Seçimden seçime gelmeyin bize......

Evet sevgili okurlarım şimdiden söyleyeyim bu  yazım biraz uzun olacak belki 2 belki 3 gün sürebilir. Ancak bu yazıda herkesten sesler okuyacaksınız. Bizim kendi milletimiz açken biz neden tutupda sağa sola  yardımda bulunuyoruz bunları anlatmaya çalışacağım. Umarım da başarılı        olurum. Geçtiğimiz günlerde  Alaçam ilçemizin  Vezirköprü ilçesi ile sınır olan en ücra köyü Gümüşova'ya,  gittik.  Köye yaklaşık 2 saat içerisinde ayak bastık. Köyün hemen girişinde Muhtar Ali Kaya'nın evine vardık.   Biz diyorum çünkü oldukça kalabalıktık.   Alaçam  CHP İlçe teşkilatından başkan İbrahim Özcan,   Kadın Kolları başkanı Elif Yiğit, Gül Varoğlu, Ülviye Canbaz,  Nurgül Karaşal, Sevinç Kıyıcı, Türkan Bolat, Gülizar Kır,  Necmiye  Uysal, Binnur  Aykaç,  Ayhan Şahin,  Füsun  Canbaz,  Fuat Canbaz,  Rasim Şahin,  Yaşar Soylu, Zühtü Tongal  ile  hep birlikte Gümüşova köyündeydik. Bu  saydığım isimler  CHP adına seçim çalışmalarını yaparlarken bende hem onları izliyor  hem de notlarımı alıyordum.  CHP Alaçam ilçe teşkilatının bu kadar bire bir çalışmalarına ben ilk defa tanık oldum. Bu seçim gezisinde beni en çok etkileyen   gençlerle bire bir  sohbetlerini  edip gençlerin taleplerini görüşmelerinden sonra bir telefon trafiği ile bulundukları yerlere ulaştırmalarıydı. Gözümle gördüğüm için oldukça etkilendim.  Bu arada söz etmeden geçemeyeceğim  kaptanımız Yaşar Çelik, Alaçam'ın köylerini santim santim çok iyi bilen birisi olarak bize güvenli bir yolculuk yaptırdı.  Asıl konuma şimdi geçmek istiyorum.  Bu yolculuğumuzda ilk ziyaretimizi Pelitbüküsekecek köyüne yaptık. Bu köye gelene kadar içimiz dışımıza çıktı. Burada insanların tek dertleri vardı sosyal güvenceleri olan, yeşilkartlarının ellerinden alındı, yada alınacak olmasıydı, kendilerine ait doğru dürüst topraklarının olmaması, yollarının yılın 6 ayına yakın kapalı olması, kısaca herşeyden mahrum bir yaşam sürdürdüklerini ifade ettiler.  Köylerindeki bir çok insanında icralık olduğunu ayrıca vurguladı Pelitbüküsekecek 'de yaşamlarını sürdürenler.  Pelitbüküsekecek köyünden sonra yeniden yola koyulduk, yukarıda da bahsettiğim gibi Alaçam'ın en ücra köyü Gümüşova köyüne geldik.  Önce muhtar Ali Kaya, ile kısa bir sohbet ettim. Beni tanıdığını  söyledi.  Ayak üzeri köyünün durumunu anlattı.  Genç olmama ve her tarafa  tazı gibi koşturarak gitmeme rağmen benim köyüme yok denecek  kadar az hizmet geliyor. Hizmet geliyor dediği hiç bir şey yok.  Muhtarın dertleri sorunları o kadar çok fazla ki diğer köylere fırsat gelmeden  5-6  gün Gümüşova Köyünü yazsak  bitmezdi.  Muhtardan sonra köyün içine daldık dört koldan.  Herkes  bizi o kadar  içten karşıladı ki, onların sorunlarına eğilmemekte imkansızdı. Gümüşova,  köy meydanında toplanan büyük, küçük, kadın, erkek herkes kendince sorunlarını dile getirmeye başladılar.  Gazeteci olduğumu duyan herkes bizim köyümüze hiç gazeteci gelmedi. Dertlerimizi  hiç yazmadılar. Hep büyüklerin bir birlerine atışmalarını yazdılar  çizdiler.  Ayşe  Tüzün  (43) benimle gelirseniz size bizim kaldığımız çadırı göstermek istiyorum. 