Önceki gün bir gazetede manşetten verilen Ondokuzmayıs Üniversitesi rektör adayı Prof. Dr. Hüseyin Akan ile ilgili 'Tozlu dosyadaki iddialar' başlığı altındaki hiçbir belgeye dayanmadan yapılmış olan haber, gazetemizde yapılması için bize de geldi... Ancak ortada belge yok, kesin bilgi yok, hiçbir şey yok...Tamamen varsayımlara dayalı yazılmış yazılardan ibaret... Biz haber yapmadık, yapılmasını da etik bulmadık. Elimize bir belge verselerdi yapmaktan imtina etmez, gereğini uygulardık.
İlgili gazetedeki haberi gören muhabir arkadaşım bana gelerek, olayın tam tersine olduğunu kanıtlayacak belgelere sahip olduğunu, gerek dönemin Emniyet Müdürü sayın Mustafa Aydın'ın, gerekse dönemin rektörü sayın Osman Çakır"ın bu konuda yazdıkları resmi belgelerin elllerinde olduğunu, bununla ilgili ne yapması gerektiğini bana söyleyince, "o zaman biz doğru olanını yazalım" dedim.
Önceki gün ziyaretime gelen Prof. Dr. Hüseyin Akan'a "Hocam dilerseniz beyanat verin haber yapalım, dilerseniz, biz mesleğimizin gereğini icra edelim" dedim. Hoca "Benim beyanat vermeme gerek yok, siz mesleğinizin gereğini yapın" deyince hocanın resmini dahi çektirmeden, biz elimizdeki belgelerle haberi yaptık. Bu belgeler gazetemiz haricinde hiçbir gazetede de yok!..
Dünkü gazeteleri okuduğumda bir de ne göreyim!.. Sanki aslı astarı olmayan haberi başkası yapmış da, bizim cemiyet başkanı hem köşesinde, hem de manşetinde olayı yalanlıyor!.. 8 yıllık yalan olarak verdiği haberde bir önceki gün kendi yapmış olduğu haberi yerden yere vuruyor ve adını da objektif gazeteciliğin gereği olarak verip, pişkin pişkin anlatıyor...
Bu kadarına da pes doğrusu!.. İnsan birazcık sıkılır ve özür diler... Özür dilemekte bir erdemliktir.
Peki neden öyle yaptığını anladınız mı?..
Elbette ki anlamışsınızdır... Ancak anlamayan okurlarımız için anlatmakta yarar var. Hüseyin bey ilk bizim gazeteyi ziyaret edip, bizdeki belgeleri görünce, daha sonra ziyaretine gittiği cemiyet başkanına bizdeki evraklardan bahsederek, "onlar yarın yayınlayacaklar bu haberi" deyince, hemen 90 derece çark ederek, bir önceki gün yaptığı haberi yerden yere vuruyor... Bir de dikkat ederseniz, Hüseyin Bey orada yanına gidip bir evraka bakmak isterken, resmini çekip yayınlıyor... Sanki "bana hesap vermeye geldi" imajını yaratmak istercesine... Hoca'nın haberi olmadan resmini çekip manşet yapıyor, biz de hiç hocanın resmini çekme ihtiyacı duymadan, arşivimizdeki resmini koyarak, tamamen kendi inisiyatifimizle haber yapıyoruz... Bunu yapar iken gayemiz ne birilerine hoş görünmek, ne de birilerini karşımıza almak... Sadece bilinmesini istediğimiz bir şey var ki o da Denge Gazetesi'nin birilerinin talimatıyla haber yapmayacağının herkes tarafından bilinmesidir.
Talimatla yapılan haberlerin başka bir talimatla tam tersinin yazılacağını kamuoyu yaşadığımız şu olayda açık ve net bir biçimde görmüştür. Evraka, şahide, belgeye dayanan her haber, dili, dini, ırkı, siyasi görüşü ne olursa olsun tarafımızdan yazılacağını, evraksız, bilgisiz, belgesiz hiçbir bilginin kamuoyu ile paylaşılmayacağını bilinmesini istiyorum.
İşte değerli dostlar Denge Gazetesi'nin adının neden Denge olduğunu şimdi anladınız mı?.. Kurulduğu günden itibaren ilkeli ve dürüst yayıncılığı rehber edinen gazetenizin, olayların gerçek yönünü yansıtması sonucu diğer gazetelerin de yayın politikalarını nasıl değiştirdiklerini görebildiniz mi?
Göremeyen varsa yaşadığımız bu son olay görmenize yetecektir. Saygılar...
Pişkinliğin bu kadarına da pes doğrusu!..
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.