Yazılarıma yorum yapan bir aklıevvel yazılarımda sürekli olarak kendimden bahsettiğimi, yaptıklarımla övündüğümü, yapılanları toplumun takdir etmesi gerektiğini, tepeden inme gazeteci olduğumu v.s. yazmış. Sanırım bundan 56 yıl önceydi. Çırakman köyüne bir cenazeye gitmiştik. Namazı beklerken eş, dostla sohbet ederken, sevdiğim bir ağabeyim sırf bana takılmak adına bana dönüp; Adnan Bey siz Oflular, Rum"dan dönmeymişsiniz, doğru mu? deyince anında cevabını yapıştırıp; Ağabey doğrudur. Biz döndük de, siz ne zaman döneceksiniz? deyince olduğu yerde donup, kaldığını hiç unutamıyorum. Yorum yazan arkadaşa tavsiyem; ben tepeden inme gazeteci oldum tamam doğrudur da, kendisi ne zaman olacak? Ayrıca arkadaşımızın yazdığım yazılardan anladıklarına bakılırsa, kültürünün yazdıklarımı anlamaya pek müsait olmadığı belli. Zira ben o yazılarda kendimi anlatmıyorum, tam aksine yaptığım mücadeleleri ve bu şehirde yaşanan olumsuzlukları anlatıyorum. Keşke bunu anlasa da tarafını da belli etse. Anlaşılan o ki arkadaşımız, Dünya"ya ot gelmiş, ot olarak da gidecek. Yazık, günah. Keşke hak veya batıldan yana bir tavır sergileme cesaretini gösterse de, Dünya"da da, Ahiret"te de yanında olacak birilerini bulabilseydi.
Buraya kadar anlattıklarımı neden anlatma ihtiyacı duyduğumu merak edecek olur iseniz; yazının başlığından da anlaşıldığı gibi; şehrimizdeki siyasal İslamcıların son 26 yılını içerisine alacak olan bir yazı dizisine başlamış olduğumuzdan, bu arkadaşımızın düştüğü duruma düşmemeniz için bazı ayrıntıları yazmak zorundayım. Öncelikli olarak şunu belirtmek isterim ki; gerek ticari hayatımda, gerekse siyasi hayatımda hiçbir zaman hazıra konmadım. Sürekli tırnaklarımla kazıyarak bir yerlere gelmeye çalıştım. Birileri gibi lobilerin veya ağa babalarının desteğiyle siyaset yapmadım. Ticareti de sürekli olarak çalışıp, didinerek yapmanın keyfini alarak yaptım. Verdiğim mücadelelerde samimi olduğumdan, Cenabı Hak karşılığını hep verdi. Siyasette bazen entrikalar, hileler ve desiselerle sıkıntı çektim, ama daha sonra yapanların burnundan fitil, fitil getirdim. Siyasi hayatla ilk tanışmam 1978 yılında gençlik hareketlerinde yer almamla birlikte oldu. Ardından seksen yılındaki ihtilal sonrası liseyi bitirince memurluk hayatım başladı. Memurluk hayatım iki yıl gibi kısa bir zaman olsa da, yirmi yılda başkalarının yaşamadığı serüvenleri yaşama fırsatı buldum. Bundan da asla rahatsız değilim. Hayatı bizzat her yönüyle yaşamak istediğimden bu olayları yaşadım, daha sonra memuriyetten istifa ederek Üniversite hayatım başladı. Ardından okul değişikliği, iş hayatı, şehir değişiklikleri derken hayatın acımasız ve hareketli dönemi başladı. Bir yandan ticari hayatta başarıyı yakalayıp, ekonomik bağımsızlığın rahatlığını ve özgürlüğün tadını çıkarmak için uğraş vermek isterken, diğer yandan vakıf, dernek, parti gibi sosyal hayatın önemli kurumlarının içerisine girip, insanların gerçek yüzlerini daha iyi tanıma fırsatı yakalamış oldum. İlk vakıf denememi de Merkezi Trabzon"da bulunan Yavuz Selim Vakfı"nın Samsun şubesini kurarak yaptım. Bu benim için çok önemli bir deneme idi. Zira o günlerde bu şehirde kendilerini siyasal İslam"ın önderleri olarak gören çetenin mensupları ve başlarındaki lider pozisyonunda bulunan insanın yaptıklarını sizlerle paylaşacağım ve bu şehirde yaklaşık 26 yıldır süren mücadelemin ne anlama geldiğini, neden böyle bir mücadele başlattığımı, neden birilerinin emrine girmeyip, kendi başıma ayakta kalma mücadelesi verdiğimi daha rahat anlamış olacaksınız.
Babam 1973 yılında geldiği Samsun şehrinde, benim gerek ticari, gerekse siyasi hayatla tanışmam 1984 yılında olmuştur. Allah selamet versin, Salih Parlak hoca lise yıllarında okul dışında bizlere özel dersler vermiş, bizler de ona farklı bir saygı ve sevgi beslediğimizden 1984 yılında yanıma gelerek, Evladım Yavuz Selim Vakfı"nın Samsun Şubesi"ni kuralım dediğinde ilk defa, Olmaz demiş olmama rağmen, Babamla olan özel hukukunu kullanıp, babamı ikna etmiş. Babamın talimatı sonucu vakfa kurucu şube başkanı oldum. Yönetim kuruluna ise Salih hoca ile istişare ederek mütevazi 4-5 arkadaş alarak yola koyulduk. Ancak bu çete reisi olan zatı muhterem olaya derhal müdahil olup, yapacağımız faaliyetleri engellemeye başladı. Kimin yanına gittiysek, onun müdahalesi ile karşılaştık. Baktık ki olmuyor, uzlaşalım dedik. Bu kez yönetimden şunlar, şunlar çıkacak, şu isimler girecek deyip, bizlere talimatlar verince dedim ki: Ben ne aklımı, ne kişiliğimi kiraya verecek bir insan değilim. Alın atınızı verin tımarımı bana. Allah"a ısmarladık. Bunun üzerine bu çete, başka bir vakfın Samsun Şube Başkanlığını alıp, başına şimdi milletvekili olan zatı muhteremi getirdiler. Gayeleri ise lokal ırkçılık yapıp, beni dışlayıp, kendi ırkdaşlarını milletvekili yapmak idi. Bu konuda muvaffak olduklarını kabul etmek durumundayız. Ancak onlar bir çete biz ise, ben ve bir iki gariban arkadaştan ibaret mütevazı bir arkadaş grubu. Yazının devamını yarın okuyabilirsiniz.