Kongreye SAMGAZ adına Mukavele ve İkmal Müdürü Yılmaz KOLSAN, Yapım ve İşletme Müdürü Sedat AKKOYUN, İç Tesisat Müdürü Murat ARAS, Muhasebe Müdürü Mustafa SEVİNÇ, ve SelÇukGAZ adına Proje Müdürü Fatih ALTUNTAŞ katılmıştır.
Kongreye Bakanlık Müsteşarları, enerji piyasasını düzenleyen ve kontrol eden kurum ve dernek başkanları ile enerji uzmanlarının yanı sıra, sektörün önde gelen yerli ve yabancı firma temsilcileri ile üniversitelerde görevli akademisyenler değerli görüş ve sunumları ile katkı sağlamışlardır. Üst düzeyde konuşmacı ve katılımcının hazır bulunduğu kongreyi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sn.Taner YILDIZ onurlandırmışlardır. Kongrede hızla gelişen, serbestleşen ve ülkemiz ekonomisini besleyen can damarı olma niteliğini kazanan enerji sektöründe, istikrar arz eden ulusal politikalar ve piyasa düzenlemelerinin gereği ve önemi vurgulanmıştır.
Kongre kapsamında ülkemizin enerji politikalarının geleceği hususunda önem arz eden AB üyelik sürecindeki enerji faslı müzakereleri hususu değerlendirilmiş, Türkiye'nin ulusal ve kendi bölgesine yönelik geliştireceği enerji politikalarındaki öngörülebilir vizyon tartışılmış ve iç piyasada yapılabilecek düzenlemelerin esasları ve geleceği değerlendirilmiştir.
Dünyada enerji ihtiyacı büyük bir hızla artmaktadır. Endüstriyel üretim alanında enerjiye duyulan ve giderek artış gösteren ihtiyaçlar nedeniyle enerji, işletmeler için üretimin en temel girdilerinden birisi durumundadır. Bu bağlamda enerji, gerek firmalar gerekse ülkeler için stratejik bir kaynak durumundadır. Ayrıca, nihai tüketicilere yönelik olarak geliştirilen enerjinin, ulaşım araçlarından dayanıklı tüketim mallarına kadar geniş bir yelpazedeki binlerce üründe kullanılıyor olması, enerjiye duyulan ihtiyacı önemli derecede arttırmıştır. Günümüzde enerji, nihai tüketiciler ve endüstriyel alıcılar için dünyada en fazla ihtiyaç duyulan ürünlerden birisi durumuna gelmiştir.
Enerji, bu bağlamda ülkelerin ekonomik gelişimleri ile ilgili olduğu kadar, güvenliği ile de doğrudan ilişkili bir konuma gelmiştir. Dolayısıyla dünyadaki birçok ülke artık yalnızca kendi bölgelerindeki enerji kaynaklarıyla ilgilenmekle kalmamakta; dünyanın herhangi bir bölgesindeki enerji kaynaklarıyla da yakından ilgilenmektedirler. Enerji için uluslararası birliktelikler oluşturmaktan ve bunları korumak için büyük miktarlarda finansal ve askeri yatırımlar yapmaktan kaçınmayan dünya ülkeleri, enerjinin hem kaynak hem de ulaşım güvenliğini garanti altına almak istemektedirler.
Petrol ve kömür egemenliğine dayanan enerji çağı, 1960'ların ikinci yarısına kadar yaklaşık iki yüzyıl boyunca sorunsuz olarak devam etmiştir. Fakat sonrasında ardı ardına gelen petrol krizleri, enerji kaynakları konusunda ciddi bir güvensizlik ortamının oluşmasına ve bu nedenle de bütün dünyada yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları konusunda yoğun bir arayışın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Üstelik petrol fiyatlarının belirlenmesinde özel bir hesap yöntemi olmadığı gibi, ampirik dahi olsa bir formül de yoktur. Bu nedenle petrol krizlerinin ne zaman ve neden oluştuğu belirlenemediği gibi tahmini de mümkün olmamaktadır. Petrol fiyatları tamamıyla dünya ekonomilerine yön verebilecek büyüklükteki bazı lobilerin, bazen siyasi korkular, bazen bilinçli olarak spekülâtif olarak değişmektedir.
1990'lı yıllardan itibaren ortaya çıkan çevre bilinci sonucunda fosil kaynaklara dayalı enerji üretim ve tüketiminin yerel, bölgesel ve küresel düzeyde atmosfere, çevreye ve doğal kaynaklara doğrudan veya dolaylı birçok olumsuz etkisinin olduğu anlaşılmıştır. Bu durum, çevreye duyarlı yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili arayışların ve çalışmaların yeniden gündeme gelmesine ve desteklenmesine yol açmıştır.
Bu bağlamda enerjide özellikle son yüz, yüz elli yıldır temel enerji kaynağı olarak işlev gören kömürden petrole, petrolden doğal gaza ve doğal gazdan da yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru bir geçiş gözlenmektedir. Bu geçişin önemli sebeplerinden bir tanesi de sınırlı olan geleneksel fosil tabanlı enerji kaynaklarında, önümüzdeki dönemde ciddi sıkıntıların olacağının tahmin edilmesidir. Fosil tabanlı kaynakların sınırlı olduğu gerçeğinin yanı sıra, bu kaynakların yoğun bir şekilde kullanılmaları, bunlar için katlanılan normal maliyetlerin dışında birçok ekonomik ve çevresel maliyeti de beraberinde getirmiştir. Bu enerji kaynaklarını kullanmanın maliyetinin öngörülenden daha yüksek bir maliyete sahip olduğu ise giderek daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede Türkiye'deki enerji durumuna genel olarak bakıldığında; Türkiye'nin enerji tüketimi ve ithalatı, hızlı bir artış içerisindedir ve enerji sektörü çoğunlukla kamuya aittir. Enerji üretim tesisleri uzun dönemli yatırımları ve büyük miktarlardaki finansal kaynakları gerektirmektedir. Artan enerji talebini karşılamak ve enerji sektörünün fonksiyonlarını geliştirmek amacıyla, özel sektör yatırımları sektöre kanalize edilmektedir.
