Doğumundan iki ay önce babası, altı yaşındayken annesi sekiz yaşındayken dedesi vefat eden Peygamberimiz; yermibeş yaşındayken Hz. Hatice annemizle evlenmiştir. Sekiz yaşından yirmi beş yaşına kadar da amcası Ebu Talibin himayesinde yaşamıştır. Hz. Alinin babası olan Ebu Talib'in müslüman olmadan vefat ettiği söylense de, biz aynı kanaatte değiliz. Diğer amcası Ebu Lehebin Peygamberimize yaptığı düşmanlığı ve bunun Kur'ana konu olduğu dikkate alındığında, Ebu Talib tarafından Peygamberimizin himaye edilmesi bile "Müslüman olmadı" denmesine engeldir. Günün şartları ve toplumsal değer yargılarıyla, Peygamberimizi koruma düşüncesi; Ebu Talibin imanını gizlediği kannatimizi oluşturmaktadır.
İnsanların karşılaştığı dünyevi sıkıntıların tümünü bir beşer olarak yaşayan Peygamberimiz; zorlu bir dünyevi hayat geçirmiştir. Doğumu öncesinden başlayan beşeri zorluklar, ilahi korumayla her gün şekillenerek; toplumun "emin kişi" kabulü oluşmuş, İbrahimi dinin hükümleriyle yaşayan Peygamberimize kırk yaşında Peygamberlik görevi tebliği edilmiştir. Yüce Allah kendisinin elçisi olarak görevlendirmeyi murad ettiği Hz. Muhammedi; toplumsal itiraza konu olamayacak şekilde ilmek ilmek dokuyarak yetiştirmiştir.
Fiziken beşeri, ruhen ilahi gıda ile büyümüş olan Hz.Muhammed; hicri takvime göre 63 yıl, miladi takvime göre 61 yıl yaşayarak; Refik'i Âlâya göç etmiş, miladi 8 Haziran 632 yılında vuslat gerçekleşmiştir. Peygamberimiz ilk ve son olarak yapmış olduğu, adına da “Veda Haccı” denilen hac ibadeti esnasında, Arafat’ta sunduğu hutbesinde, adeta ashabıyla vedalaşmıştır. Bu nedenle de bu hutbeye “Veda Hutbesi” denmiştir. Veda Hutbesinde, ashabına seslenen Peygamberimiz, bir daha bir araya gelemeyeceklerini de ifade etmiştir.
Son ayetlerden olan, “…dininizi tamamladım, size din olarak da İslamı seçtim” ayeti celilesinin nazil olmasıyla Peygamberimizin vefat haberinin geldiği hususu ashab arasında konuşulmaya başlanmıştır. Hz. Ebu Bekir’in duyduğu bu mesajlardan sonra ağlayarak, göz yaşıyla, “artık Hz. Muhammed aramızdan ayrılacaktır, bu söyledikleri bizimle vedasıdır” anlamına gelecek ifadelerle duygusunu arkadaşlarıylapaylaşmıştır.
Hac dönüşü Medine’ye gelen Peygamberimiz rahatsızlanmış ve yaklaşık iki ay sonra Cennetül Baki mezarlığına giderek dua ve niyazda bulunmuştur. Bu ziyaretinden bir gün sonra rahatsızlığı artmış ve yaklaşık on üç gün ateşli bir hastalık yaşamıştır. Bu süre içerisinde yanına ziyaret için gelenlere irşat ve tebliğini de ihmal etmemiş, ziyaretçilere öğütler vererek, kendisinin de insan olduğunu ve her insan gibi öleceğini hatırlatarak, ölümünden sonra eski cahiliye dönemine dönülmemesi hususunda uyarılarda bulunmuştur.
Kul hakkı konusunda çok hassas olan Peygamberimiz, hem kendi hassasiyetinin gereği, hem de kul hakkı ile ilgili hususun önemini ümmetine hatırlatmak bakımından, ölümüne birkaç gün kala ashabını toplayarak : “–Ey insanlar, kimin sırtına kamçı vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun; kimin bende alacağı varsa, işte malım gelsin alsın. Bana en yakın olan dostum, burada benden hakkını isteyen veya gönül hoşnutluğuyla helal edendir. Ben Rabbime yüz akıyla kavuşmayı umuyorum –Allah beni dünya ile kendi katı arasında özgür bıraktı. Bu kul, Allah katında olanı tercih etti” buyurarak ölüm vaktinin geldiğini ashabına bildirmiştir. Son bir iki günde hastalığı ağırlaşan Peygamberimiz namaz kıldırmak üzere yerine Hz. Ebu Bekir’i tayın etmiştir.
8 Haziran 632 günü Peygamberimizin rahatsızlığı biraz hafiflemiş, sabah namazında evinin kapısını mescide açarak Hz. Ebu Bekir’in imamlığından kılınan sabah namazını izlemiş ve duygulanmıştır. Aynı gün öğle vaktine doğru tekrar ateşi yükselen Peygamberimiz, su ile yüzünü gözünü serinleterek ateşinin düşmesini sağlamaya çalışmıştır. Bir taraftan da, “–La ilahe illallah… Ölümün de şiddetlisi var… Allah’ım günahlarımı bağışla, bana merhamet et, beni yüce dosta kavuştur.” diye dua ve niyazda bulunmuştur.
Dizinin dibinde ağlayan kızı Fatıma’ya; “–Üzülme kızım, baban bugünden sonra bir daha hiç acı ve üzüntü çekmeyecek” diyerek adete biraz sonra gerçekleşecek ölüm haberini vermiştir. Rebiulevvel ayının 12.gecesi dünyaya gelen Peygamberimiz; 13 Rebiulevvel 11 (8 Haziran 632) tarihinde Pazartesi günü “Refiki Alaya / Yüce Dosta” diyerek vefat etmiştir. Son sözleri de bunlar olmuştur.
İnsanlığa ve insanlara huzur ve mutluluk modeli de olan Peygamberimiz; kendisinden sonrası için Kur'an ve Sünneti işaret etmiştir. Beşeri hayatın zorluklarına karşı ilahi reçete; Hz. Peygamberin sünneti ve Yüce Allahın insanlığa sunduğu ilahi mesajı olan Kur'andır. Hz. Peygamberin kabrine olan hürmet ve sevgi; sünnetine bağlılık konusunda da karşılık bulmuş olsa; bugünkü huzursuzluklar yaşanmayacaktır.
Peygamberimizin bedeni ve fiziki varlığı elbette çok önemlidir ancak insanlık için sünneti ve işaret ettiği Kur'an önemlidir. Müslümanlar bu konuda imtihan halindedir, insanlık da böylesi hazır bir projeyi görememe zaafı içindedir.