Pazar Sohbeti yazı dizimizin bu hafta ki konuğu, uzun yıllardır İstanbul"da yaşayan
ancak kalbi daima Samsun'dan yana atan, Samsun"un tanınmış simalarından, uzun yıllar Samsunspor"da yöneticilik yapmış olan ve bugün de halen Bank Asya 1. Ligi Kulüpler Birliği Başkanvekili olan Süleyman Salur
DENGE : Süleyman bey, siz uzun yıllar İsmail Uyanık Başkanlığındaki Samsunspor yönetiminde görev yaptınız. Bilahare Adnan Ölmez"in Başkan seçildiği kongrede bir konuşma yaparak birlikte uzun yıllar görev yaptığınız başkanınızı yani İsmail Uyanığı suçladınız, oysa sizde aynı yönetimde idiniz, neden yönetim kurulunda bulunduğunuz süre içinde yönetici kimliğiniz ile olaylara müdahale etmediniz de, Uyanık görevi bıraktıktan sonra bu açıklamaları yaptınız? Yazdığınız köşe yazılarında bu tutumunuzu sürdürdünüz. Son olarak da yine Samsunspor kongresinde Uyanık"ı suçlar mahiyette konuşma yaptığınızda, Divan Başkanı tarafından ikaz edildiniz. Samsun kamuoyu bu konudaki tavrınızı pek anlayabilmiş değil. O dönemde neler yaşandığını anlatır mısınız?
S.SALUR : Öncelikle gazetenizin Samsunspor konusundaki gösterdiği hassasiyete ve bana da geçmişe yönelik karanlıktaki bazı yaşanmışlıkları bir kez daha gündeme getirmeye fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim. Sorduğunuz sorulara ilişkin eleştiriler en yakın dostlarım tarafından da yapılmaktadır. Ancak beni bu noktalara taşıyan ve yönetim kurullarında görev yaptığım süre içindeki konumum nedeniyle göremediğim, ancak İsmail Uyanık"ın Samsunspor Başkanlığı"ndan ilk ayrılışı sonrasında göreve gelen, Yusuf Ziya Yılmaz yönetiminde görev aldığımda yani 6 yıl sonra ancak tespit edebildiğim görüş ve düşüncelerimi harfiyen kamuoyu ile paylaşmayı bir kez daha görev addediyorum.
Samsunspor yönetimine ilk olarak 1998 yılında İsmail Uyanık"ın Başkanlığı döneminde girdim. O döneme kadar Samsunspor ile taraftar olarak ilişkilerim fanatizm boyutlarında idi. Samsunspor 1965 yılında lige çıktığında, Samsunspor adına ilk şiir yazan kişiyim. Elbette böylesine sevdalı olduğum takımımın yönetim kurulunda yer almak benim için büyük onur ve gururdu. Üstelik kulübün başkanı da, spor adamlığı ve kulüp başkanlığı anlamında idolüm olan İsmail Uyanık idi. Görevim kulübün İstanbul temsilciliğini yapmak idi. Süper Lig"de bulunduğumuz süre içinde bu görevimi Uyanık başkanlığında yaklaşık 7 yıl sürdürdüm.. Kendisinin futbol dünyasına olan hakimiyeti, beşeri ilişkilerdeki başarısı ve liderlik vasfı, bir takım başkanlığı için en önemli meziyetlerdi. Nitekim başkanlığı döneminde Samsunspor her platformda en iyi şekilde temsil edilmiş ve başarılar kazanmıştır. Bunu hiç kimse inkar edemez. İstanbul"da yaşadığım için yönetim kurulu toplantılarının pek azına iştirak edebiliyordum. Kulüp yöneticiliği anlamında, o dönemlerde kulüp tamamen başkanlık sistemi ile yönetiliyordu. Mali ve transfer konularında tek hakimiyet başkanda idi. Harcamaları başkan yapar, transfer, kulüp yönetimi vs tüm konularda yönetim kurulu ile istişare yapılır, son sözü her zaman başkan söylerdi. Mali konularda hiçbir yöneticinin tasarrufu bulunmuyordu. Mali asbaşkan olan arkadaşlarımız, tamamen başkanın kontrolünde olan mali profil içindeki yerleri bir nevi muhasebe elamanı gibi idi. Yani başkanın kulübe verdiği bilgiler doğrultusunda hareket ediliyor, şirketin gelir ve giderlerinden tek sorumlu kişi olarak başkan bulunuyordu.
DENGE : Bu sistemi yönetim kurullarında, o dönemde neden eleştirmediniz ?
S.SALUR : Düz yönetici olarak tabir edilen, yani icracı aktif görev yapan bir yönetici konumunda değildim. Şeklen de olsa bir mali ve idari as başkanlık, futbol şubesi sorumluluğu gibi birimler bulunmakta idi. Her ne kadar icracı konumda bir yönetici olmamakla birlikte kulübün özellikle mali yapısı hakkında herhangi bir olumsuzluğun da yaşanması düşünülemezdi. Çünkü Kulübün o dönemler naklen yayın gelirleri başta olmak üzere önemli gelirleri vardı. Yani mali sistemde herhangi bir aksama yaşanmıyordu. Kulüp Başkanı kulübe tamamen hakimdi. Üstelik astronomik transferlere imzalar atılıyordu. Kulübün nakit akışında hiçbir problem olmamalı idi ve olmuyordu. Yani İsmail Başkan gemiyi çok iyi yürütüyordu. Eleştirilecek bir yön yoktu. Sadece naklen yayınlardan yılda 5 veya 6 milyon dolar gelir elde ediliyordu. Pahallı transfer ücretleri ödenmiyordu. Alt yapımız mükemmeldi. En çok parayı o dönemde İlhan Mansız"a vermiştik. Oda 1 milyon Mark"tı. Yani dışarıya paramız gitmiyordu. Sıkıntı olmadığından hiçbir yöneticinin de maddi durumu sorgulamak gibi bir durum söz konusu değildi. Ayrıca hiçbir yöneticinin böyle bir tasarrufu da yoktu. Çünkü yöneticilerin maddi anlamda kulübe bir katkısı istisnalar dışında yoktu.
