ŞEHİR VE KÜLTÜR (2)

ŞEHİR VE KÜLTÜR (2)

Bir önceki yazımımızda kültür kavramını yüzeysel olarak açıklamaya çalışmış, şehir ve kültür arasındaki münasebeti vurgulamış idik. Yeri gelmişken bir hususa daha değinelim. Kültür dediğimiz maddi ve manevi tüm değerlerin bir araya gelmesi ile oluşan büyük sistem “medeniyet” olarak tarif edilir. İslam medeniyeti, Batı medeniyeti vb. Bir millete ait olan değerler kültür başlığı altında toplanır. Yoksa ulusal kültürler medeniyet olarak tarif edilmezler. Yani bir Alman medeniyeti ve ya bir Japon medeniyeti yoktur. Bu değerler kültürel formlar olarak var olurlar.  Büyük sistemler (medeniyet) olabilmeleri için ortak bir dil, ülkü, inanç etrafında birleşmeleri gerekir. Örneğin İtalyan, Alman, İngiliz, Fransız vb. kültürleri bir araya gelerek modern batı uygarlığının oluştururlar.
 
Şehirler enteresan yanlarından biri de işte hem bu kültürel değerleri ve hem de medeniyete ait unsurları bir arada bulundurmasıdır. Kentler, bir yandan ait oldukları ulusal (milli)  kültürlerinin en güzel örneğini teşkil ederken, diğer taraftan büyük medeniyet unsurlarını da içinde barındırır. Mesela küresel kapitalizmin doğduğu yer olarak kabul edilen Venedik şehri bu duruma güzel bir örnektir. Venedik kendi içinde tipik İtalyan şehir özellikleri taşırken, sahip olduğu ticari ve entelektüel zenginlikleri ile olağan üstü bir kozmopolitizme ev sahipliği yapar. İşte bu kozmopolitizm modern batı uygarlığının( bir anlamda büyük kapitalizmin) temellerini atmaktadır.

Şehirler milli kültürlerin üretildiği ve bu mili değerlerinin temsil edildiği açık hava müzeleri gibi(mi)dir.  Yaşadığımız kente ne zaman bu göz ile bakabildik? Şehirlerimiz hangi zalimliklerin, kırıp dökmelerin, vahşetin, umursamazlıkların açık hava müzesi acaba? Durup dinlenmeden gidiveren, kaçıveren bir hayat mücadelesinin içinden kafamızı kaldırabilip hiç içinde yaşadığımız, çocuklarımızı büyüttüğümüz şehrimize bu gözle bakabildik mi? Çocuğumuza yeşillik gösterebileceğimiz mezarlıklarımızdan başka neresi kaldı ki? Tipik alışkanlıklarımızdan başımızı bir kaldırıversek, bir an gökyüzünü hatırlayıversek, çocukluğumuzun büyülü kapılarını bir açıversek neler kaybettiğimizi çok daha iyi anlayacağız.

Bir düşünürümüz demiş ki “Türkler o kadar kibar insanlardır ki niçin kibar olduklarını dahi bilmezler.” Bu kibar insanlara ne oldu? Samimiyetle belirtmeliyim ki biz bu zarafeti kayıp etmişiz. Bizler bu kadar yoz ve hoyrat insanlar değil idik. İki yüz yıldır süren medenileşme çabalarımızda geldiğimiz yer bu mudur? Daha birkaç gün önce apartmanın altında havai fişek üreten bir dangalak yüzünden yirmi vatandaşımızı yitirdik. Ben Süleymaniye külliyesinin altında don lastiği, fermuar üreten atölyelerini dahi gördüm. Koskoca Süleymaniye"nin tarihi binalarında…
 
Oysa bizler şöyle bir medeniyetin evlatlarıyız. Bir gün Hazret-i Peygamber Uhud dağına bakıp şöyle söylemiş “Uhud bir dağdır biz onu severiz, o da bizi sever.” Cansız olarak kabul ettiğimiz bir dağa bakıp bunu söyleyen bir medeniyetin bu günkü hali gerçekten hüzünlü