6 Nüfus yaşadığımız yeri görün de AKP hükümetinin kulağına kar suyu kaçsın. Meydanlarda bangır bangır sağa sola laf atmakla yürümüyor bu gemiler. Ayşe Tüzün'ün yanında çocuklarıyla birlikte yaşadıkları çadırlarının olduğu yere patika yoldan kaya kaya çıktık. Aramızda tek fark vardı  Ayşe Tüzün ve çocukları keklik gibi seke seke çıkıyorlardı bizde attığımız her adımda geriye kayarak çıkıtık. Eve vardığımızda Elif Yiğit, Gül Varoğlu ve benim gözlerim  fal taşı gibi açıldı.  Evin içinde uzunca bir salon salonun üzerinde ağaçlar belirli aralıklarla konulmuş,  fakat ağaçların üzeri  yani damları kiremit yada ona benzer bir şeyle örtülmesi gerekliyken, damları  yanlızca naylonla örtülüydü.  Bunu ayrıca fotoğraflı haber olarakta yayınlayacağız. Belki de ülkenin bir çok yerinde böyle sorunları olan köyleri  vardır. Ama 2011 li yıllarda bu görüntüler gerçektende insanlara zerre kadar değer  verilmediğinin  göstergesiydi.  Ayşe Tüzün, bebeleri ve kocası bu  damı naylonla kaplı  evde yaz ve kış  13 yıldır  yaşadıklarını  ifade ettiler. Düşünün sevgili okurlarım 6 nüfuslu bir hane ve damı naylonla kaplı, derme çatma bir yapıda en büyüğü  7.  Sınıfa giden  4 çocukla kar kış yaşamlarını sürdürmekteler. Ayşe Tüzün, konuşmasını sürdürüyor.  Burası Türkiye Cumhuriyeti değilmi? Bende bu ülkenin vatandaşı değil miyim? O zaman devlet, hükümet neden bizim elimizden tutmuyor? Bizim onlara ne zararımız var?  Alacaklarına geldiğinde  şahin olan devletimiz, hükümetimiz verirken neden kıdım kıdım ve elleri titriyor. Bakın şimdi seçim günü yaklaştı. Daha kapımıza gelmediler  gelsinler  o  zaman ben onlarıda buraya   yukarıya çıkaracağım ve hesap soracağım. Ayşe'nin sorunlarını dinledikten sonra yeniden kaya kaya aşağıya indik. Aşağıda bir başka aile var dı beni bekleyen gel gazeteci gel bir de bizim evimizi gör.  Kalktık gittik.  Arif   Tüzün isimli yurttaşda hemen kolumdan tutup beni köy meydanında ki evine doğru çekti.  5 çocuğu ve  eşiyle birlikte 120 yıllık dedelerinden miras kalan evinde yaşıyorlar. Evin kapısından girerken iki büklüm olmalısınız. Yoksa kafanızı mutlaka yara bere içinde bırakırsınız. Evin çok alçak bir tavanı var.  2 göz odası olan evde mutfak olarak kullanılan yerde bacanın üzeri açık ve bacanın önünde galübeladan kalma kuzine ve borusu var.  Diğer odasında da bir ocak var eski  usulde   yapılmış ve ısıtmayı kışın oradan sağladıklarını söylüyor.  Arif Tüzün, eşiyle birlikte. Bu evin dışında bir şeyimiz  yok. Ve bende dışarıdaki arkadaşlarımız merak ediyoruz.  Neden  biz ve diğer insanlar seçimden seçime ziyaret edilmekteyiz.  “SEÇİMDEN  SEÇİME GELMESİNLER BİZE”       Bizi ayda bir 2 ayda bir ziyaret edip sorunlarımızı dinlesinler  istiyoruz.     Fakat bunun tam tersini yapıyorlar bizim siyasetçilerimiz.  Bu yaşa geldim bu kadar kalabalık   ziyaretçi ilk defa gördüm. CHP'lileri bu konuda takdir ediyorum. Umarımda bundan böyle sürekli gelirler.  İl genel  meclisine    3 kişi seçtik üçüde nasıl seçimler bitti daha yüzlerini göremez olduk. Bundan böyle bizde nabza göre şerbet  vereceğiz dedi.    Kısa bir zaman sonra bir baba, kızı, eşi ve oğluyla geldiler karşıma.  Rahmi Tüzün , kendisi çene kanseri  ve kızı  S.T.    5 yaşında  sol bacağı     kasıklarına kadar sıcak suyla yanmış.  