DENGE : Bu dönemde kulübün maddi anlamda hiçbir problemi yok muydu?
S.SALUR : Az önce de ifade ettiğim gibi İstanbul"da oluşum nedeniyle kulübün maddi anlamda bir sıkıntı yaşayıp yaşamadığını tespit edebilmem elbette mümkün değildi. Zaten tüm ipleri başkan elinde tutuyordu. Ancak şunu biliyordum. İsmail Uyanığın şahsi borçlarından dolayı hakkında mal beyanında bulunmamaktan ötürü (Suluova Şeker Fabrikası işletmesinden dolayı) hakkında cezalar bulunmakta idi. Tutuklama kararı çıkmıştı. Tutuklanmaması için bazı yönetici arkadaşlarımız örneğin Yüksel Yıldırım şahsi çeki ile ödeme yaptı ve başkan tutuklanmadı. Hakkındaki cezalar ancak paralar ödendiğinde ortadan kaldırıldı. Bu ödemeler Ertuğrul"un Beşiktaş"a transferinden alınan çekler ile yapıldı. Bunun dışında Yüksel Yıldırım"dan alınan şu an rakamı tam hatırlamıyorum ancak 200 veya 250 bin dolar civarındaki para da yine kulüp çekleri ile ödendi. (Bunu bilahare Yüksel Yıldırım"dan öğrendim.). Yine o denemde yönetimde bulunan Abdi Azgar ve Yusuf Yıldırım"ında Uyanık"ın şahsi çeklerden ötürü hakkında çıkan tutuklama kararları için yardımcı olduğunu biliyorum.
DENGE : Samsunspor"un borçlu kulüp haline geldiğini ilk ne zaman öğrendiniz, ve bu durum karşısında neler yaptınız ?
S.SALUR : İsmail Başkan kulüpten ayrılıp başkanlığı Yusuf Ziya Yılmaz"a devrettiğinde, tecrübeli yöneticiler olmak üzere İsmail başkan tarafından Yusuf Ziya Yılmaz"a yardımcı olmak üzere yeni yönetimde görev almak üzere birkaç arkadaşımız önerildi. Bunun üzerine benimle birlikte, Yusuf Yılmaz, Suat Çalık, ve Tarık Darende ile birlikte yeni yönetimde yani Y.Ziya Yılmaz"ın yönetiminde yer aldık. Yönetim kurulu ilk toplantısında Uyanık tarafından kulübe borç olarak 11 trilyon tutarında bir borç listesinin bırakıldığını öğrendik. Yani kulübün borçlu olduğunu ilk kez yönetimde görev aldığım 6 yılın sonunda öğrendim. Bu süre içinde kulüpteki görevimin sınırları sadece İstanbul Temsilciliği adı altında, kulübün TFF ile olan ilişkilerini takip etmekti. Ancak 11 trilyonluk borç listesini gördüğümde şahsen aklıma takılan ilk soru şu idi. Bir bakkal dükkanı bile devir alınırken, işletmeyi devredenin alacakları tespit edilir, bu alacaklarına karşılık kendisine belirli bir takvim çerçevesinde ödeme yapılmalı idi. Biz Yani Yusuf Ziya Yılmaz yönetimi ile çalışmaya başladığımızda, kulübün borçlarına ilişkin hiçbir çalışma yapılmayıp, sadece Uyanık"ın deklare ettiği borç rakamı kabul edilmişti. Yani borçların nereden ve ne şekilde kaynaklandığı kayıtlar olmadığından tespit edilemedi. Uyanık kendisinin deklare ettiği ve hiçbir kaydı bulunmayan alacaklarına karşılık 9,5 milyon dolarlık kulübün kasasında bulunan çekleri almıştı. Yani bu çekler kendisinin alacağı yeni yönetim yani bizler tarafından tespit edilerek kendisine verilmemişti. Ancak kulübü devreden ve devir alan İki başkan kendi aralarında bir mutabakat temin ettiği için, biz yöneticiler olarak üzerinde durmamız veya sorgulamamız gerekmiyordu. Çünkü sorumluluk ve inisiyatif iki başkana aitti.
DENGE : İsmail Uyanık"ı suçlamalarınıza neden olan tespitlerinizi anlatır mısınız?
S.SALUR : Yusuf Ziya Yılmaz yönetiminin göreve başladığı ilk hafta Ankara"da Kulüpler Birliği Toplantısı vardı. Yusuf Başkan TFF ve Kulüpler Birliğindeki konulara
hakim olduğumdan beni görevlendirdi. Toplantıya katıldım ve o dönem Ankaragücü Başkanı olan Cemal Aydın Süleyman yeni yönetimde yer almışsın, bizim sizden 250 bin dolar alacağımız var, Yusuf Ziya Başkanımıza selamlarımı ve saygılarımı ilet, bu para ile ilgili
, bize bir ödeme takvimi yapın dedi. Bende Yusuf Ziya Yılmaz başkana konuyu ilettim.
