Ömrümüz boyunca kaç bahar yaşardık kim bilir?Sadece bir mevsim,bir geçiş olarak mı gördük baharı? Oysa baharda ağaçlar sırlarını açar görebilen gözlere. Bazı göz sadece çiçek görür, bazısı ilahi bir güç, sır, ölümün yanında ya da ardında yeni bir doğuş, yeni bir hayat, yok oluşun yanında varoluş, yaratılış.Doğa bir kitap gibidir,her mevsim ayrı bir hikaye anlatır.Her satırı dikkatle okuyabilmek gerek.
Size yine bir hikaye anlatmak istiyorum,beni etkileyen olaylardan biri bu.Bazen hikayeler anlatılmak isteneni daha etkili anlatır çünkü.Bir hastane odasında ileri derecede hasta olan iki adam yatıyordu. Adamlardan birinin her öğleden sonra bir saatliğine oturmasına izin verilirdi,ciğerlerindeki suyun süzülmesi için. Bu hastanın yatağı pencerenin yanındaydı.Bu iki hasta odada yanlız olmalarından dolayı saatlerce birbiriyle konuşur, evlerini,işlerini, ailelerini,askerlik anılarını, gittikleri yerleri biribirlerine anlatırlardı. Başka türlü hasta yatağından vakit nasıl geçerdi ki? Pencere yanında yatan hasta her öğleden sonra, oturmasına izin verildiği saatte pencereden gördüklerini diğer hastaya anlatırdı. Diğer hasta da merakla dinler,ertesi günü iple çekerdi. Bir yandan da içten içe pencere kenarındaki yatakta kendisi olup,gözleriyle görebilmeyi isterdi.
Odanın penceresi,içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler,kuğular gölde yüzerken, çocuklar da kayıklarını yüzdürüyordu.Genç aşıklar banklarda oturuyor, gökkuşağının tüm renkleri çiçeklerin arasında dolanıyordu.Koca koca ağaçlar gökyüzüne doğru uzanıyor, dallarından kuşlar havalanıyordu.Pencere kenarındaki hasta bunları detaylarıyla anlatırken,diğer hasta odanın öbür ucunda,gözlerini kapayarak,anlatılan bu güzel manzarayı ve olayları gözünde canlandırırdı.Günler ve haftalar böylece geçti.
Bir sabah ilaçlar elinde pencere kenarındaki hastanın yanına gelen hemşire, hastanın cansız bedeniyle karşılaştı. Uykusunda,yüzünde bir huzur ifadesiyle ölmüştü. Hüzünlendi hemşire, hastane görevlilerine haber verdi,cesedi taşıdılar. Diğer hasta günlerdir arkadaş olduğu, sohbet ettiği, zorlu geçen hastane günlerine bir anlam katan adamın öldüğüne üzülmüştü.Odada yalnız kalmıştı ve pencere kenarındaki yatak artık boştu. Hemşireye "o yatağa geçebilir miyim?"diye sordu.Ne sakıncası olabilirdi ki?Görevlilerin yardımıyla adam pencere kenarına taşındı.Adam heyecanlıydı, artık hayalinde değil, kendi gözleriyle görebilecekti dışarıyı. Yavaşça doğrulmaya çalıştı, pencereden dışarıya baktı.Pencere boş bir duvara bakıyordu.
Şaşkına dönmüştü adam.Hemşireye ölen arkadaşının pencere dışından ona anlattıklarından bahsetti.Nasıl olabilirdi böyle birşey? Oysa onun gördüğü sadece bir duvardı.Hemşire ölen adamın kör olduğunu, pencerenin önündeki duvarı görmediğini söyledi. Ölen adam kendi hayalindeki kurgularıyla kendini mi mutlu etmek istediğinden,yanındaki arkadaşını mı mutlu ve teskin etmek istediğinden anlatmıştı o güzel manzaraları bilinmez.Belki de ikisi birden,sonuçta hem kendi son günlerini huzurla geçirmiş, hemde diğer hastaya umutla,güzel günler yaşamasına vesile olmuştu.
Aslında görmeyen bir çift göz neler görebilir,hayata ne anlamlar katabilir.İyi düşünen iyi görür değil mi?Mutlu olan mutlu edebilir. Gelen hediye paketini açarsananız içindeki sürprizi görebilirsiniz. Bakabilmek değil mesele,görebilmek,dinlenlemek değil, anlayabilmek,düşünmek değil, bir anlam çıkarabilmek ve varolmak değil hayatta,iz bırakabilmek önemli.Bir de kıssadan hisse çıkartmak.