Müslüman olmak demek; İslamı din, Kur’anı kitap, Hz Muhammed (s.a.v.)i Peygamber ve Yüce Allah’ı ilah kabul etmektir. Bu inanca sahip olan insanların hayatını da İslamın kuralları şekillendirir. Müslüman toplumda gasp, cinayet, tecavüz, hırsızlık, dolandırıcılık, adam öldürmek ol(a)maz. İslam toplumunda yalan, dedikodu, iftira, gıybet ve onur kırıcı sözler ve davranışlar bulun(a)maz. Müslümlan bir kişi, inandığı Rabbı ne buyurmuşsa öyle yaşar, inandığı kitapta ne yazıyorsa öyle davranır, inandığı Peygamberi ne söylemişse o da onları yerine getirir. Böyle kişilerden oluşan bir toplumda da kargaşa ve kavgalar oluşamaz. Ancak, ülkemizin tamamına yakını Müslüman insanlardan oluşurken, olamaz denilen davranışların neredeyse bir çoğu Müslümanların evlatları tarafından gerçekleştirilmekte, toplumun huzuru bozulmaktadır. İslamın hükümlerinde problem olmayacağına göre, kendisini Müslüman olarak tanımlayan insanların inançlarında sorun var demektir.
Birkaç gün önce bir misafirimi evine götürmek üzere yatsı saatlerinden hemen sonra ondokuz mayıs ilçesine gittim. Gitmişken bir başka dostumla da hasbihal etmek istedim. Belirlediğimiz bir çay ocağında oturduk ve biraz sohbet ettik. Ayrılırken, “hocam buralarda piskopatlar var, insanları rahatsız ediyorlar, bunları yazılı veya sözlü olarak ile getirseniz” dedi. Ben de, “burası küçük bir ilçe, burada herkes birbirini tanıyor olması lazım, nasıl olur da birbirlerini rahatsız edecek ortam oluştururlar” diye hayretimi ifade eden birkaç cümle söyledim. Bir gün sonra, kendisiyle sohbet ettiğimiz dostumuz arayarak, “hocam sizinle sohbet ettiğimiz saatlerde piskopatlar bir iş yerinin sahibinin boğazını kesmişler, birisinin de arkasından bıçakla yaralamışlar, çiğerlerine kadar derin bıçak saplamaları yapmışlar, daha sonra da kaçmışlar, kaçarken de Dereköy mevkiinde bir başka vatandaşı bıçaklayarak yaralamışlar, bunlar ne oluyor böyle, güvenlik güçleri bunlara engel olmuyor mu, olamıyor mu ?” dedi ve bu konunun toplumla paylaşılmasının psikopatlara karşı bir tedbir olabileceğini söyledi.
Gerçekten bu olaya benzer bazı olayların vuku bulduğunu sıkça duyarız, hatta bu konuların sık sık köşe yazılarımızda paylaşılmasını isteyenlerin talepleriyle de karşılaşıyorum. Toplumun altını çizerek sorduğu soruya cevap aradıklarını sanıyorum. “Neden bu kadar cinayet ve yaralama, gasp ve hırsızlık, tecavüz ve sapkınlık gibi, inanç değerlerimize taban tabana zıt olan ve savunulması mümkün olmayan davranışlar bu tolumda meydana gelmektedir ?” Bu sorulara haklı bir yanıt bulamayan toplumumuz, yine kendi düşünce düzleminden hareketle bir takım yorumlar getirmektedir. Toplumun yaptığı yorumların haklılık payı nedir, ne değildir, bunu mutlaka ilgililer bilecektir. Ama, bizim de buradan bunu seslendirmemiz vicdani bir sorumluluk olmaktadır. “Bir bölgede, bir veya birkaç kişinin yaralama, gasp ve tecavüz gibi sapık davranışlarına karşı, polis önceden neden tedbir almıyor veya alamıyor. Buna engel kanuni düzenlemeler mi vardır. Kanunlar bu olumsuzluklara engel olabilecek tedbirlerin alınmasına müsait değilse, neden gerekli kanuni düzenlemeler yapılmamaktadır. O yerleşim birimlerinin idarecileri ve güvenlik kuvvetleri gerekli kanuni düzenlemelerle ilgili olarak, yetkililere bilgi veriyorlar mı, Yoksa, sorumlu olan kimseler sorumluluklarını yerine getirmeyerek, toplumun huzurunun bozulmasından bir takım sonuçlar ve menfaatler mi elde etmektedirler ?” Bu sorulara verilecek cevaplar ve olaylara karşı alınacak tedbirler toplumumuzun rahatlamasını sağlayacaktır. En önemli tedbirin de dini eğitimin küçük yaştan itibaren her bir ülke evladına verilmesidir.