Baba Rahmi Tüzün kendi derdiyle uğraşırken diğer taraftan da kızının yanması işlerinde içinden çıkılmaz hal aldırdı. Yanan kızı için ilk etapta Mehmet   Aydın  Araştırma Hastanesinde Plastik Cerrahide tedavisi ve ameliyatı yapıldı. Ondan sonrası için zorunlu değil lükse giriyor diye kızımın gerekli tedavisi yaptırılmadı. Kız çocuğu yarın bir gün büyüdüğünde  yanık izleriyle  nasıl yaşamını sürdürebilir? Her kız çocuğu mutlaka  güzel görünmek ister. Ve buda en doğal hakkıdır. Zaten benim kızım da dünya tatlısı güzel  birisidir. Kızımın tedavisi için ne elimde var ne avucumda  ne olacak benim kızımın hali bilemiyorum? Kızımın hastalığı yüzünden kendi derdimi unuttum.   Bu konuyla ilgili olarak Tıp Fakültesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Sünbül'e, konuyu anlattığımda  “Ya Alaçam Kaymakamlığı bize bir yazı yazsın, masrafları kaymakamlıkça karşılanacak diye yada yeşil kartla fakültemiz Plastik Cerrahi  Polikliniğine sevk yaparlarsa fakültede yapılacak olan her türlü işlemlerde ben yardımcı olmaya çalışırım minik kızımız için” dedi.  Rahmi Tüzün'e konuyu anlatmaları için arkadaşlara da haber gönderdik. Demiştim sevgili okurlarım Gümüşova'dan çıkana kadar canımızdan can çıktı gerçektende. Bu kadarla bitse iyi  Gümüşova'nın dertleri. Köyde topu topuna 15 kişi konuşma özürlü. Bu konuda da devletimiz bize bir destek vermedi.  Gerekli araştırmalarda bile bulunmadılar. Biz Gümüşovalılar buna değmez miyiz?  Hikmet Tozun adında bir başka yurttaşımız tuttu kolumdan bir de bizim malikaneye gelin bakın diyerek götürdü beni  100-150 metre uzaklıktaki evlerine. Hikmet 4 kardeşiyle ortaklaşa yaptırdıkları 4 odalı bir binada kendisi ve ailesi 10 nüfus bir odada kalıyorlar. Bir kardeşi hemen karşısındaki odada 5 nüfus kalıyorlar. Diğer odalarda kardeşleri aileleriyle kalıyorlar. Tuvaleti ortak kullanıyorlar. Yemekleri ve banyolarını ve yatmalarını da herkes kendi odasında yaptırdığı dolaplarında banyolarını yapıyorlar. Yemek, yatak ve oturma odası olarakda aynı odayı kullandıklarını ifade etti. Misafirimiz geldiğinde biz evimizi misafirimize bırakıp komşulara gidiyoruz. Misafirimiz rahat etsin diye ya kardeşlerimizin odalarında kalıyoruz yada diğer komşularımızda kalıyoruz. Halimiz gördüğünüz gibi içler acısı, bizi seçimden seçime hatırlayarak geliyorlar. Bizim en çok kızdığımız nokta burasıdır. İyiki de gazeteci geldi köyümüze sesimizi duyururda belki bizim durumumuz hakkında değerlendirme yaparlar diye konuştular. Gümüşova'da işimiz bitti ve yeniden bir başka köye doğru yola koyulduk. Bir süre yol adlıktan sonra Peltibükü köyüne geldik. Gökyel mahallesindeki evlerin önüne vardığımızda tam bir komedi yaşadık. 28 hanelik bir mahallede topu topu 5 hane ikamet etmekte.   Bu  diğer haneler nerede diye köyde gördüklerimize sorduk? Hepside  İstanbul'da, Bursa'da ve diğer illere çalışmaya gittiler dediler. Bu kez Karacak mahallesine geldik. Karacak mahalesinde suyun esamesi okunmuyor. İstisnasız köyde hiç bir evde içme suyu yok. Kah büyükler kah çocuklar ellerinde bidonlarla  köyün dışında bulunan (400 metre uzaklıktaki) çeşmeye kadar gidip sularını tedarik ediyorlar. Çocuklar eşeklerle ve ellerinde bidonlarla evlerine bazen günde 4-5 kez suya gidip geliyorlar. Cafer Şahin, (57) adında bir köylü ben 57 yaşındayım ve 50 yıldır  suyumuzu buradan taşırım evimize, benim gibi herkez de suyunu bu yoldan evlerine taşıyorlar.   