Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hatice Kumcağız, Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen depremden etkilenenlerle ilgili, "Yaşadıklarının travma sonrası sık görülebilen belirtiler olduğunu duymak mağdurların rahatlamalarına ve mevcut durumlarını anlamlandırmalarına yardımcı olacaktır. Kişilerin yaşadıkları hakkında istedikleri kadar konuşmalarına izin verilmeli ancak ayrıntılı bilgi almak için zorlanmamalıdır." dedi.
Kumcağız, 6 Şubat'ta yaşanan ve asrın felaketi olarak nitelenen deprem felaketinin ülke olarak herkesi derinden etkilediğini söyledi. Depremin şehirlerin yanı sıra insan psikolojisini de yıkıma uğratan doğal bir afet olduğunu vurgulayan Kumcağız, kişilerin duygu, düşünce ve davranışlarına göre çeşitli tepkiler verebildiğini ancak her insanın travmadan etkilenme düzeyinin farklı gelişebileceğini belirtti. Deprem sonrasında insan psikolojinin şok, pasifleşme ve toparlanma olmak üzere üç aşama geçirdiğine dikkati çeken Kumcağız, "Depreme maruz kalan kişiler psikolojik şok yaşadı. Depremin hemen ardından kişi kendini aşırı korkmuş, ne yaptığını bilemez hissetme, duygularını hissedememe, tepki verememe, bulunduğu ortamı ya da durumu tam algılayamama gibi belirtiler yaşadı. Kişiyi aniden etkisi altına alan ölüm korkusu ise kişide çaresizlik ve panik duygusu oluşturabiliyor." diye konuştu. Deprem gibi bir kitlesel travmanın ardından gelişen ruhsal durumların depremden etkilenmiş çeşitli gruplarda meydana gelen duygusal, davranışsal ve bilişsel tepkileri kapsadığını anlatan Kumcağız şöyle devam etti: "Afetin psikolojik etkileri çocuklar, ergenler, kadınlar, yaşlılar, afet gönüllüleri, daha önceden ruhsal travma veya psikiyatrik bozukluk öyküsü olan bireyler arasında daha şiddetli olabilir. Büyük depremlerden sonra insanların çoğu ağır travma ve zorlanma altında kalmaktadır. Bu insanların önemli bir kısmı ruhsal ve bedensel olarak etkilenmekte ancak belirli bir kısmında psikiyatrik bozukluk gelişmektedir. Belirtiler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Psikolojik sağlamlığını koruyabilen kişi, bu durumu kısa süre içerisinde atlatabilir. Bu nedenle afeti yaşayan çocukların yanında ergenlere, yetişkinlere, hamile kadınlara, yaşlılara ve hastalara da psikososyal destek sağlanmalıdır." Kumcağız, travma sonrasında kişilerin ağrı hissi ve yaraları ile ilgili farkındalıklarının azalabildiğini aktararak şunları kaydetti: "Suçluluk düşünceleri nedeniyle temel ihtiyaçlarını ihmal etme, beslenmeme, ilaçlarını kullanmama gibi belirtiler görülebilir. Bilişsel işlevlerin de etkilendiği bu dönemde bilgilendirmeler tekrarlanmalıdır. Yaşadıklarının travma sonrası sık görülebilen belirtiler olduğunu duymak mağdurların rahatlamalarına ve mevcut durumlarını anlamlandırmalarına yardımcı olacaktır. Kişilerin yaşadıkları hakkında istedikleri kadar konuşmalarına izin verilmeli ancak ayrıntılı bilgi almak için zorlanmamalıdır. Etkilenen birçok kişinin kendi baş etme yöntemleri ve uyum süreçleri ile olay sonrası ilk ay içinde iyileşme göstermesi beklenmelidir. Erken dönemde saptanan belirtiler, işlevselliği etkilemiyorsa tedavi başlanmadan izlenmesi ve bir ay sonra kontrol görüşmesi yapılması, bu dönemde psikolojik ilk yardım ilkelerinin uygulanması önemlidir. Ayrıca risk grupları içinde olanlar daha kısa aralıklarla görülmelidir."