Vakıf, Dernek, Spor kulübü gibi sosyal içerikli kuruluşlarda görev alan insanlar fedakar, alçak gönüllü ve sevecen olmak zorundadırlar. Aksi halde başarılı olmaları mümkün değildir. Olsalar bile kısa vadeli olabilirler, uzun soluklu mücadele edemezler.
SBK Başkanı olan arkadaş, gazetemiz spor muhabiri Emre İshak kardeşimize açıklamalarda bulunarak, bıçağın kemiğe dayandığını, yakında genel kurul kararı alarak, istifa edeceğini beyan etmiş. Yaptığı açıklamalar adeta, bir şehrin tüm iş adamlarını ve yöneticilerini topyekûn topa tutarak, şehrin sınıfta kaldığını ifade ediyor. Bu arkadaş, şehirde faaliyet gösteren 95 firmaya gittiklerini, 94"ünden olumsuz yanıt aldıklarını, kulübün altyapısının kapanma noktasına geldiğini ve istifa edeceğini söylemiş.
Söylediklerinde haklı olabilir ancak, bu söylediklerini, söyleyebilmek için kendisinin fedakâr, vefakâr, âlicenap olması gerekir. Bir insanın kalkıp, bir başkasından herhangi bir şey isteyebilmesi için, önce kendisinin ne verdiğini, hangi fedakârlığı yaptığını, insanlara nasıl davrandığını, müessesesine gelen insanlara saygıda kusur edip, etmediğine bakıp, ondan sonra bu tarz söylemler yapması gerekir. Bir kulübün sadece yöneticiliğine talip olup, biraz zaman ayırıp, gazetelerde boy boy resim göstermek kulüp yönetmek için yeterli değildir. Hiç unutmuyorum, çok sevdiğim ve saydığım merhum Hacı Resül Odabaş amca bize; "Evlat, alışveriş ettiğiniz müessese, yanına herhangi bir hayır kurumu için gittiğinizde sizi üzüyorsa ondan alışveriş etmeyiniz" derdi. Ne kadar haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. SBK Başkanlığı koltuğunda oturan arkadaşımız, bu eleştirilerini yapmadan, dönüp kendine bir baksın! Ömrü hayatında sosyal faaliyet veya hayır kurumları için yanına giden insanları memnun etmiş mi? Şayet etmişse problem yok söylediklerinde haklıdır, yok yanına giden insanlara yukarıdan aşağı bakıp, onları aşağılamışsa, değil 95 kişinin 1595 kişinin yanına gitse de sonuç alamaz.
Atalarımızın dediği gibi; "Ne ekerseniz onu biçersiniz." Siz bu tür taleplerle yanınıza gelen insanları üzerseniz, sizin gözünüzün yaşına kimse bakmaz. Uzun yıllar Vakıf ve Derneklerde yöneticilik yaptım. İnsanlardan para istemenin ne kadar zor olduğunu da iyi bilirim. Şayet para istediğiniz insan sizi üzmeden reddetmişse kırılmazsınız. "Ne yapalım imkânı yokmuş" der, sineye çekersiniz. Yok, adam size yardımcı olmaz, bir de size hakaret edercesine başka işin mi yok dercesine sizi gönderirse, işte o zaman ömür boyu beklersiniz ki o adamın size bir işi düşsün de, intikamınızı alasınız.
Uzun yıllar Dernek Başkanlığı yaptığım okulda, çocukların daha çağdaş, daha kaliteli eğitim alabilmeleri için onlara, bilgisayarlı sınıf ve iki kişilik özel sıralar yapmak için yardım toplarken, sınavı kazanan, tanıdık bir arkadaşın çocuğu babası ile birlikte yanıma gelince, babasına durumu anlatıp, yardım istedim. Hem eşi, hem kendisi çalışan arkadaşım, ayrıca kira da vermiyordu. Kendisine durumu anlatıp yardım isteyince, yerinden fırlayıp, elindeki kâğıtları atarak, "Benim çocuğum bu okulu sınavla kazandı. Yardım etmem, kaydetmek zorundasınız" deyince sesimi çıkarmadan kaydını yaptım. Ancak aradan birkaç yıl geçince bana iki kez işi düştü, ikisini de yapmadım. Hatta bir kuruma amir olmak üzere iken, engelledim.
Bunları anlatma nedenim, insanların hep başkalarından bir şeyler bekleyip, kendilerinin fedakârlık yapmamalarıdır. SBK Başkanı kalkıp tüm şehri suçluyorsa ayıp ediyor. Önce kendisi hangi fedakârlıkları yapmış, onu söylesin, ondan sonra da insanları suçlasın. Sürekli para kazanmaya çalışan insanlar, sıra vermeye gelince, zorlanmaları doğaldır. Samsun'un sınıfta kalıp kalmadığını bu arkadaş tespit edecekse, vay halimize! Bir yanda sürekli kamuoyunun gözü önünde olacaksın, gazete sayfalarından inmeyeceksin. Diğer yandan elini cebine atmayacaksın, ne kadar güzel iş değil mi?
Neymiş efendim Samsun'u Türkiye'ye tanıtıyorlarmış, sürekli gündemde imiş. İyi, güzel tamam da, sizlerde bu sayede gündemden düşmediğinizi unutmayınız. İstifa edeceklermiş, ederlerse şehrimiz Dünya markası olmaktan geriye kalacakmış, mış, mış, mış.
Hiç unutmuyorum bir gün, teftiş yapmak üzere, çalıştığım kuruma gelen müfettiş dedi ki; "Bak Adnan, olmazsa olmaz kuralı, dünyanın hiçbir yerinde geçerli değildir." Dedim ki; "Hocam, buda ne de demek?" O da bana şu cevabı verdi; "Falanca adam bu işin içerisinde olmazsa o iş batar veya yürümez düşüncesi, eski çağlardan kalma bir düşüncedir. O eskidendi, yetişmiş adam yoktu, şimdi o kadar çok yetişmiş adam var ki, belki de falanca olmazsa olmaz dediğimiz olayda, falancasız çok daha iyi olur da bizim haberimiz yok." Sonra oturdum düşündüm, dedikleri aynen doğru.
SBK Başkanı, "Biz gidiyoruz" diyorsa Allah yollarını açık etsin deriz. Merak etmesin Samsun sınıfta kalmaz. Belki de daha iyi sınıf atlar da onun haberi yok. Ne dersiniz?