Basında, DHA'nın , "Samsun Olgunlaşma Enstitüsü tarafından Anadolu Selçuklu Devleti döneminde, Türkler'in kullandığı kıyafetler" hakkındaki haberini okuyunca çok memnun oldum. Çünkü; millî kültürde büyük 'aşınma/kayma hattâ çökme' yaşadığımız bu günlerde, bu, bir ilâç gibi oldu.
Haberde, ayrıca, Okul Müdürü Fatma Arslan'ın şu görüşlerine de yer verilmektedir: "Gerekli literatür taramalarını detaylıca yaptık. Anadolu Selçuklu eserlerinin bulunduğu bölge illerdeki müzelerde de araştırmalar yaptık. Anadolu Selçuklular'la ilgili yayınlanan kitapları kaynak olarak kullandık. Özellikle minyatürler ve günümüzde de koruma altında olan giysiler ana modellerimizi oluşturdu. Koleksiyonda yaklaşık 900 yıl önce Anadolu Selçuklu Devleti'nin hükümdarlarının, onların eşlerinin, askerlerin kıyafetleri ile günlük hayatta kullanılan kıyafetleri aslına uygun olarak yeniden dikiyoruz."
Önce, tebrik ediyorum!..Hem de pek çok!..Bu hârika faaliyete, ne kadar sevindim bilemezsiniz!..Bu ne güzellik, bu ne zarâfettir, anlatamam!..Ayrıca, bu tavrın, bana ve insanımıza yaşattığı millî târih şuûru ve birlik idrâkiyle verdiği huzur ve güven duygusunu da asla târif edemem.
Selçuklu; 24 Oğuz kabilesinin Kınık Boyu'na mensup Türk hânedânıdır. En önemlisi: Dünyanın en büyük imparatorluklarından biri de Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157)'dir ve adı da hânedânın kurucusu Selçuk Bey'den gelmektedir. Büyük Selçuklu Devleti'nin bölünmesiyle; bu büyük devlet, Anadolu Selçuklu Devleti (1080-1308), Kirman Selçuklu Devleti, Horasan Selçuklu Devleti, Suriye Selçuklu Devleti ve Irak Selçuklu Devleti olmak üzere beş devlet oldu.
Anadolu Selçuklu Devleti, şanlı ecdâdımızdan bize yâdigar olan üzerinde mekân tuttuğumuz bu diyârlardır. Ve bu Selçuklu, aynı zamanda, Samsun'a adını veren devletin adıdır. Bu sebeple; "Selçuklu Kıyafetleri"nin, bu mekânda, bu titizlik içersinde hazırlanması da çok önemlidir.
Bu durum, bana, birkaç sene önce yazdığım "Samsun'da Selçuklu Nakışları" başlıklı şiirimi hatırlattı. Bu vesîleyle, bu şiirimin girişinden bir bölüm naklediyorum:
"Biri, uzaklardan el sallar durur...
Eller, uzanır ellere, yağmur yağmur.
Bereket Şah Câmii'nde merhamet, sabır...
Göğceli Câmii'nde nûr!...
* * *
Güneş, yıldız, ay, hepsi de hasretlimdir...
Bir sevdâ yüklüdür kâinat, benliğimi savurur.
Kubbelerde, revaklarda her işleme, sevgilimdir.
Elimdir, emelimdir, gönül telimdir, dilimdir,
Bir sırlı muhabbettir, hayâllerimi kasıp kavurur.
* * *
Râyihadır, akın akın, Fergana'dan...Horasan'dan...
Şuûrumda renk renk seccâde, kalbimde öz vatan:
Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî, Yûsuf Has Hâcib, Kâşgarlı Mahmud'dan,
Bir mukaddes yürüyüştür, Anadolu'ya kafile kafile
Öyle bir yürüyüş ki, vâdilerden, başı dumanlı dağlardan,
Çıkıp geldiler binbir sıkıntı ile, ezâ ile.
* * *
Mahzûndu, içliydi fakat görkemliydi bakışları.
Bir başkaydı, vakurdu, sevinçten ağlayışları.