Yusuf Ziya Yılmaz Başkan"la birlikte İsmail Başkan"ın bırakmış olduğu 11 trilyon tutarındaki borç listesine baktık. Ankaragücü kulübünün listede alacaklı olduğuna dair hiç bir kayıt yoktu. Yusuf Başkan benim konuyu İsmail Başkan"a sormamı istedi. (O dönemde İsmail Başkan ile İstanbul"da birlikte çalışıyor idik). Bende İsmail Başkan"a, Cemal Aydın"ın alacağının kayıtlarda olmadığını söylediğimde İsmail Başkan doğru bizim borcumuz var ama borç listesine koymayı unutmuşum şeklinde cevap verdi. Yusuf Başkan doğal olarak bozuldu. Her ne kadar yakıştırmasam da bu benim beynimde çakan ilk şimşekti. İşyerinde de İsmail Başkan ile birlikte idik. Ancak böyle bir unutkanlığa anlam veremiyordum. Bu soru sürekli zihnimi meşgul etti.
DENGE : İsmail Başkan kulüpten ayrıldıktan sonra hakkında bir şikayet yapıldı ve mahkeme süreci başladı bu konuda bilginiz nedir? Sizde mahkemede ifade verdiniz mi?
S.SALUR : Bu şikayetin Samsunspor"a faturası 7 trilyon olmuştur. Yani 11 trilyonluk borç listesinin üzerine 7 trilyon daha ilave edilmiştir. Birileri Uyanık için Cumhuriyet Savcılığı"na suç duyurusunda bulunmuştu. İsmail Uyanık"ın 9,5 milyon dolar alacağı olmadığı halde, kulübün kasasından çekleri aldığı konusunda bir mahkeme süreci başladı. Defterdarlık kulübün defterlerini incelemeye aldı. Dernekler Kanunu"na göre yöneltildiğimiz için kayıtlarda doğal olarak hatalar bulundu. Çünkü ne transfer rakamları gerçek olarak yazılabiliyor ve ne de bağışlar veya gelirler sağlıklı olarak kayıtlara girebiliyordu. Burada dikkat çekilmesi gereken konu şudur. Adnan Bahadır ve Mehmet Yazıcı beyin ifade ettiği gibi, mahkeme süreci İsmail Uyanığın bir futbolcu bedelinin kulüp kayıtlarında yanlış beyan edilerek zor durumda bırakılması değil, almış olduğu 9,5 milyon dolarlık çek karşılığında bir alacağının olmadığının ortaya çıkması içindir. Doğal olarak defterlerin incelenmesinde hatalar tespit edildi. Ancak Türkiye"deki tüm kulüpler bu şekilde yani iki defterle idare ediliyordu. Sonuçta kulüp 7 trilyon gibi bir cezaya çarptırıldı. Ben mahkemeye ifade vermeye gitmedim,. Ancak yönetimdeki tüm arkadaşlarımız ifade verdiler. Mahkeme heyetinin arkadaşlarımıza sormuş olduğu İsmail Uyanık"ın kulüpten alacağı var mı idi sorularına karşılık arkadaşlarımız bilgeleri doğrultusunda ifade vermişlerdi, ancak hiçbir arkadaşımız Evet İsmail Uyanık"ın kulüpten şu kadar alacağı vardı şeklinde bir ifade vermedi. Çünkü hiç kimse İsmail Başkan"ın ne kadar alacağı veya borcu olduğu konusunda bir bilgisi yoktu.
DENGE : İsmail Uyanık ikinci kez göreve geldiğinde siz yine yönetimde yer aldınız mı?
S.SALUR : Evet, kendisi başkanlığı bıraktığı süreç içinde gıda konusunda bir projede
Birlikte idik. Tekrar göreve geldiğinde yönetim kurulunda bana da görev vermişti. İlk toplantıda, yönetim kuruluna bir öneri getirdi. Samsunspor"un temlikler nedeniyle kasasına para girmeyeceğini, bu nedenle kendisinin 5 milyon dolarlık bir temlik koyarak
Temliklerin önüne geçilebileceğini ve bu şekilde kulübe para aktarılmasının mümkün olabileceğini belirtti. Yönetim Kurulu olarak da bizim bu kararı onaylamamız gerektiğini belirtti. Bu konuda haklı idi. Çünkü Samsunspor"un kasasına temliklerden dolayı para girişi sağlanamıyordu. Hepimiz uygun gördük ve temliklerin önüne geçilebilmesi için İsmail Başkan"ın temlik koymasını onayladık. Yönetim Kurulu içinden bir arkadaşımız muhalefet etti. (Cevat Öncü). O dönemde kendisini nerede ise Samsunspor düşmanı ilan edildi. Ancak şahsen birkaç yıl sonra Öncü"nün doğru hareket ettiğini anladım.
DENGE : Mahkeme süreci devam ediyor muydu?
S.SALUR : Evet devam ediyordu. İsmail Başkan bu dönemde kulübe belirli bir para aktarmıştı. (Bu rakam yaklaşık iki milyon dolar civarındadır.) Futbolcu alacakları ile personel alacakları ödendi. Bilahare mahkeme yetkisizlik kararı verdi.
DENGE : Yine başa dönecek olur isek, İsmail Uyanık yönetiminde tekrar görev aldığınız halde, neden yazılarınız ve genel kurul konuşmalarınız ile kendisine eleştiriler yönelttiniz?
S.SALUR : İsmail Uyanık ile son kez yönetime geldiğimizde, beni araştırmalara ve kafamda sorular oluşmasına neden olan ilginç bir olay yaşadım ve bu olay karşısında film makaralarını geriye sararak, kendimce tespitlerde bulundum.
DENGE : Nedir bu tespitleriniz ?
