlikte yaşıyor demektir. Kur’anı Kerimde de zaten Allah (c.c.) insana, şah damarından yakın olduğu bilgisi verilmektedir.
Müslümanların Yüce Allah ve elçisi Hz. Peygamberle ilişkilerini nasıl yürütecekleri hususunda Kur’anda ayetler, Hz. Peygamberden de hadisler vardır.
Hucurat suresi 1…5. Ayetlerde Yüce Allah; “Ey İnananlar ! Allah’tan ve Peygamberinden öne geçmeyin; Allah’tan sakının; doğrusu Allah işitir ve bilir. Ey İnananlar ! Seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygambere birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın. Seslerini Peygamberin yanında kısan kimseler, Allah’ın gönüllerini takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır. Ey Muhammed ! Sana odaların ötesinden seslenenlerin çoğu akletmeyen kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi şüphesiz onlar için daha iyi olurdu. Allah bağışlayandır, merhamet edendir” buyurmaktadır.
Yukarıda meallerini arz ettiğimiz ayetler Peygamberimizle ilişkilerimizin belirlenmesinde önemli bakış açısı ve yol haritası ortaya koymaktadır.
Ayetlerde verilen mesajlara tartışmasız iman etmek ve uygulamak, hayatın şekillenmesinde Hz. Peygamber sünnetini ve hadislerini rehber kabul etmek, dini anlama konusunda zihinsel egzersiz yaparken Hz. Peygamberin sünnet ve hadislerini devre dışı bırakmamak, alim, abid, zahid gibi imanda ve amelde olgunlaşmış, bilgi ve ilim ötesine geçmiş, feraseti ve basireti yüksek, manevi dünyası gelişmiş, toplum nezdinde “büyük insan” kavramıyla tarif edilen kimselere karşı edepli olmak, insanlar arası ilişkilerde adab-ı muaşeret kurallarına riayet etmek Kur’ani bir gerekliliktir.
Kur’an hükümleri kıyamete kadar etkin ve geçerli olduğuna göre, fiilen aramızda bulunmayan Peygamberimizle günümüz dünyasındaki ilişkilerimiz sünnet ve hadisleri üzerinden olacaktır.
Hiç kimse Peygamberin önüne bu gün de olsa geçemez. Peygamberi anlayışa muhalif bir din izahı yapamaz. Peygamberi devre dışı bırakarak dini yorum ve Kur'an anlatmaya kalkamaz.
Peygambersiz din izahı, "PARALEL DİN" icadı olur. "Uydurulan" ve "İndirilen" din kavramlarıyla, dini anlayışlar kategorize edilir. Ilımlı İslâm ve Radikâl İslam gibi kavramlar ve bu kavramların taraftarları oluşur. "IŞİD" gibi, kendini müslümanların halifesi ilân edip; ümmetin katlini vacip sayan, kendi gibi düşünmeyen müslümanlara savaş açmayı cihat, bu yolda ölmeyi şehit kabul eden bir yapı ortaya çıkar.
Paralel bir "Din" ihdası, Müslümanların topluca ve ebediyyen iflası olur.