Türkiye'de fosil tabanlı kömür, petrol, doğal gaz gibi enerji kaynakları ve yenilenebilir enerji dediğimiz güneş, rüzgâr ve özellikle hidrojen enerjisi kaynak potansiyelleri bulunmaktadır. İlerde büyük potansiyele sahip olacak yenilenebilir enerji kaynakları, uygun teknolojilerin kullanılması halinde kirletici etkisi olmayan, sürdürülebilen, yerli ve çevre dostu özellikleri ile öne çıkan bir enerji türü konumunda olacaktır.
Diğer taraftan, bu kongrede dikkat çeken bir husus nükleer enerji santrallerinden hiç bahsedilmemiş olmasıdır. Oysa nükleer santral, enerji kaynaklarına alternatif oluşturması, yakıt maliyetlerinin düşüklüğü, dışa bağımlılığın azaltılması ve çevre kirliliği açısından en temiz enerji elde etme yöntemi olması nedeniyle birçok AB ülkesinde de tercih edilmektedir.
Nükleer enerji konusu, Türkiye için artık hayati bir konu durumundadır. Halkımız her zaman nükleer enerji denilirken radyasyonu düşünmüş ve bilinçsizliğin etkisiyle olarak hep karşı çıkmıştır. Gelişmiş Avrupa ülkelerinin hiçbir zaman vazgeçemediği nükleer enerji bize hala çok uzaktır. Bu kongrede biraz da nükleer enerjinin halka nasıl anlatılması gerektiği, eğer gerçekten insan hayatı ve çevre değerleri açısından bu kadar tehlikeli ise neden AB ülkelerinin bu enerjiden neden vazgeçemediği konularına da değinilmesi ve çözüm arayışlarına ön ayak olunabilecekken nükleer enerji konusundan kelime dahi edilmemesi ilginçtir.
İlginç olan diğer bir konu da kömür kullanımıdır. Çevresel etkiler nedeni ile kömür kullanımından ne kadar vazgeçilmeye çalışılsa da, ilginçtir, gelecekte kömür kullanımının diğer birçok yakıtın üzerinde olacağı tahminlerinin yapılmış olmasıdır. Bunun nedeni ise Çin'in büyük sanayileşme ve yatırım hamleleri gösterilmektedir.
Dünya kömür üretimine ilişkin aşağıdaki grafik örnek gösterilerek, 1980 ve 2010 yılları arasında bir çok ülkede kömür üretimi stabil ya da azalarak sürdürülürken Çin'deki kömür üretimi ise aşırı artışlar göstermiş ve 1.600 milyon tona yükselmiştir.
Türkiye aslında çok çeşitli enerji kaynağına sahip olmasına rağmen mevcut enerji kaynakları enerji tüketimini karşılayamamakta, üretim-tüketim dengesi giderek olumsuz yönde bozulmaktadır ve doğal bir sonucu olarak ülkemiz enerji ihtiyacının karşılanmasında dışa bağımlılık oranı %73 seviyelerine ulaşmış bulunduğu vurgulanmaktadır. Enerji tüketiminde petrole bağımlılığın %33, doğal gaza bağımlılığın %53 olduğu ve bunun yanı sıra, petrolde dışa bağımlılığın %93, doğal gazda dışa bağımlılığın %97 olduğu ülkemizde enerji hammaddesi ihtiyacını ithalatla karşılamak zorunda olması nedeniyle ekonomimizin her türlü fiyat hareketinden olumsuz yönde etkilenmesi kaçınılmazdır.
Yukarıdaki da anlaşılacağı üzere, önümüzdeki yıllarda, gelişen teknolojiye paralel olarak daha verimli ve daha temiz enerji kaynakları gündeme geleceğinden; dışa bağımlılığımızın ve açığa çıkan emisyon miktarlarının azaltılması adına, nükleer enerjinin yanı sıra yerli ve yenilenebilir alternatif kaynaklarına önem verilmesi ve ayrıca silikon ile nanoteknolojik gelişmelerin de yakından takip edilmesi gerekir.
Sektörün gelişimine paralel kalifiye eleman ihtiyacı her geçen gün artacaktır. Bu bağlamda, özellikle birinci ve ikinci sınıf yönetici statüsündeki personelin bu tür kongre, seminer ve saire programlarla çeşitli eğitim programlarına katılımının sağlanarak kalifikasyonunun artırılması, gerektiğinde yetkin kuruluşlar aracılığı ile eğitimler verilerek uluslararası geçerliliği olan sertifikasyonun sağlanması önem arz etmektedir. Unutulmamalıdır ki doğru kararlar, doğru yönlendirmelerle, doğru yönlendirmeler doğru analizlerle, doğru analizler ise ancak konusunda uzman bireyler tarafından yapılabilir. Bu bağlamda eğitime harcanan para ve zamanın asla bir kayıp olduğu düşünülmemelidir.
Unutmamalıdır ki, en iyi yatırım; insana yapılan yatırımdır.
Seminer, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nda görevli enerji uzmanları tarafından oluşturulan Enerji Uzmanları Derneği organizasyonu ile gerçekleştirilmiş olup sektör adına çok önemli paylaşımlar yapılmıştır. Enerji Uzmanları Derneği'ne organizasyonlarından dolayı teşekkür ediyoruz.