S.SALUR : Kulübün TFF ile olan ilişkilerini yürütüyor ve federasyon nezdindeki işleri takip ediyordum. Kulübün naklen yayın gelirlerinden doğan alacakların tahsili için TFF"ye gidiyor verilen çekleri alıp başkana getiriyor teslim ediyordum. Başkan"da gereğini yapıyordu. Bir seferinde TFF"den naklen yayın gelirlerinden tahakkuk eden 500 milyar civarında bir tahsilat yapılması gerekiyordu. TFF"de Haluk Ulusoy yönetimi görevde idi.. Yayıncı kuruluş bu dönemde ödeme yapmadığından TFF"de bize bir türlü ödeme yapmıyordu. Bir nevi bugün git yarın gel politikası uyguluyorlardı. Yayıncı kuruluşun kendilerine ödeme yapmadıklarını ifade ediyorlardı. Süleyman Hurma"da sürekli başkanı para için her saat başı arıyordu. Bir gün 250 bin dolar"lık bir çeki TFF"den alarak birlikte olduğumuz ofise doğru sevinçle yola çıktım. Tam Boğaz Köprüsü"ne geldiğimde Süleyman Hurma beni arayarak abi ne oldu federasyondan ödeme yaptılar mı diye sordu. Bende kendisine çok şükür nihayet paranın yarısını alabildik dedim. Oda hiç yoktan iyidir diyerek sevindi ve telefonu kapattı. Ofise geldim ve çeki daha İsmail Başkan"a vermeden bana kızgın ve öfkeli bir ses tonu ile sen ne yapmak istiyorsun, neden herkese para aldığımızı söylüyorsun diye bir soru yöneltti. Ben de kendisine para aldığımızı sadece Süleyman Hurma"ya söylediğimi, başka hiç kimse ile de herhangi bir şekilde aldığım çek konusunda bir şey konuşmadığımı söyledim. Bana kim olursa olsun, neden para aldığımızı bilsinler diye çıkıştı.
DENGE : Bu olay son İsmail Uyanık döneminde mi oluyor?
S.SALUR : Evet, bu şekilde davranması elbette beni kişisel olarak incitmekten öte, paranın alındığının menajer tarafından öğrenildiğinin kendisini neden rahatsız etmiş olabileceği konusunda gece gündüz beynimi yordum. Sonuçta aynı iş yerinde olduğumuz için ve muhasebecimiz olan Handan Hanım"a benim TFF"den aldığım ve İsmail Başkan"a verdiğim çekleri karşılaştırmam gerektiğini ifade ederek, bir hesap mutabakatı yapmamız gerektiğini söyledim. Handan Hanım muhasebe kayıtlarına girdi ve bende TFF"den aldığım çek listesi ile karşılaştırdığımda arada önemli farklar tespit ettim. Örneğin ben TFF"den 100 TL. tahsil etmişsem kulübe 20 TL intikal ettirilmiş idi. Ancak kulüp başkanlık sistemine göre yöneltildiği ve gelir gider hesaplarının sadece başkan tarafından yöneltildiğini düşünerek, çeklerden gerekli yerlere ödeme yapıldıktan sonra, kulübe para aktarılmasının normal olduğunu düşündüm. Kulübe aktarılan paranın dışındaki meblağlar kulübün diğer borçlarına istinaden kullanılmış olabilirdi.
DENGE : O halde buraya kadar bir sorun yok, yani başkana teslim ettiğiniz ve tahsil edilen çekler bir şekilde kulübün harcamaları için sarf ediliyormuş.
S.SALUR : Buraya kadar elbette bir sorun yok.Benim açımdan sorun İsmail Başkan"ın ikinci kez görevi bırakma gerekçesi olarak şehir takımına sahip çıksın, belediye, valilik kulübe el atsın şeklinde ileri sürdüğü seslenişin ardından ortaya çıktı. Uyanık bu dönemde TV"de (Atilla Cebeci), kulübü bırakma gerekçelerini sıraladıktan sonra benim 9 trilyon alacağım var, benim ve arkadaşlarımın haklarını korumak adına, kulübe kendi adıma 5 milyon dolarlık temlik koydum şeklinde bir konuşma yapmıştı. Oysa bahsettiği 5 milyon dolarlık temliğin koyulma nedenleri, kulübün gelirlerine konan temlikler nedeniyle federasyondan tahsil edilemeyen paraların kulübe aktarılmasının temini idi. Temlik Uyanık"ın alacaklarını garanti etmek adına değil, kulübe konan diğer temliklerin önüne geçilmesi için planlanmıştı. Bu temliğin altında benim de imzam bulunmakta idi.
DENGE : O dönemde de aynı ofiste miydiniz? Yani gıda işiniz devam ediyor muydu?
S.SALUR : İş konusu ayrı, Samsunspor ile ilgisi olmamalı diye düşünüyorum.O dönemde birlikte görev yaptığımız ve özellikle mali konularda Mali Asbaşkan olarak görev yapan Yusuf Yılmaz"a ve diğer yönetici arkadaşlarıma biz bu temliği yönetim kurulunda imzalarken, başkanın alacaklarına garanti altına almak için mi imzaladık, yoksa temliklerin önüne geçmek için mi, neden başkan TV"de 9 trilyon alacağım var ve ben bu alacaklara karşı temlik koydum diye bir açıklama yaptı diye sordum. Herkes benimle aynı fikirde idi. Üstelik başkanın ikinci kez yani 9,5 milyon dolarlık alacağının dışında 9 trilyon gibi bir alacağının oluşması için görevde kaldığı süre içinde herhangi bir transfer veya yatırım yoktu.Ancak göreve geldiğinde futbolcu alacakları ile personel giderlerine ilişkin ödemeler yapmıştı ve bunun tutarı da 2 milyon dolar civarında idi. (Nitekim kendisi de gelen tepkiler üzerine, kendisine bu listenin yönetici Naci Pınar ve Ercan İnce tarafından verildiğini ve kendisinin bu konuda net bir rakam ifade etmesinin muhasebe kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkacağını ifade etti.)
