M. HALİSTİN KUKUL
OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilâtı veya İktisâdî İşbirliği ve Gelişme Teşkilâtı) ülkeleri PİSA (Milletlararası Öğrenci Değerlendirme Proğramı)'nın, onbeş yaş seviyesi gençlere dâir hazırladığı "Öğrenci Refahı" raporu, 20 Nisan 2017'de açıkladı.
72 ülkeden 540 bin öğrencinin katıldığı istatistik sonuçlarına göre, dünya üzerinde değişik memleketlerde, değişik kültür çevrelerindeki çocukların ortalama "refah seviyesini" ölçülüyor.
Bu değerlendirmede; 1) Öğrencinin okul içindeki her çeşit başarı merhaleleri/performansı, 2) Arkadaşları ve öğretmenleriyle münâsebetleri, uyumu-uyumsuzluğu, 3) Okul dışındaki faaliyetleri, ders dışı zamanını nasıl değerlendirdiği, 4) Âile içindeki hâl ve tavırları inceleme altına alınmış.
Üzülerek ifade edeyim ki, Türkiye, bu " Hayat Refahı/Memnuniyeti" anketi sıralamasında, 10 üzerinden 6.12 puanla son sıralarda yer almıştır.
Denilebilir ki, bu Avrupalılar, her zaman böyle yapıyorlar. İllâ da bize bir noktada, hücûmda bulunup, tesir altına almak istiyorlar. Hep bizimle uğraşıyorlar!..Hakkımızı yiyorlar!..Bizi, çekemiyorlar!..
Bu sözlerin hepsine 'doğru' dememin bir işe yaramayacağını söylemeliyim!..Çünkü, hakîkat, hiç de uzakta değil!..Yanıbaşımda!..
Doğru olan şu ki, bâzen öyle yapıyorlar...Hem de, haşîn ve hattâ hâince...
Peki; şu sözler de Avrupalıların mı?
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde konuşan Cumhurbaşkanı şunları söyledi: " Sâdece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan fevkalâde üzgünüm, bunlardan biri eğitimdir, diğeri kültür sanattır." (Hürriyet GÜNDEM, 28 Aralık 2016, 12.51)
Bunları, "Kültür ve Sanat Büyük Ödülü" verilen bir merasimde, devletin en selâhiyetli ve mes'ul kişisi söylüyor, Avrupalı değil!..
O hâlde, bu "ödül"ün "büyük"lüğünün nerede bulunduğunu düşünmeyelim mi?
Mevcut kültür-sanatımızın "büyük"lüğünü ne ile mukayese edeceğiz? Kendi ihtişamlı kültür ve sanatımızla mukayese edilmesi mümkün olamayacağına göre, ne ile?
Bir ülkede, şâyet, "eğitim-kültür ve sanat" istenen seviyeye ulaşamamış/ulaştırılamamış ise, orada, iktisat, teknolojik gelişme ve üretim aramaya da gerek yoktur. Çünkü, temel itici kuvvet bunlardır. Eğitimde başarıyı yakalayamamış bir sistem, insan istihdamında nasıl başarılı olabilir ve nasıl başarılıyım diyebilir? Zâten den(e)miyor!..O hâlde?
Kaldı ki; "Öğrenci Refahı" aksak olan yâni yeterli olmayan bir mekânda, 'öğrenci başarısı'nı düşünmek bile tuhaf değil midir? Bu, mümkün müdür?
"Refah", başarının anahtarı değil midir? Çünkü, refah toplumlarında huzur, güven, ümit, nezâket ve adâlet en önde bulunur. Başarı da, bunları temel yaparak yükselir.
Bu araştırmaya göre, Türkiye'de yaşayan 15 yaşındaki öğrencilerin %28.6'sı hayatından hiç memnun değildir. Bu, ne fecî bir hâldir!..Bırakınız bu oranı, yüzde bir bile olsa derin derin düşünmemiz gerekmez mi? Bunu, illâ da, bir başkası mı bize söylemelidir?
Araştırmaya göre, OECD ülkeleri "memnuniyetsizlik" ortalaması % 11.8'dir ve bizimki, bunun, takrîben üç katıdır.
Bizim çocuklarımız, âile, çevre ve okul üçgeninde, niçin bu derecede "memnuniyetsizlik ve huzursuzluk" içindedir ve sosyologlarımız ve pedagoglarımız bunların üzerinde ne gibi araştırmalar yapmışlardır, bilmek isteriz.
Hayatından çok memnun olduğunu söyleyen çocuklarımızın oranı da, OECD ortalaması olan %34'dün çok gerisindedir ve %26.3'tür.
Türkiye'de, çocuklar, başarısız oldukları kadar, ne yazık ki, ümitsiz de gözüküyorlar. Kaygılı ve endîşeli'dirler.
Raporda; meselâ, imtihanlara iyi hazırlanmalarına rağmen, çok endîşe duyduğunu söyleyenlerin oranı % 58.8 olurken; ders çalışırken bile strese girdiğini belirten öğrenci oranı % 56'dır. Niçin?
Bir de, ayda, birkaç kez zorbalığa mâruz kaldığını söyleyenler var. Türkiye'de bu oran: %18.6'dır. Bu da, asayişsizlik ve itimatsızlığın netîcesi olarak sosyal bir yara değil midir?
Raporda sunulan "Okula aidiyet duygusu"nda, Türk çocukları, kendilerini % 61.4 oranında okula ait hissetmektedirler. Bu oran, OECD ortalamasında % 73'tür. Bu da, çocuklarımız, okuldan biraz kopuktur mânâsını taşır. Halbuki, okul sevilmeli/sevdirilmelidir. Bu oran, Fransa'da %41'le en geride,İspanya'da ise, % 87.2 ile ilk sıradadır.
Çok tedbirli, çok temkinli, çok gerçekçi ve kuru hayâlcilikten uzak bir eğitim politikası uygulamalıyız. Kuru hayâlcilik, boş lâf değildir. Hiçbir şey hayâl kurmadan gerçekleşemez ammâ, kuru hayâlcilikle yâni ağzını açıp dünyayı seyirle de bir yere varamayız.
Bağırma, ham hayâl kurma ve yanıltma toplumu olmaktan sür'atle çıkmalı ve âcilen düşünme/tefekkür toplumu olmalıyız.
Niçin mi?
5 Aralık 2016'te açıklanan PİSA Araştırma Raporu'nda da, yine 72 ülke arasında, Fen Bilimleri'nde 52., Matematikte 49. ve Okuma yâni Anadili/ Türkçe'yi anlamada ise, 50. sırada bulunmuştuk.
Demek ki, değişen bir şey yok!..
'Var' diyene de zâten inanmam mümkün değildir. Çünkü, görünen köy kılavuz istemez...Ortada; yapılanı bırakınız, müsbete dâir hiçbir düşünce emâresi bile yoktur!..
Bir defa, 'Öğretmen Yetiştirme Mes'eleniz' mevcut değildir ve 'Öğretim Üyesi Yetiştirme Kıpırdanması'nın zerresi de sezilmemektedir.
Diyeceğim şu ki...
Meydanlar bangır bangır...S(ı)tadlar gümbür gümbür...Sınıflar, salonlar, kütüphâneler tamtakırdır!..