Bundan yıllar önce ahrete göçen merhum hocamın sözleri kulaklarımda çınlar bazen: Sen Kadir Gecesi dünyaya gelmişsin galiba, çok şanslısın derdi bana sık sık. Kadir gecesi dünyaya gelmediğimi biliyorum ama üç aylar içinde Recep ayında dünyaya geldiğimi biliyorum. Annem öyle der: Sen Recep ayında dünyaya geldin. Malüm Kadir gecesi Ramazan ayında olduğu için Kadir gecesinde dünyaya gelmediğim ortaya çıkıyor böylece. Ancak çok şanslı olduğuma gelince, evet kabul ediyorum ki çok şanslıyım. Bugüne kadar Allah'ımdan ne istedi isem bana nasip oldu. Haddimi aşıp hakkını veremeyeceğim şeyleri de istemedim. Ama sahip olduğum çok değerli dostlar arkadaşlar, çoluk çocuk, mal mülk nasıl saysam her şeye sahip oldum. Mevla'm kıymetlerini ve haklarını verebilmemi nasip etsin. Bana da hepimize de. Ancak sahip olduklarımızın kıymetini bilmek çok önemli. Kıymetli olan varlıkların düşmanları çok olur. Bu yüzden çok kıymetli dostlarımızı sevdiklerimizi muhafaza edemediğimiz için kaybettiğimiz de aşikârdır. Keşke kırgınlıkları unutup tekrar eski güzel günlere dönebilsek. Ancak çok zor görünse de kim bilir bakarsın bir gün neden olmasın.
Bu yüzden sahip olduğumuz değerleri kaybetmemeye çok özen göstermeliyiz. Yanlış anlaşılmalar, şeytanların kirli oyunlarına çok dikkat etmek gerekir. Kaybetmek çok kolay, ancak ne yazık ki kazanmak o kadar kolay olmuyor. Hele en kötüsü yanlış anlaşılmak var ya insan kahrediyor. Hiç kimseye karşı peşin hükümlü olmadan dikkatli karar vermek gerekiyor. Hele karşılıklı verilen sözlerin önemini unutmadan bir anlık öfke ne büyük bir haksızlığa yol açabilir.
Üstad Can Yücel ne güzel demiş:
Dostlar ırmak gibidir.
Kiminin suyu az kiminin çok..
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya.
Önemli olan ne kadar alıp verdiğimiz değil. Yanında kendimizi huzurlu hissettiğimiz dostlarımızı bir hatırlayalım. Kaç tane sayabilirsiniz. Çok az değil mi? Belki de hiç yok. Ama varsa eğer kıymetini çok iyi bilmek lazım. İsterseniz yine Can Yücel'le devam edelim bakalım nasıl anlatmış üstad insanları:
İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı...
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız güvenemezsiniz! Ne kadar doğru değil mi? Fazla söze ne hacet. Üstadın son dizeleriyle bitirelim yazımızı. Yerimiz müsaade etmiyor daha fazlasını yazmaya.
İnsanlar vardır; berrak pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir her davranışı candan... Ben çok şanslıyım. Son dizelerde anlatılan dostlara sahibim. Üstleri küllensede razıyım. Ben o dostumun üzerindeki küllerede razıyım. Biliyorum ki küllerin altında hala solmamış tüten pırıl pırıl yanan ateş var. Benim görevim o külleri üflemek, küllerin altındaki gerçek ateşi çıkarmak. Kim bilir birileri de bizim küllenen ateşimizi üfler ve kalan korları meydana çıkarır.
Küllenmemiş dostluklar dilerim efendim