Her ibadet bir çeşit şükürdür. Allah kuluna verdiği nimetin eserini kulunun üzerinde görmek ister. Sahip olunan her şey, o şeye sahip olmayanlarla paylaşılmalıdır. Bu, İslam’ın sosyal ilkesidir. Dinimiz, toplumu oluşturan insanlar arasında huzur ve güvenin temini için yardımlaşmaya ve dayanışmaya büyük önem vermiştir. Yüce Allah, Maide süresi 2. ayette; “iyilik etmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve haddi aşmak konusunda yardımlaşmayın” buyurmaktadır.
Peygamberimiz (s.a.v.)’de; “Müminler birbirini sevmekte ve birbirine merhamet etmekte, bir bedenin uzuvları gibidir. Bedenin herhangi bir uzvu rahatsız olursa, bedenin bütün uzuvları rahatsız olur” buyurmaktadır. Kur’an temel ilke olarak; iyilik yapmayı, adaletli olmayı, yakınlara bakmayı emreder. Kötülüklerden de yasaklar. Müslüman bu ilke gereği, önce anne-babasına, sonra yakınlarına ve daha sonra toplumun tüm katmanlarında bulunan diğer insanlara iyilik yapmak ve ikramda bulunmak durumundadır.
İnsanlığa hizmet eden, insanların en hayırlısıdır prensibi Müslüman’ın ilkesi olmalıdır.
Ramazan ayı, toplumsal yardımlaşma ve dayanışma için son derece müsait bir manevi iklimdir. Duyguların, inancın ve maddenin bütünleştiği ortak duruşun sergilenebileceği en mükemmel zaman dilimidir. Ramazan ayı; kararan gönüllerin aydınlandığı, dünyevileşmekten uhrevileşmeye akışın yoğunlaştığı, insanlar arası güvenin olgunlaştığı, fakirlerin gönül dünyasının kazanıldığı, dünya malının ebedileştirmesi yoluna gidildiği bir zamandır.
Kur’anda, Allah için bir başkasına yardım etmenin Allaha borç vermek olduğu belirtilmektedir. Dünyada sahip olduklarımızdan elimizde tuttuklarımızın değil başkalarıyla paylaştıklarımızın ahirette bizim olacağı Kur’an ve Sünnetten anlaşılmaktadır. Peygamberimiz bir Hadis-i Şerifinde, “Mallarınızı zekat vererek muhafaza altına alınız, hastalarınızı sadaka vermekle tedavi ediniz, bela ve musibetlere karşı dua ile yardım dileyiniz” buyurmaktadır.
İnsanlar bu emir ve tavsiyelere uymaları halinde, yüce Allah’a karşı görevlerini yerine getirecekler, vatanına hizmet edecekler, kendi mallarını koruma altına almış olacaklar, hem de toplumsal beraberliği tesis etmiş olacaklardır. Böylece de herkes dünyadaki sahip olduklarından şikayetçi olmayarak, hakkına razı olmasını bilecektir. Kur’an, insanların birbirlerine yardımını infak olarak tanımlamaktadır. İnfak etmek(vermek/tasadduk etmek) inanmış olmanın zorunlu bir sonucudur. İmkanla değil, imanla ilgili olan infak; inkarı ve nifakı yok eder. İnfakların severek yapılması ve sevilen mallardan yapılması esastır.
Ramazan ayında oruç ne kadar anlamlı ve önemli ise; infak da aynı derecede öneme sahiptir. Her biri ayrı anlam ve öneme sahip bir çok ibadetin ve ameliyenin ramazan ayında icra edilmiş olması da ramazan ayına farklı bir boyut kazandırmaktadır. Ramazanın güzelliklerinden ve özelliklerinden istifade ederek, bu ayı manevi kazanca dönüştürmek; herkesin kendi samimiyet ve gayretine bağlıdır. Başından sonuna, gecesi gündüzü, sabahı akşamı ibadet olan ramazan ayı; her bir mümin için gayreti ölçüsünde manevi servettir. Bundan istifade etmek de; akıllı ve imanlı müminin işidir. Ramazan bayram sabahına erişip de cenneti kazanamayanlar kendisine yazık etmiştir buyuran Peygamberimiz; bu beyanıyla ramazan ayının müminler için manevi ve uhrevi servet olduğunun altını çizmiş, ramazanı değerlendirenlerin geçmiş hayatının kötü tablosunun silineceğini işaret etmiştir. Ramazanda paylaşımcı olmak; söz konusu servetin elde edilmesinde en önemli ameldir.