DENGE : Adnan Ölmez"in seçildiği kongrede yaptığınız konuşmanın gerekçeleri nelerdir?
S.SALUR : Ben 5 milyon dolarlık temlik konusuna takılmıştım. Az öncede ifade ettiğim gibi bu kez tamamen rahmani düşünceleri bir yana bırakarak, filmi tekrar geriye sardım. İsmail Başkanın Samsunspor kulübüne başkan seçildiği andan itibaren kendimce bir araştırma yaptım. Hatta bunu kongredeki sözlerim ile ifade ettim. İsmail başkan Samsunspor kulübüne başkan seçildiğinde Çaykur"un Marmara Bölgesi dağıtım işini yapan bir firmanın sahibi idi. Bir süre sonra işleri bozulmuştu. Sonra Kamuran Çörtük"ün sahip olduğu Suluova Şeker Fabrikası işletmeciliğini üstlendi. Bu fabrikanın da işletilmesinde sorunlar ortaya çıktı ve başkan bu işletmenin kapatılmasının akabinde karşılıksız çekler yüzünden tutuklama kararları ile baş başa kalmıştı. Yani ilk etapta Samsunspor"a 9,5 milyon dolar kadar borç para verebilecek bir maddi imkana sahip olamazdı. Ama yine de rahmani düşünerek, belki Samsunspor"a yaptığı katkılar yüzünden işleri bozulmuştur diye düşündüm. Yani kulübe iş yerlerinden para aktarmış olabilirdi. Ancak kulübün bu ölçüde bir para girişine ihtiyacı yoktu. Çünkü yıllık yaklaşık en az 10 milyon dolar gibi bir gelire sahip olan, hiçbir astronomik transfer bedeli ödemeyen, üstelik transfer rekorlarını alt üst eden meblağlar ile futbolcu üreten ve satan bir kimliğe sahip Samsunspor vardı. Üstelik ikinci kez göreve geldiğinde kendi ağzı ile telafuz ettiği 9 trilyonluk alacak rakamını duyunca şok oldum. Çünkü ikinci kez göreve geldiğinde bu oranda bir parayı aktarabilmesi mümkün değildi.
DENGE : Kongredeki konuşmanızdan önce kendisine bu düşüncelerinizi ilettiniz mi ?
S.SALUR : Kendisine direkt olarak iletmedim. Ancak o dönemde görev yaptığım bazı arkadaşlarım ile bu konuyu hep paylaştım. Kongrede konuşma yapmadan öncede kendisine müşterek dostlarımız ile 5 milyonluk temliği kaldırmadığı taktirde genel kurulda düşüncelerimi ifade edeceğim şeklinde mesajlar gönderdim. Doğru idi veya yanlış idi, ama benim düşüncelerim başkanın ifade ettiği tutarlarda alacağı olduğu konusunda az önce ifade ettiğim düşüncelerim nedeniyle menfi idi. Kendisine ne ailesinden bir miras kalmış ve ne de şans oyunlarından bir para elde etmişti. Bu kadar parayı kulübe aktarabilecek bir mali portreye sahip olamazdı. Çünkü yaptığı işler düzgün gitmemiş ve mali zorluklara muhatap kalmıştı. Ayrıca, kulüpte kendi bilgisinin dışında ne kadar para aldığı ve verdiği konusunda da hiçbir kayıt bulunmuyordu. Sadece kendisi biliyordu. Kafamı yastığa koyduğumda rahat uyuyabilmem için düşüncelerimi kamuoyu ile paylaşmalı idim. Herkesin bir hayat felsefesi ve dünya görüşü vardır. Yanlışı ile doğrusu ile bizler inançlarımız ve ideallerimiz uğruna canımızı hiçe sayıp yıllarımızı 4 duvar arasına gömen ve ailece bu yılların faturasını direkt olarak ödeyen bir kuşağın temsilcileri idik. Kişisel zaaflar eğer toplumsal menfaatleri sekteye uğratır ise ve buna inananlar olarak göz yumar isek, bir birey olarak önce kendimize ve sonra da topluma karşı görevlerimizi ihlal etmiş olacaktık. İşte bu düşünceler ile gerek kongrelerde ve gerekse yazılarımda sürekli kayyum üzerinde durarak geriye yönelik incelemeler yapılmasını talep etmekteyim.
DENGE : Kongrede yaptığınız konuşmadan sonra Uyanık ile herhangi bir şekilde karşılaştınız mı?
S.SALUR : Hayır, kendisi ile karşılaşmadık. Halk gazetesinde köşe yazılarım yer alıyordu, ancak o dönemde kendisi Halk gazetesinin de ortağı bulunduğundan köşe yazısı yazmamın etik olmayacağını düşündüm ve uzun bir süre yazı yazmadım. Ancak bilahare Osman Kara"nın Genel Yayın Yönetmenliğine gelmesi ile, tekrar yazı yazmam konusunda bir talep gelince yazı yazmaya başladım ve o da bir gün sürdü, çünkü İsmail Başkan kendisi aleyhinde konuşan bir kişinin kendi gazetesinde yazı yazamayacağını Kara"ya iletmiş ve köşem tamamen yayından kaldırılmıştı.
DENGE : İsmail Uyanık"ın koyduğu 5 milyon dolarlık temliğin akibeti konusunda bilginiz var mı?
