Bir zamanlar Afrika'da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, eşyalarını, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak, uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile zor doğa koşullarında, balta girmemiş ormanların içinde, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam etmiş. Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmi birden durmuşlar. Taşıdıkları yükleri yere indirmişler ve hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar. Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini, bir an önce yola devam etmeleri gerektiğini anlatarak, yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece bekliyorlarmış. Bu anlaşılmaz durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir sure konuştuktan sonra su şekilde ifade etmeye çalışmış:
"Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor."
Farkındamısınız son yıllarda ülkede gelişen olaylara bakıldığında kimsenin hız kestiği yok. Herkesin bir acelesi, herkesin kendine göre mantıklı yaklaşımı varken, bunun yanı sıra bölgesel sorunların merkezinde, krizlerin olduğu bir dönemde yönetilmesi gereken bir ülkenin varlığı ortada durmaktadır.
Bu dönemde iktidar olan hükümetin bir an önce yönetimden uzaklaşması için yapılan eylemleri gördükçe, ruhlarımızı kaybettiğimizi farkettik. Önümüzde yerel seçimler, devamında ise genel seçimler var. Ülkedeki yönetimin sorunları varsa, muhalefet onun açıklarından yararlanarak ve daha olumlu politikalar üreterek iktidarda söz sahibi olmak için mücadele vermesi gerekirken, eylemlerde boy göstermektedir. Eylemlerde devletin personeliyle kavga etmek, o partiye yada o vekillerin başarı grafiğini olumlu değil olumsuz etkileyecektir. Çünkü bu milletin asker ve polisine karşı özel bir sempatisi vardır. Sen o polise küfreder, onu aşağılarsan millet bunu bir kenara yazar.
Bdp'li vekilin polisin yakasına yapışması, veya tokat atması nasıl yurt içinde infial uyandırdıysa ve senin partin ilk buna tepki vermişse. Daha sonra polisin karşısına geçip direnme veya küfretme hakkını sana kim veriyor. Bdp'liler yaptığı zaman olumsuz bir tavır, muhalefet yaptığı zaman ise olumlu bir tavır olarak mı algılıyorsunuz bu davranış şeklini.
Hatay'da nasıl iktidar partisi mensubu vekilin oğluyla ilgili yaşanılan polemikte polise uygulanan tavır karşısında millet tepkisini göstermişse, bir takım eylemlerde polise karşı koyulan tavırada tepkisini koymakta gecikmez bu millet. Kaldı ki yarın iktidar olduğunda aynı polisi , askeri,savcıyı sen yöneteceksin . Partiler gelip geçicidir ama devletin ,kurumları kalıcıdır. Senin yaptığın eylemin adını demokratik hak arayışı koyarsan, senin bulunduğun ortamda insanlar yakıp yıkarsa eğer , bu devlete zarar veren yaklaşımlar karşısında yarın iktidar olduğunda yasal gördüğün davranışların sana yapılmayacağının garantisini nasıl verebiliyorsun. Devletin polisine görev yapmayın derken, savcıyı , mahkemeyi geçersiz sayarken yarın sen iktidara geldiğinde bu insanları görevde tutarsan kendinle çelişmekten başka bir şey yapamazsın.
Saldırıların, tepkilerinde bir ölçüsü olmalı. Eğer yakıp yıkmak, demokratik hak arayışı ise,en demokratik insanlar Afrika'da yaşamaktadırlar. Gezi eylemlerinin saman alevi gibi yaygınlaşmasının ruhlarının önüne geçmesinden kaynaklanmaktaydı. O kadar hızlı hareket edildi ki kontrol elden çıktığı gibi amacından da sapmıştı olaylar. Vekillerin şuursuzca polise karşı gelmeleri, eylemleri durdurmadan ziyade orada bulunup , puan kazanma düşünceleri, ruhun bedenden uzaklaştığının göstergesiydi. O nedenle her olayın ardındaki nedeni irdelerseniz, mantıklı hareket içerisinde bulunursunuz, sizi önder gören topluluğa güzel örnek olursunuz.