Tıpkı bir ulu ırmak gibi, süzülüşleri, kıvrılışları, akışları,
Her mekâna işâretti ilmek ilmek, göznûru Selçuklu nakışları..."
İşte; bu 'mekâna işâret' olan, bu 'göznûru Selçuklu nakışları', Samsun Olgunlaşma Enstitüsü'nün geçmişe bağ olan bu nakışlarıdır!..
Bu sebeple; Samsun Olgunlaşma Enstitüsü'nün "Anadolu Selçuklu Kıyafetleri" üzerinde yaptığı çalışmaları duyunca sevinmem bir yana, bu mûtenâ millî şuûr şahlanışını alkışlamanın da bir vazîfe olduğunu düşündüm. Bunun, başkalarına da örnek olmasını temenni ederim!..
02 Şubat 2005 târihli Gürses Gazetesi'nde ve Mart 2005 târihli Ankara'da neşredilen Karınca Dergisi'nde yayınlanan 'Bir Millî Kültür Numûnesi' başlığını taşıyan yazımda, yine, bu Olgunlaşma Enstitü'müzün 'millî kültürümüze' yaptığı hizmetten bahisle şunları söylemişim:
"Türkiye'de, bâzı kültür değerlerimiz tahrip edilirken, az da olsa, millî kültürümüz adına, yüzakı olabilecek ve takdir edilmesi gereken faaliyetler de yapılmaktadır.
Bunlardan biri, Samsun'da, bir okulumuzda meydana getirilmiştir. Hâdise, belki, bâzı kişilerce hafife alınabilir ve hattâ küçümsenebilir. Netîcede; bu, bir idrâk mes'elesidir.
Fakat, hem kültürel ve hem de ticârî bakımdan, benim nazarımda, büyük ehemmiyet arzetmektedir.
Öyleyse, işin esası nedir? Îzâh edelim. Gazetedeki yazının başlığında şöyle deniliyor:
"Barbie'ye karşı FADİME "
Aslında, Fadime'nin yanında "Barbie" nedir ki? Diyeceksiniz ammâ, maalesef böyle!.. Adamlar "Barbie" denilen bebeklerini senelerdir çocuklarımızın kucaklarında yatırmışlar, ellerindeki paracıkları alıp götürmüşler. Hem de ne heveslerle!.. Ve biz, buna hiçbir 'karşılık' düşünememişiz!
İşte, şimdi, bir 'beyin' ortaya çıkıp, bu 'karşılık'ı bulmuş. Kendilerini tebrik ederim. Bu kişi veya kişileri, Millî Eğitim Bakanlığı'nın taltifi yetmez. Bu/bunlar, ayrıca, Kültür Ve Turizm Bakanlığı tarafından da mükâfatlandırılarak teşvik edilmelidirler."
Şimdi, 2016 yılı îtibâriyle, Samsun Olgunlaşma Enstitü'müz, yeni ve güzel bir hizmete imza atmıştır. Elbette ki, fikrî ve fiilî olarak emeği geçen herkes takdire ve tebrike şâyândır.
Sâdece bir şehrin değil, bir milletin estetiğine, heyecan, böyle katılır. Bir şehrin, millî kültüre değer katkısı böyle sağlanır. Ve millî kültür de böyle gelişir, böyle zenginleşir ve dünyanın ilgisi de böyle çekilir.
Bilinmelidir ki; bu kıyafetler, Türk zevki, Türk zarâfeti, Türk mahâreti, Türk sâfiyeti ve herbirinin üzerine sinmiş olan Türk mâneviyatıyla, Türk estetiğinin kendine mahsûs nakışlarıyla tezyîn edilmişlerdir.
Ve yine bilinmelidir ki; Türk mührünün Samsun'daki birinci halkası Selçuklu, ikinci halkası Osmanlı ve üçüncü halkası da Cumhuriyet'tir. Bu üçü arasındaki irtibat, hiçbir zaman, hiçbir şey ile, hiçbir kimse tarafından zedelenmemeli ve bu faaliyetler daha da kuvvetlendirilerek devam etmelidir.
Bu güzel faaliyete öncülük eden, başta Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü Fatma Arslan olmak üzere, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum!..Elinize sağlık!..