Milyonlarla ifade edilen işsizlik ortamında en kolay kurulan ve en çabuk para kazanılan iş olan boyacılık ve ellerinde sandıklarıyla kimi zaman bağırarak müşteri arayan, kimi zaman bir parkın yanına konuşlanarak müşterilerini bekleyen boyacıların öykülerini anlatmaya çalışacağız bugünkü yazıda. Evine ekmek götürmek ve karnını doyurmak için 7-8 yaşındaki çocuklardan 60'lık dedelere kadar pek çok kişinin yaptığı bu iş Türkiye gerçeğini ve boyacıların yaşadığı dramı da gözler önüne seriyor.
HAYATI PARLATANLARIN HİKAYESİ
Elinde sandığı, sokaklarda, ya da bir köşe başında hayatını kazanmaya çalışan boyacılar, hayatın olanca kirliliğine rağmen, ayakkabıları parlatmaya çalışan insanlar hepsinin ayrı bir hikayesi var. Bazen ellerindeki ayakkabı fırçasıyla sandıklarının üzerine vurarak ses çıkartırlar dikkat çekmek için. Aslında bu sesi dikkatlice dinlerseniz anlarsınız çalmadan, çırpmadan kazanılmış iki kuruşun, alın terinin yere düşen tınıları olduğunu.
SİHİRLİ PARMAKLAR
Kadın erkek fark etmez hepimiz ayakkabı boyacılarına ayakkabılarımızı boyatırız. Evlerde yapılan boyalar boyacıların boyadığı ayakkabıların yerini tutmuyor. Enteresandır bu kişilerin boyadıkları ayakkabı 'ayna' gibi olur. Bir takım sıvıları küçük şişelerin içine koyarlar kapaklarında ki küçük deliklerden ellerindeki cila bezine döküp parlatırlar ayakkabıyı. Çeşitli rivayetlerde vardır halk arasında o sürülen sıvı için 'sürdürmeyin' der ağabeylerimiz veya bir bilenler. Ayakkabının derisini çatlatırmış inceltirmiş. Sonra deri hep onu istermiş parlamak için... Eh derinin de eskiden canlı olduğunu düşünürsek uçucu madde bağımlısı olmasını pek yadırgamamak lazım. Marketlerde satılan hazır ayakkabı boyaları da bu işin ölmesine neden olamamıştır. Çünkü en pahalı olan hazır boyayı alsanız bile bizim ayakkabı boyacılarının parlattığı gibi parlamaz ya da bana öyle geliyor.
"YETMİYOR NAPALIM"
Samsun Subaşı Camisi'nin yanında yılardır boyacılık yapan Şükrü Öztürk (62) 10 sene önce Çaykur'dan emekli olmuş. 4 Çocuk sahibi Öztürk, emekli olduktan sonra para yetmeyince ek işi yapmaya karar vermiş. Çoğu insan gibi emekliliğin tadını yaşamak istediğini belirten Öztürk, "Ben de isterim emekliliğin tadını çıkartmayı. Ama yapamıyorum, bakmakla yükümlü olduğum bir ailem var. Ev kira, elektrik, su, telefon faturaları derken ay sonu zor geliyor. Burada ayakkabı boyacılığı yapıyorum. Günde 15-20 çift ayakkabı boyasam çok şükür der evimin yolunu tutarım. diyerek emekli bir ayakkabı boyacısı olarak ömrünü tamamlayacağını söylüyor.
"İSTEDİM AMA OKUYAMADIM"
Diğer bir ayakkabı boyacısı Yaşar Sevim ise, 32 yaşında olmasına rağmen okuyamamış olması hala içinde büyük bir uhde olarak duruyor. Maddi problemler yüzünden okuyamamış. 12 yaşında hayatın yükünü omuzlarında hissetmiş. 3 kardeşi var ve ailenin en büyüğü. Yaşamın ağır yükünü omuzlarken, sokağın dilini öğrenmiş. Yetmemiş sırrını çözmüş kaldırım taşlarının. Her gelen geçenin eline bakmaktansa, her gelip geçenin yaşamına parlaklık vermek onun parmaklarının hünerinde yatmış. Kara kara boyalı ellerinin arasına almış olduğu süngerle boyamış hayatı ve ayakkabıları. Yaşar, evin bütün ihtiyaçlarını kendisinin gördüğünü söylüyor. Kardeşlerine ve ailesine boyacılıktan kazandığı parayla bakıyor. Küçükken geçirdiği bir kaza sonucu bacağı sakat kalmış. Herkesin sevgilisi, gelip geçenler ona takılmadan duramıyor.
Ayakkabı Boyacısı
Gözleriyle yıldızları sayıyor,
Boyarken tozlu ayakkabıları.
Ellerindeki yorgunluk,
Diz kapaklarına kadar inmiş.
Yağmur çiseliyor gözlerinin içine.
Tüm hayatını parantez içine almış.
Üşüyor...
Islak bir sokağın
Kucağına atıyor kendini.
Kırık taburesinde oturuyor çaresizliği.
Yarını görmeyen,
Günübirlik hayallere sığınmış.
Tut elimden,korkma.
Bak,neler yapacağız?
Üzülme çocuk,
Yarını beraber kuracağız...