Oruç ibadeti; iftarıyla, sahuruyla, yemeden içmeden uzak durması ve ahlaki boyutuyla birbirini tamamlayan usul ve şartların yerine getirilmesi sonucu bir formata dönüşmektedir. Ramazan ayında yerine getirilmesi gereken ibadetlerin başında oruç gelmektedir. Oruç; sahur vaktinden iftara kadar yemeden içmeden ve cinsel arzuların tatmininden uzak kalmakla yerine getirilen bir ibadettir. Bu sıradan bir tariftir ve herkesin asgariden tutmuş olduğu oruç bu tarife uygun olan oruçtur. Oruç ibadetinin maksadını da içine alan diğer bir şekli de; vücudun bütün organlarına oruç tutturmaktır. Peygamberimiz, “yalan söylemeyi bırakmayan bir kimsenin yemesini içmesini terk etmesine Allahın ihtiyacı yoktur” buyurmuştur. Bir başka hadis-i şerifinde de; “bazı oruçlu kimseler vardır ki onların orucu aç ve susuz kalmaktan ibarettir” buyurmaktadır. Oruçlu olan kimse; yalandan, iftiradan, gıybetten, dedikodudan, hülasa manevi hastalıklardan kendisini korumuş olur. Oruç; manevi hastalıkların panzehiridir. İdeal oruç da; böyle tutulan oruçtur. Bir üçüncü oruç tutma şekli vardır ki o da; kalbin sürekli zikirle ve yüce Allah ile birlikte olması, Allah’ın dışında hiçbir şeyin kalpte bulunmamasıyla mümkündür. En zirvedeki oruç tutma şekli de budur.
İftar ve sahur da ramazan ayına mahsus ibadetlerdendir. Bunlar orucun dışındaki ibadetlerdir. Oruç ibadetinin günlük sınırları bu iki ibadetle belirlenir. Peygamberimiz “sahurda bereket vardır” buyurarak, sahura kalkmayı teşvik ve tavsiye etmiştir. Sahura kalkmadan da oruç tutulabilir. Sahuru bir ibadet kabul ettiğimizde, onun bereketinden istifade etmek amacıyla sahura kalkmak gerekir. Uykuyu bölüp, bir bardak su içmek için bile olsa, sahura kalktığımızda artık sahur ibadete dönüşmüş olur. İftar da bir ibadettir. İftar vaktinin girmesiyle günlük oruç ibadetinin zamanı sona ermiş olur. Oruç ibadetinin yerine gelmesi için iftar etmek gerekmez. İftar vaktine kadar oruçlu olmak, yani yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmakla oruç ibadeti tamamlanmış olur. İftar vakti ile bir günlük oruç sona erer. İftarı açmakla da ayrı bir ibadet yapılır. Hem o günün orucunun şükrü eda edilir, hem de başkalarına iftar ettirmek suretiyle sevap kazanılır. Peygamberimiz, “kim bir başkasına iftar ettirirse onun kazandığı sevap kadar sevap kazanır da kendi sevabından her hangi bir şey eksilmez” buyurmaktadır. Bundan da iftarın oruçtan müstakil bir ibadet olduğunu anlarız. Bu nedenle de; acıkılmamış olsa bile iftar yapılır ve başkalarına da iftar yaptırılır.
Ramazan ayının diğer önemli ibadetlerinden birisi de teravih namazı kılmaktır. Teravih namazı oruç ibadetinin şartlarından değildir. Bu nedenle de oruç ibadeti ile ilgisi yoktur. Teravih namazı ramazan ayına mahsus bir ibadettir. Oruç tutmayan veya tutamayanlar namaz kılabiliyorlarsa teravih namazını kılmaları gerekiyor. Teravih namazı orucun değil vaktin sünnetidir. Ramazan ayına mahsus olmamakla birlikte ramazan ayında işlerlik kazanan bir başka ibadet; mukabele geleneğidir. Hz. Peygamberin her yıl ramazan ayında Cebrail a.s. ile karşılıklı olarak yapmış oldukları Kur’an mukabelesi, Müslümanlar arasında gelenekselleşmiştir. Bu da ramazan ayında yerine getirilen güzel ibadet ve hasletlerdendir. Fitre, Fidye, Zekat ve Sadaka gibi mali ibadetler, her ne kadar ramazana mahsus değilseler bile, muhataplarının istifadeleri dikkate alınarak bu ibadetler de ramazan ayında gerçekleştirilir. Fitre; bayram günü ibadetidir ki, “Fitre” bayramı adı da bu ibadetten kaynaklıdır.
Ramazana mahsus bu ibadetler, ramazan ayını diğer zamanlardan ayırarak, on bir ayın sultanı yapar. Söz konusu güzelliklerin bu ayda olması da, hidayet rehberi Kur’anın bu ayda indirilmesindendir. İbadetlerin yoğunluğu, bu ayın huzur kaynağıdır.