Hepimiz çocuktuk Çocuktuk kavga ederken, sohbet ederken, ağlarken, gülerken, oyun oynarken. Ama öldürdük çocukları. Yetişkin olmak çirkindi. Kavgalar, sohbetler, ağlamalar, gülmeler, oynanan oyunlar çirkindi artık. Anı yaşayamıyorduk. Artık hesaplıydı atılan adımlar. Şah ya da Mat olmak gerekiyordu. Savaşmak gerekiyordu.
Biz nasıl iyi ya da kötü olabiliyorduk. Büyürken niye değişiyordu yüreğimize atılan tohumlar. Biz nasıl oluyor da bir canavar ya da melek olabiliyorduk.
Geleceği göremiyorduk. Bu işleri çok zorlaştırıyordu işte. Ne yapmamız ve ne yapmamız gerektiğini kestiremiyorduk. Sorumluluk istiyordu karar almak. Güçlü müydük o kadar? Emin miydik?
Büyüklerin dünyasında büyük olmak gerekiyordu. Büyük düşünmek ayakta kalmak demekti. Artık oyundan büyük işler vardı omzumuzda. İlerlemeyen kafaların içiyle, koşar adım giden bir dünyanın arasında sıkışıyordu zaman dilimi.
Hayat gerçektende tiyatro oyunu gibiydi. Hep iyi veya hep kötü gitmiyordu hiçbir şey. İniş çıkışlarla geçiyordu anılar. İçindeyken çok zordu. Günler. Geçtikçe kolaylaşıyordu. Hafifliyordu.
Bazen insanı bitiriyordu. Bazen yeniden başlatıyordu. Önümüzde açılıyordu ard arda kapılar. İçerde ne olduğunu bilmediğimiz odalar. Eşikte bekleyen iki ayak, iki küçük adım için cesaret toplarsa her şey değişebilirdi. Ya da sadece içerde olan biteni izleyebilirdi. Karar yine bizimdi.
Neden biz sınanıyorduk. Neden biz tökezliyorduk. Bundan kötüsü olmaz artık dememeyi öğreniyorduk. Belkide. "Bu hayatta her şey insanlar için" denmesinin bir nedeni vardı.
Günün Sözü;
"Aldığın her nefesi fırsat bil, ot değilsin yeniden bitmezsin."
Ömer Hayyam