2547 Sayılı Kanuna göre, rektörlerin görev süresi 4 yıl ile sınırlı. Bir rektör en fazla iki dönem rektörlük yapabiliyor. YÖK'ün belirlediği takvime göre, 21 üniversitede 1819 Haziran 2008 tarihlerinde rektör adaylığı seçimleri yapılacak. Bu gün seçim yapılacak üniversitelerde öğretim üyeleri görev süresi dolan rektörlerin yerine seçilecek rektörleri belirlemek için sandık başına gitmeye başladı. Rektörlük için profesör akademik unvanına sahip kişiler aday olabiliyor.
Seçim yapmak, yöneticisinin yönetilecekler tarafından belirlenmesi ne kadar güzel bir durum. Bu konuda başkaları benim gibi düşünmeyebilir. Mevcut uygulamayı eleştirmekten de öte tamamen reddedebilir. Bu ve benzer davranışları saygıyla karşılıyorum. Kabullerimiz, konumumuza gere değişirse bunun adı tutarsızlık olur. Bilime ve bilim adamlığıyla ise tutarsızlık bağdaşmaz. Çünkü bilim adamı bilimsel kaygının dışında, kaygılarından arınık olması gerekir ki gerçeği ve mutlak gerçeği arayabilsin. 2547 Sayılı Kanunun rektör seçiyle ilgili hükümleri, devletin kendini koruma refleksi üzerine temellenmiştir. Bu nedenle Biz öğretim üyeleri rektörü değil aday adayını belirleyen bir seçim yapıyoruz. Bu gerçeği bilen ve kabul eden, adar oluyor ve seçmen olarak oy kullanıyor. Kimse bizi oy kullanmaya ve aday adayı olmaya zorlamıyor.
Tabiî ki üniversite gibi bir kurumun üst yönetimine talip olan insanların, üniversitelerimizi kurumsal kültüre uygun demokratik ve akademik anlayışa sahip gayeleri ve projeleri ile bilimi ve bilgisi olan, kısacası bilim insanlığı kadar, gönül insanı olmayı da başarmış kimseler olmaları gerekir.
Sonuçta içimizden biri rektör olacak ve dört yıl üniversitemizi yönetecek. Önümüzdeki dört yılın verimliliği ve huzurumuz, birbirimize olan kabul ve anlayışımıza göre şekillenecek. O halde seçim, kişisel bir tercih olmalı, güdümlü olmamalı. İnsana güdümlülük yakışmaz, hele de bilim adamına hiç yakışmaz. O birilerinin iradesine göre değil, akıl ve vicdanının gereklerine göre davranmalıdır. Davranışlarını bu şekilde düzenleyen ve yapılandıranlara da gönül koymamalıdır.
O halde başta aday adayları olmak üzere herkes, sonuçları gönül rahatlığıyla kabullenip atanan arkadaşının yanında yer alıp, sahip olduğu projelerinin hayata geçilmesine zemin hazırlayarak; üniversiteleri mutlulukların yaşandığı, bilimin üretildiği, insanlığı aydınlatacak ışığın yayıldığı ve insanın ve insanlığın anlam bulduğu bir yer konumuna getirmelidir. Bu anlayışla yarışa giren herkesi kutluyor ve bu günlerden daha güzel günlere erişen bir üniversiteyi meydana getirecek gayret ve özveriyi kendinde bulan adayın kazanmasını diliyorum.