S.SALUR : 5 milyon dolarlık temlik konusunda bildiğim kadarı ile Adnan Ölmez yönetimi kendisi ile pazarlık etti ve bu rakam 2 milyon dolar seviyelerine düşürüldü.
DENGE : Sizce Uyanık"ın ikinci kez böyle bir alacağı doğdu mu?
S.SALUR : Evet ikinci kez başkan seçildiğinde kulübe böyle bir meblağ aktarmış idi. Yani kendisinin TV"de ifade ettiği gibi alacağı 9 trilyon değil, 2 milyon dolar seviyelerinde idi.
Ancak bana göre bu paranın da ilk başkanlıktan ayrıldığında alacağını olduğunu ifade ederek aldığı 9,5 milyon dolarlık meblağdan 2 milyon dolarının geri getirdiği şeklinde değerlendirilmelidir. Yani bu elbette benim düşüncem, çünkü böylesine yüklü bir meblağda alacağı olduğu hiçbir şekilde belgeler ile ispatlanamaz. Çünkü kulüp belgeler ile yönetilmemiştir. İspatlanabilecek olan en önemli veriler, Samsunspor kasasından İsmail Uyanık adına karşılıksız çeklere istinaden bankalara ödenen rakamların tespiti ile elde edilebilecektir. Bu durumda belgeler ile hareket edildiğinde Uyanık"ın bırakın alacağı Samsunspor"a aldığı miktardan daha fazla borcu çıkacaktır. Bu konu ile ilgili direkt olarak kendi ağzından ifade ettiği cümleleri de Samsunspor severlere açıklayacağım.
DENGE : Olayı gittikçe ilginç hale getiriyorsunuz, nedir bu açıklamalar bizimle paylaşır mı sınız.?
S.SALUR : Elbette, bu olayların akabinde kendisi ile yaklaşık 3 yıl hiçbir şekilde görüşmemiz olmadı. Müşterek arkadaşlarımızdan duyduğum kadarı ile benim hakkımda olumlu bir tavır içinde olmadığı malumdu. Hatta ikinci kez başkanlığı dönemde kendisi ile TV"de Atila Cebeci"nin yaptığı söyleşide kendisine benim hakkımda yöneltilen Salur sizin aleyhinizde kongrede yaptığı konuşma için görüşleriniz nedir şeklindeki bir soruya verdiği cevapla bana kendi tabiri ile işlerimin bozulması nedeniyle sahip çıktığını ve ofisini açtığını ifade etmekten başka bir cevap verememişti. Yani kongrede isnat ettiğim iddialar yerine benim kişisel ticari durumum ile ilgili konuları gündeme getirmekle yetinmiştir. Oysa konu benim kişiliğim veya ticari konumum değil, 9,5 milyon dolarlık bir alacağının olamayacağı iddiasıdır. Bilahare 3 yıl sonra beni telefon ile arayarak, birlikte olduğumuz dönemde üzerimize kayıtlı görünen iki adet firmanın kapanışlarına ilişkin formalitelerin yerine getirilmesi için görüşmemiz gerektiğini ifade etti. Bunun üzerine kendisinin çalıştığı iş yerine gittim. Kongrelerde yaptığım konuşmalardan, yazdığım yazılardan ve ithamlardan sonra ilk kez bir araya geliyorduk. Direkt olarak üzerimizdeki şirketler ile ilgili konuya girdi. Bende kendisine başkan bana neden bu konuşmaları ve ithamları yaptın, neden beni mesnetsiz iddialar ile suçladın diye bir şeyler sormayacak mı sın? dedim. Ben bu konuları kapattım, zaten kapatmasam şu anda karşımda olmazdın şeklinde cevap verince hayır başkan ben neden bu ithamları yaptım sana bir kez düşüncelerimi burada direkt olarak söyleyeceğim, bundan önce bir şey öğrenmek istiyorum, bu konuşmalarımı veya yazılarımı okuyunca benim hakkımda ne düşündün? diye bir soru yönelttim. O zaman söyleyeyim, seni Brütüs olarak nitelendirdim, beni arkamdan vurdun diye cevap verdi. Ben de kendisi hakkındaki görüş ve tespitlerimi aynen size de anlattığım şekilde ifade ettim. Bu kez bana keşke bunları bana sorsaydın, ben sana anlatırdım diyerek konuşmasını şu şekilde sürdürdü. Ben bu kulüpte 10 yıl yöneticilik yaptım, hayatımı istikbalimi bu kulübe verdim, işlerimin bozulması pahasına her zaman bu kulübün yanında oldum, işlerim bu kulüp yüzünden bozuldu, asansör takım olmaktan kurtardım, benim bu 10 yıllık emeğimin bir karşılığı yok mu? şeklinde bir cevap verdi.
Ben de kendisine Başkan iyi ki sana sormamışım, sorsaydım bunu da genel kuruldaki görüşmelerimde söyleyecektim, sen bu ifadelerinle kulübe profesyonel olarak hizmet ettim diyorsun, yani 9,5 milyon doları 10 yıllık emeğinin karşılığı olarak aldığını ima ediyorsun, eğer böyle düşünüyor isen, yani olayı profesyonel bir başkanlık olarak görüyorsan o zaman
Seninle birlikte görev yapan arkadaşlara da profesyonelce bir hak doğmuyor mu? şeklinde aramızda bir dialog geçmiştir.
DENGE : Yani İsmail Uyanık size 9,5 milyon doları emeğimin karşılığı olarak mı aldım şeklinde bir açıklama yaptı.
