Alışkanlıklar, sürekli kayıp yaşatsa da, değişimin ve gelişimin önünde tıkaç görevi görse de bir türlü terkedilemiyor demekki. CHP kadrolarında, kaybetsem de inadım inat kavlinden gösterilen sağlam bir dirayete! şahit oluyoruz yıllardır.
Hangi alışkanlıklardan mı bahsediyorum?
CHP kadrolarının bu memlekette irtica ve şeriat tehlikesine! karşı ısrarla yürüttüğü tekil politika anlayışından sözediyorum.
Bu politika öyle benimsenmiş ki, vaktiyle sadece seçmeni etkileyip tercih nedeni olmalarını sağlayacak olan korkutma yöntemi zamanla ciddi ciddi kendilerinin de korktukları bir tehlike halini almış. Yani vatandaşı kendilerine oy verilmediği taktirde cumhuriyetin kazanımlarından olacakları tehdidiyle potansiyel bir seçmen haline getirme çabası giderek kendilerinde böyle bir fobi oluşturmuş. Ne diyorlar? Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti istiyorsanız bize oy verin, aksi halde özgürlükleriniz gider. Esasında CHP" nin sıkça kullandığı bu söylemin, Sayın Necmettin Erbakan Hoca ve Milli Görüşçülerin uzunca bir süre kullandıkları "" bize oy vermezseniz imanınızdan olursunuz "" söyleminden temelde hiç farkı yok. Söylemlerden birisi dünyevi kazanımların kaybedilmesi ile, diğeri de uhrevi kazanımların kaybedilmesi ile tehditkar bir tavır sergiliyor.
Şimdi, aklı iyice karışmış olan vatandaş ne yapsın?
Hayata dair özgürlüklerini koruma altına alabilmek için CHP" yemi oy versin yoksa ahiretini kazanmak için Milli Görüşümü desteklesin. Cidden tuhaf bir durum dimi.
Peki her ikisini birden elde etmenin bir yolu yokmudur. Yani hem modern, çağdaş, özgür bir beşeri hayat hem de cennet bahçelerinin arasında bir ahiret hayatı. Sanıyorum vatandaş bunun yolunu kendince her iki anlayıştan da uzak durarak buldu.
İşte bu, inançlar üzerinden siyaset yapmanın ta kendisidir. Yapmayın Allah aşkına.
Memleketin gerçek ve acil gündemi üzerine yoğunlaşmayan siyasete yaşama şansı tanınmıyor artık. Bu hakikat kavranır, toplumun huzur ve rafahı, insanların asgari geçim standardının sağlanması ve birbirleri ile olan kardeşliği, devletiimizin içeride ve dışarıda saygınlığı üzerinden politikalar geliştirebilen siyasi örgütler iktidar olma yarışında olabileceklerdir. Aksi taktirde vatandaş ile arada oluşan ara giderek açılmaktadır. Gerçi bir vatandaş olarak ben tespitte bulunup oldukça iyi niyetimle olması gerekenden bahsediyorum. Öyle sanıyor ve inanıyorum ki, AK Parti kadrolarının mevcut durumdan hiç bir şikayetleri de yok rahatsızlıkları da yok. Çünkü hiçbir işe yaramayan muhalif politikalar AK Parti"nin vatandaşın nezdinde hala alternatifsiz olarak kalmasını sağlıyor. Bu durumda elbette böyle bir muhalefet anlayışı iktidar da olan için sonuçları açısından gayet memnun edici olacaktır.
Önceki gün CHP Parti Meclisi Üyesi Sayın Berhan Şimşek Samsun" a geldi ve bir basın açıklaması yaptı. Açıklamanın büyük bölümünde yine inançlar üzerinden iktidara yüklendi. Berhan Şimşek"in önceleri sanatçı olduğunu birçoğunuz biliyordur. Kendisinin sanat hayatı ile ilgili bir bölümü, hiçte sanatçıdan beklenmeyecek kadar üzücü bir inkarla noktalanmıştı.
Sayın Şimşek"i Türk izleyicisi Minyeli Abdullah filmiyle tanımıştı. Fakat CHP" de siyaset yapmaya başlayıp,inançlar üzerinde sert ve keskin ifaderini giderek arttıran bir politika izlediğinden ötürü kendisine bu rolü hatırlatılıldığında ise bunun bir hata olduğunu, böyle bir rolde bidaha asla oynamayacağını söylemişti. Bumudur sanatçı duruşu.Nerde kaldı sanatın evrenselliği. Bu tavrıyla da bence sanatını siyasetine kurban etmiştir.
Neyse asıl konu Sayın Berhan Şimşek"in Samsunda verdiği mesajlar.Ülkeyi barıştırmak istediklerini ve barış olmadan hiç bir sorunun hallolamayacağını söylemiş. Bence de çok yerinde bir karar. Yani milletimiz üzerinde laik,dinci,alevi,sünni gibi ayrımlardan artık vazgeçilmesi gereğinin görülmüş olmasını önemsiyor ve taktir ediyorum. Umarım sadece bir seçim sloganı değil pratiğe yönelik bir değişim kararıdır.