RIZIK ENDİŞESİ...

Sami Kesmen

Yüce Kur’anda, “rızık endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin” buyurularak, rızkın sahibinin Allah olduğu hatırlatılmaktadır. Hele rızık kaygısıyla, yalan yanlış tutum ve davranışlar içerisinde olmak, haram peşinde koşmak; Müslüman inancıyla asla örtüşmeyen bir durumdur. Müslümana düşün çalışmak, işin gereğini yerine getirmek, sonra da tevekkül edip rızka ve rızaya razı olmaktır. Haramdan ve yalandan kaçmak nafile ibadetten hayırlıdır. Bir haramdan uzak durmak bile binlerce nafile ibadetten daha faziletli bir davranıştır. Günahtan ve haramdan kaçmak; ibadet yapmaktan daha öncelikli bir eylemdir. Bir günahı terk; farz, bir nafile ibadet yapmak ise; sünnettir.

“Gencin biri Kâbe’de hep, Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım, ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah’ım, sana hamdü sena ederim diye dua eder. Bu durum herkesin dikkatini çeker. Biri, (Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka bir şey bilmiyor musun?) der. O da anlatır: 7-8 sene önce yine Kâbe’de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam 1000 altın vardı. İçimden bir ses (Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın) diyordu. Hayır dedim kendi kendime, bu benim değil, başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada biri, (şöyle bir torba bulan var mı?) diye bağırıyordu. Çağırdım onu, nasıl bir torbaydı, içinde ne vardı diye sordum. Torbayı tarif etti ve içinde 1000 altın vardı dedi. Al öyleyse torbanı diyerek verdim. Adam torbayı açıp içinden bana 30 altın verdi. Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri [köleyi] överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim, bu köle için ne istiyorsunuz dedim. 30 altın dediler. Adamdan aldığım 30 altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki, (Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın, onlara 30 bin altından aşağıya satma) dedi. O kişiler yanıma geldi, bu esiri bize satar mısın dediler. Satarım dedim. 60 altın verelim dediler. Olmaz dedim. İyi ama sen bunu 30 altına almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz dediler. Öyleyse gidin pazardan alın dedim. Artıra artıra 20 bin altına kadar çıktılar. 30 binden aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Altınları verip, genci alıp gittiler. Ben o 30 bin altınla, işyerleri açtım, ticaret yaptım, daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlar, çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim dediler. Ben de olur dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti, kıza, bu nedir dedim. İçinde 970 altın var, babam Kâbe’de bunu kaybetmiş, bulan gence 30 unu vermiş. Kalanını da bana hediye etti, çeyizine koyarsın dedi. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş, vermese idim haram yoldan gelecekti, şimdi helal yoldan yine bana geldi” diye yaşanan bir olay rızık kaygısı duyanlara örnek olarak gösterilmektedir..

Rızıktan kaygı duyularak haram ve yalana başvurulmamalıdır. Rızık Allah’ın takdiridir. Rızık elde etme gayreti içinde olmak Müslüman olmanın gereği ama rızkı elde etmek için haram ve yalanı sermaye yapmak büyük günahlardandır. İnsanların varlıkları, çalışmalarının sonucu değil Yüce yaratanın takdiri neticesinde oluşmaktadır. Yine insanların fakirlikleri kendi kusurlarının sonucu değil, Allah’ın insanlar için takdir ettiği imtihanın bir sonucudur. Öyle ise; hiçbir şekilde rızık endişesi duyularak günaha girilmemeli, hak ihlali yapılmamalıdır. Rızkın sahibi olan Allah kime ne zaman ne gibi ihsanlarda bulunacağını bilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.