S.SALUR : 10 yıl içinde kaybettiklerinin karşılığı olduğunu söyledi. Buradan da benim çıkardığım anlam, profesyonel tarzda bir başkanlık yaptığı düşüncelere sahip olduğudur. Elbette kulüp için harcamalar yapmıştır. İşlerini takip edemediğinden zarara uğramış olabilir. Hatta kulübe yapmış olduğu ticari faaliyetlerdeki birikimleri kulübe aktarmıştır. Yapmış olduğu harcamalar var ise, ki olmadığını hiçbir zaman iddia etmedim. Ancak Samsunspor gibi bir kulübün girdisinin çıktısının basit bir defter mantığı ile dahi olsa bir kaydı olması gerekirdi. Varsayalım ki, başkanın gerek ticari faaliyetlerinin sekteye uğramasına ve gerekse kişisel birikimlerinin Samsunspor"a aktarılmasına neden olan şartlar oluşmuş olsun. O halde insanın aklına şöyle bir soru gelmez mi? Ertuğrul"un Beşiktaş"a transferi ile elde edilen o dönem rakamları ile 57,5 milyar TL." nin başkanın o döneme kadar yaptığını iddia ettiği tüm alacaklarını karşılaması gerekirdi. Çünkü Ertuğrul"un transferi ile elde edilen paralar başkanın banka borçları kapatılmış ve cezai sorumlulukları ortadan kalkmıştır. Yüksel Yıldırım"dan cezai sorumluluğun kaldırılması için dosyalara ödenmek üzere
şahsi alınan borçlar Uyanığın kendi şahsi çeki ile değil kulüp çeki ile ödenmiştir. (Yüksel Yıldırım"dan bu konu teyit edilebilir). Bu konu hakkında o dönemdeki tüm yönetim kurulu üyeleri arkadaşlarımızın bilgisi vardır. İsmail Uyanığın şahsi borçlarına ilişkin ödemelerin yapılması yetmiyormuş gibi 9,5 milyon dolarlık bir alacağın daha ne şekilde oluştuğunun bir şekilde açıklanması gerekirdi. Tabi bunlar yaşanırken kulübün bu kulübün gelir hanesine de bir göz atmak gerekir. Uyanık döneminde kulübe ne kadar para girmiş ne kadar para çıkmış bunların tespit edilmesi için Mali müşavir bilgisine sahip olunması gerekmez. Basit bir bakkal hesabı mantığı ile dahi sokaktaki insan da bu hesabı yapabilir. Kongrelerde ve yazılarımda ifade ettiğim gibi, Samsunspor kalıcı gelir sağlayan hangi tesislere sahip olmuştur ki, bu tutarlarda paralar sarf edilmiş olsun. Veya hangi astronomik transferler yapmıştır ki kasasından bu kadar borçlanacak kapasitede para çıksın.
DENGE : Siz yazılarınızda da çöküşün Uyanık"ın bıraktığı borçlar ile başladığını ifade ediyorsunuz. Oysa kulüpten alacağı olmadığı halde kulübe temlik koyan kişileri de biz yayınlamaya başladık. Bu konu ile ilgili görüşleriniz nelerdir.
S.SALUR : Evet bence çöküşün mihenk taşı, İsmail Uyanık"ın kulüpten aldığı 9,5 milyon dolarlık çekler ve bilahare de İsmail Uyanığın bu davranışı hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusu yapılması ile kulübe maliyece kesilen 7 trilyonluk cezadır. Eğer İsmail Başkan"ın iddia ettiği gibi 9,5 milyon dolar tutarında bir alacağı olsa dahi, tahsilatını birkaç yıla yaymalı idi, yani çekler kasada kalsa idi, hiçbir şekilde kendisi hakkında ne suç duyurusunda bulunulacak, ne de kulüp borç batağına saplanacaktı. Çünkü verdiğini iddia ettiği fakat benim vermediğine inandığım 9,5 milyon dolar tutarındaki alacağı10 yılda tahakkuk etmiş ve kendisi tarafından vadeleri içinde bir veya bir buçuk yıl içinde tahsil edilmiştir. (Galatasaray Serkan Aykut ve Trabzonspor Güngör transfer bedelleri)
Bu çeklere karşılık alacağının tespiti için hakkında açılan dava sonucu kulüp için
7 trilyon gibi ek bir zarar söz konusu olmayacaktı. Sizin yayınladığınız konulara gelince, bu konularda kulübün içinde aktif olarak yönetici olmadığım için bir fikir yürütmem mümkün değil. Bilgiye değil belgelere dayanan her tür haberciliğin yanındayım. Benim iddialarım yönetimde bulunduğum dönemlere aittir. Belgelerin var mı? şeklinde vereceğim cevap ise kulübün içine saplandığı borç batağıdır. Samsunspor"un elde ettiği gelirler ile bugün Gençlerbirliği kulübünü dahi sollaması gerekirdi.
DENGE : İsmail Uyanık ile en son ne zaman görüştünüz?
S.SALUR : Bu o kadar önemli değil. Ancak yine Samsunspor"u ilgilendiren önemli bir detayı anlatmak isterim. İsmail Başkan ile en son telefonda tatsız bir dialog yaşadık. Beni hakkında yazdığım bir yazı ile ilgili telefonla arayarak tenkit ediyordu. Yazının içeriğini sorduğumda, Samsunsporluluğu ve Samsun sevdası tartışılmayacak derecede inandığım Mehmet Atalay"ın bir internet gazetesine yazdığı yazıya istinaden yaptığım bir yorum yazısı olduğunu anladım.