Kara kışta yazın sıcağında ne zaman olursa olsun biz suyumuzu buradan tedarik ederiz. Yolda çocukları gördüm eşeğine bidonları bağlamış ve köyün dışındaki çeşmeye bidonlarına su doldurmaya gidiyordu. Erkan Aslan,  ben günde 5-6 sefer eşeğimizle suya gidip geliyorum. Alıştık artık devletimiz buna bir çare bulana kadar suyumuzu bu yoldan getirip içeceğiz.  Zeynep Aslan, “Bende hep elimde taşıyorum bidonlarımızla suyumuzu. Biz de alıştık artık suyumuzu buradan taşımaya bazen korkuyoruz ama ne yapalım amca su içmezsek yaşayamayız” dedi.   Salim Satılmış,  bende bir şeyler söylemek istiyorum. “Bizim köyümüzün  %90'ı Alaçam Vergi Dairesine icralık. Bende gelir yok ki devlete olan borcumu ödeyebileyim. 7 çocuğum var 8. yolda. Önümüzdeki günelrde de yeniden hapis yatmak için gidecem benim bu çocuklarımıda getirip kaymakamlığın kapısına bırakacağım.” Salim'e bir soru sordum, “Suat Kılıç'ı tanıyor  musunuz diye? Bafra'da bir çiftçiye sizin durumunuz bizden iyi diye konuştuğunu duydunuz mu? Hayır duymadım dedi.  Elimdeki gazetemizi gösterdiğimde okudu ve hemen peşine ekledi. “Banka hesabına yatırılacak param yok ama benim gönlüm zengindir kıyıda köşede kara günler için tututuğum beş- altı ölçek ekinim vardı. Ona bir ölçek ekin verebilirim, durumu bizden kötüyse” dedi.  Buradan da  son mahalle Hasırlık mahallesine yol aldık. Hasırlık mahallesinde de tek bir olay dikkatimizi çekti. Şaban Tozun adında bir yurttaş gel bakalım gazeteci arkadaş benimde derdimi yaz belki devlet benide duyar. Nedir derdin diye sordum? Ben 6 yıl önce Orman kanuna muhalefetten cezaevinde yattım 7 ay kadar. Ben içerdeyken evim yanmış ve çocuklarım zor kurtulmuşlar. Çıkar çıkmaz devletin ilgili makamlarına başvurdum ve bana az bir miktarda yardım yapıldı. Ben halen komşularımın evinde yaşamaktayım. Kendim için 6 yıl önce  başlattığım ev inşaatım halen bitmedi. Komşular ekmek ve yemek veriyorlar onunla geçiniyoruz. Onlara yardıma giderek yaşamımızı sürdürüyoruz.  Bir an önce kendi evimize göçmek istiyoruz. Fakat bir türlü inşaatımı bitiremiyorum. İnşaatımda ustada çalıştıramıyorum kendim ve komşularım yardım ediyorlar benimde sesimi  duyurmanızı istiyorum. Gerçektende insanca yaşanacak bir ortama sahip değil insanlar.  Doğa olarak mükemmel, enerji olarak mükemmel, her şeyin doğalı var fakat imkanları kısıtlı olan köylülerden bir tanesi  evine elektriğini  bile kayınpederinden alıyorlar.  Bence bizim siyasetçilerimiz bu köylere seçimden seçime değil  fırsat buldukları her zaman gitmeliler. Yoksa seçmenleri adama gerekli yanıtı anında verirler. Bakın köylü ne kadar da usturuplu  bir kelam etmiş. BİZLERİ SEÇİMDEN SEÇİME DEĞİL her  zaman dinleyin sorunlarımıza kulak verin demişler. Bu da anlayabilenler için    sivrisinek saz anlamayana davul zurna az misalidir. Bu yukarıda adını verdiğimiz köylere bir kere daha çıkıp dertlerini tekrar dinlemeye çalışacağım. Aksi bir durum olmadığında. Saygılarımla.....