Hem Samsun kamuoyu hemde dış kamuoyunun merakla beklediği bir müsabakaydı. Samsunspor'un bu haftada kazanıp 5 maçlık galibiyet serisini bir maç daha artırıp yukarılara tırmanacağı yoksa kaybedip bu seriye son mu vereceği idi.
Fakat asıl unutulan Samsunspor'un kalan iç saha maçları dörtlü ve bunların tamamı yukarıda play-offu zorlayan takımlardı. Dışarıda ise oynayacağı müsabaka sayısı ise 5'ti. İşte bunlardan az üç tanesini kazanma mecburiyetimiz olduğunu unutmuş gibiyiz. Bunları bir kenara bırakıp Adanaspor müsabakasının başlangıcından itibaren ele alırsak Samsunspor'un bu müsabakaya iyi hazırlanacağınıda görebiliriz.
Neydi bunlar; Öncelikle Samsunspor beş maçlık seri yakaladığı müsabakaların genelinde futbolun gerçeklerini (savunma ve ofans anlayışını) takım olarak birlikte yapıyordu. Takım savunmasını birlikte yapıp ofansıda birlikte yapmaktır. Adanaspor müsabakasının genelinde ise takım savunmasında ki eksikliklere ofansta ise bireyselliğe dönüşmesi sonucu istenilen seviyeye gelmesini engelledi. Bu yanlışların temelinde yatan gerçek takımın moral kondisyonunun fizik kondisyonunun önüne geçmesinde bulabiliriz.
Savunmada verdiğimiz pozisyonlar tamamen bireysel hatadan (yediğimiz iki gol pozisyonunda) ofansta yakalayıp atamadığımız pozisyonları kaçırmamız gibi.
Daha önceki müsabakalarda hep birlikte yaparız felsefesinin yerine ben yaparım anlayışı ön plana çıkınca sonuç kaçınılmaz oldu. Bu arada belirtilmesi gereken diğer bir hususta müsabakanın hakemiydi. Bu müsabakaya bir beden küçük geldin sayın hocam...
Sor olarak büyük taraftarımızdan da bahsetmeden geçemeyeceğim; Bu maçta inanılmaz bir destekle takımını destekleyen taraftarlar kamuoyuna şu mesajı verdi: Ben Samsunspor'u ne aklımla severim ne de kalbimle. Olur ya kalp durur, akıl unutur ben Samsunspor'u ruhumla severim. O ne durur ne de unutur.