Oysa bu yazıdan daha ağır isnat ve iddiaları bizzat genel kurullardaki konuşmalarımda ve kendi yazılarımda yazıyordum. Belli ki yanın da benim bu yazılarım hakkındaki tepkisini öğrenmek isteyen biri veya birileri vardı. Bana kullanmış olduğu bir cümle karşısında sinirlerime hakim olamayıp başta da ifade ettiğim gibi hoş olmayan kelimeler kullanmak zorunda kaldım. Bu dialog esnasında aracımla seyir halinde idim ve yanımda da Erkut Tutu bulunuyordu. Erkut Tutu elimdeki telefona müdahale ederek elimden birkaç kez almak ve ağzımı eli ile kapatmak zorunda kaldı. Ancak babamı kaybettiğimde ilk arayanlardan birisi de İsmail Başkan oldu. Babamın cenazesine katılmak istediğini ancak programının müsait olmadığını ifade etti. Elbette kötü günümde başkanın bu jesti beni duygulandırdı. Ancak kavgamız hiçbir zaman şahsi olmadı ve olamaz. Kavgamız Samsunspor kavgasıdır. Bu kavga her zaman ve her şartta yapılır. Kendisinin başına herhangi bir şekilde ne tür bir olumsuzluk gelirse gelsin yanında olacak ilk kişilerden biri olacağım şüphesizdir.
DENGE : İsmail Uyanık hakkında genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?
S.SALUR : İsmail Başkan için ne de başka biri için böyle bir değerlendirme yapmak elbette haddim olamaz ancak şahsi kanaatlerimi ifade edebilirim. İsmail Başkan"ın gerek ticari ve gerekse şahsi olarak ticari kurallar ile hareket ettiği söylenemez. Öncelikle eli çok açıktır. Aldığının verdiğinin kaydını kesinlikle yapmaz. Bir ihtiyacınız olduğunda ve kendisine başvurduğunuzda elini cebine atar ve avucuna gelen para ne kadar ise size verir. Yani ne verdiğinin hesabını yapmaz. Nitekim bu kendisine münhasır davranış ve tutumları Samsunspor"a da yansımıştır. Kulübün kasasını kendi kasası olarak değerlendirmiştir. Hiçbir şekilde denetim ve kontrol yapılamadığından kulüp doğal olarak mali açıdan bugünkü
tablolara sürüklenmiştir. İsmail Başkan hakkında yakın dostlarım ile paylaştığım bir kıstası okuyucularınız ile de paylaşmak isterim. Eğer bir holdingi batırmak istiyorsanız, İsmail başkana teslim edeceksiniz ama bir takımı süper ligde tutmak istiyorsan mali kontrolü sağlamak kaydı ile yine İsmail Başkan"a teslim edeceksiniz.
DENGE : Yani bu sözleriniz ile İsmail Uyanığı tekrar Samsunspor"un başında mı görmek istiyorsunuz?
S.SALUR : Elbette takımın başında ilk görmek istediğim kişi İsmail Uyanık"tır. Bu kentte spor adamlığı anlamında Uyanığın bilgi ve becerisine sahip kişilerin sayısı az değil hiçtir.
Kulübün kurumsal yapıya kavuşturulması halinde kulübün başına getirilmesi gereken kişi Uyanık olmalıdır. Kurumsal yapının anlamı da bilindiği üzere kulübün mali disiplininden idari ve sportif birimlere kadar tüm birimlerin tam bir şeffaflık ve profesyonel tarzda profesyonelce yönetilmesidir. Tüm birimlerin otokontrol sistemi ile koordineli edildiği bir sistemin içinde İsmail Uyanık kimliğindeki profesyonellere her zaman ihtiyaç vardır.
Böyle bir sistem içinde yer almaktan elbette bir Samsunspor sevdalısı olarak onur ve gurur duyarım. Üstelik bu görüşüm karşısında İsmail Uyanık Samsunspor kulübünde profesyonel olarak çalışmayı kabul eder mi? şeklinde bir soru akıllara gelebilir. 10 yıllık bir emeği 9,5 milyon dolar gibi bir alacağa tahvil eden İsmail Başkan"ın kulüpte profesyonel olarak görev
yapmaması gibi bir durum söz konusu olmaz diye düşünüyorum. Üstelik bu durum hiç
Bir şekilde yadırganmamalı ve hatta desteklenmelidir. Yıllarca kulübün ikinci başkanlığını yapan ve birlikte görev yaptığımız bir arkadaşımız, bu kulübe kısa sürede de olsa profesyonel olarak hizmet etmiştir. Bir Galip Öztürk veya Recep Tanrıverdi veya Turgut Tüfenk veya Cemal Yeşilyurt gibi değerler kulübün maddi güçleri ile kulübün başkanı olabilir. Ancak bu kişilerin mesailerini % 100 kulübe sarf edebilmesi mümkün mü dür. Bu nedenle sistem kurulur ve sistemin dişlileri ise profesyonel kadrolardan oluşturulur. Futbol artık endüstri haline gelmiştir. Türkiye"de dahi Süper Lig"e biçilen değer 2 milyar dolar seviyelerini aşmıştır. Kurumsallaşmanın gereği profesyonel kadroların oluşturulması ile mümkündür. Dünya kulüpleri de bu şekilde yönetilmektedir. Abramoviç gibi istisnalar dışında kulüpleri yöneten başkanlar, kulübün diğer birimlerinde görev yapan kişiler gibi profesyonellerdir. Her birimi ile profesyonelce yönetilemeyen kulüpler yok olmaya mahkumdur. Üstelik 2012 yılından itibaren kurumsallaşamayan kulüplerin liglerde yer alabilmesi mümkün olmayacaktır.
DENGE : Yaptığınız açıklamalar için teşekkür ederiz.
S.SALUR : Ben de kamuoyuna, Samsunspor camiasında bilfiil yaşadığım ve tespit ettiğim konuları tekrar paylaşma fırsatını verdiğiniz için teşekkür ederim.