Birkaç konu ile ilgili sevgili okurlarımla sohbet edeceğim bu hafta. Konuya nereden başlasam bilmiyorum ama bildiğim ve inandığım bir şey var ki o da Atatürk'ün güzel bir sözü var. 'Biz bize benzeriz' Hiç boşuna başkalarında bir şey aramayalım. Ne varsa kendimizde var. Bizi bizden daha iyi bilen olmaz ve bizi kurtaracak güç kendimizdedir. Sorun bizde ise çözüm de bizdedir. Eksik olanı tamamlamak ve hatalı olanı düzeltmek bizim görevimizdir. Hiç kendi görevlerimizi başkasının üzerine atıp sorumluluktan kaçmaya çalışmayalım.
Örneğin şu yöneticilik veya idarecilik denen zor ve zevkli iş. Zor diyorum çünkü mesul olduğunuz insanları aynı ölçüde memnun etmek zordur. Zevkli diyorum çünkü makamlar koltuklar tatlıdır, oraya oturan bir daha kalkmak istemez. Zevkli diyorum çünkü kapıda kolonya ile karşılanmak gerçekten çok farklı bir duygudur. Fakat olayın bir de kamera arkası vardır yani sorunları çözme tarafı. Yok efendim yemek yersek kaynaşma olurmuş, yakınlaşma olurmuş. Arkadaşlar siz hiç Hz. Ömer'in adaleti diye bir şey duydunuz mu? Evet duyduk diyorsunuz. Peki Hz. Ömer'in ekibi ile kaynaşması için yemek verdiğini duydunuz mu? Yok duymadık diyorsunuz. O halde nedir bu işyerlerindeki ekip muhabbeti. Ne ekibi kardeşim, tedaşın arıza ekibi mi bu. Allah aşkına, sizin literatürünüzde 'profesyonellik' diye bir kelime yok mudur?
Çalışma hayatının, Adını ekip koyduk, Ne profesyonellik kaldı, Ne dostluk.
Bu ekip muhabbeti çağımızın entel dantel bir hastalığından başka bir şey değildir. Çözüm değildir yani, çözüm profesyonel olmaktır, birlik istiyorsanız adaletli olacaksınız, bakın o zaman nasıl ekip ruhu oluşuyor. Yoksa yemek yemekle ekip falan oluşmaz oluşsa oluşsa yağ oluşur, kilo oluşur. Adalet olmadan, güven olmadan yemek yersen kaynaşma olur mu? Kaynaşma olur da bu dersin kaynaması gibi bir şey olur. Tat vermez yani, olay gümbürtüye gider. Sorun neyse bizzat onun üzerine kafa yormak gerekir. Yoksa pilavla, tavukla memleketin sorunları çözülseydi lokantalarda hiç sorun kalmazdı.
Toplantı yapmadan hiçbir kurum yönetilemez, siz yönettiğinizi sanırsınız. Sonra sorunlar yığınlar halinde karşınıza çıkar ve o yığınların altında ezilirsiniz.
Gelelim bir diğer konu, vermek. Çok basit gibi gözükse de esasında çok önemli bir göstergedir vermek. Peki vermekten kasıt nedir? Zamanını vermek, emeğini vermek, maddiyatını vermek ve en önemlisi yüreğini, gönlünü, hayatını, her şeyini vermektir en yücesi.
Ama daha da güzeli herkesin kendi görevini yapmasıdır. Zaten herkes kendi görevini yapsa sorun kalmayacaktır. Kendi görevini yapan insan mutlu insandır, dürüst insandır, adil insandır, veren insandır. Verdikçe yenilenir parlar güzelleşir göz kamaştırır. Kan vermek gibidir, sağlık bulur vücut ve her şeye dalga dalga yayılır bu iyilik. İyilik dalgalarının hepimize hep ulaşması dileğiyle.
16 Mart tarihli tüm çocukların ve kızım Ecrin'in doğum gününü kutluyorum. Nice sağlıklı ve mutlu yıllar diliyorum.