Dinimiz, insana maddi hayatının devamı için çalışmayı emrettiği gibi, ruhi hayatının temini ve ruhunun terbiyesi için de iman ve ibadetin gerekli olduğunu bildirmektedir.
Fiziki yapımızın, vücut dediğimiz maddi varlığımızın yaşamı için günün belli saatlerinde yemeye ve içmeye ihtiyacımız vardır.
Bunu insanlar kural haline de getirmişlerdir ve bu bir zorunluluktur.
Aynı şekilde insanın ruhi hayatını salimen sürdürebilmesi için inanç, ibadet ve ahlak gibi temel değerlere ihtiyacı vardır.
İbadetlerin zaman içine yayılarak devamlı olmasının anlamı da bundandır.
İbadetler insan ruhunun gıdasıdır, ruhu kuvvetlendirir, yüceltir, Allaha yaklaştırır ve iyi kul, topluma faydalı insan haline getirir.
Ancak ibadetlerde süreklilik esastır.
Peygamberimiz az olsa bile devamlı olan ibadetin önemli, faydalı ve sevimli olduğunu buyurmuşlardır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde, ölüm gelinceye kadar Allaha devamlı ibadet edilmesini emretmiştir.
İnsanın görünen varlığını devam ettirmesinin yanında çok ulvi ve asli görevleri de vardır.
Bu ulvi görevler ancak ruh terbiyesiyle, ruh bakımıyla sağlanabilir.
Öyle ise, insan varlığının ruhi cephesi çok önemlidir ve yaratılışının asıl gayesi dünya yaşamı değildir.
Dünyevi sınavlarda nasıl ki bir saatlik süre içerisinde yapılan değerlendirme kişinin gelecek yaşamını belirliyorsa, dünya yaşamı da insanın ahiret yaşamını/ebedi alemdeki durumunu belirleyecektir.
Yüce Allah, insan yaşamında bir takım zaman dilimlerini de dönüm noktası olarak tayın etmiştir.
Bunlara mukaddes zamanlar da diyebiliriz.
Üç aylarla başlayan, kandil geceleriyle anlam kazanan ve mübarek ramazan ayı ile insanları manevi bir atmosferden/iklimden geçiren bir süreci geride bırakıyoruz.
Bu zaman içerisinde diğer zamanlara göre çok daha fazla ibadet yoğunluğu yaşadık.
Namaz kıldık, zekat-fitre ve sadaka verdik, oruç tuttuk, va’z-u nasihatlar dinledik, Kur’an tilaveti yaptık, birlikte cemaatle namaz kıldık, öksüzleri-yetimleri-kimsesizleri-dul ve yaşlıları sevindirdik, hastaları ziyaret ettik, dargınları barıştırdık, anne-babamızın dualarını aldık, iyiliklerimizi arttırdık, kötülüklerimizi azalttık, bir daha dönmemek üzere tevbe ve istiğfarda bulunduk, birliğimiz ve bütünlüğümüz için dua ettik, Yüce Allaha ve Resulüne ramazan öncesine göre daha yakınlaştık.
Bu davranışlarımızla ruhumuzu yeniledik, tazeledik, bakımını yaptık ve hayatını devam ettirmesi için gıdasını verdik.
Bunlar ramazanın bereketiyle kazanılmış faydalı sonuçlar, iyi hasletlerdir.
Ramazanın bereketiyle ruhumuzu getirdiğimiz bu noktadan geriye dönmemeliyiz.
Bundan sonra inanç, ibadet ve ahlak zafiyetine düşmemeliyiz.
Böyle olursa ruhumuzu açlığa, kuraklığı, bakımsızlığa ve yok olmaya terk etmiş oluruz.
Dünya hayatı için, inanç, ibadet ve ahlak ilkeleriyle çok anlamlı hale gelen yaşamımızı, bu değerlerden uzak kalarak sadece yeme içme ve nefsi arzularla geçirmek suretiyle basitleştirmeyelim.
Dünyevi ve uhrevi menfaatımız, kısa olan ömrü en verimli hale getirmektedir.
İnanç, ibadet ve ahlak ilkeleri bu hususta vazgeçilmez değerlerdir.
Bu nedenle, ramazanı uğurlarken kazandığımız ve sahip olduğumuz değerleri de uğurlamayalım.