Kur’an-ı Kerîm’de birçok ayette Semûd kavminden bahsedilir. Bu kavim, Âd kavminden sonra yaşamış, teknik bilgi ve mimari beceri açısından ileri gitmiş, dağları oyarak evler yapmış güçlü bir topluluktur. Ancak, maddi gelişimlerine rağmen maneviyattan uzaklaşmış, peygamberlerini inkâr etmiş ve azgınlıkta sınır tanımamışlardır. Onların helâki, yalnızca geçmiş bir halkın sonu değil, kıyamete dek insanlık için büyük bir ibret vesilesidir.
Semûd kavmi, Hz. Nûh’tan sonra gelen ve Âd kavminin helâkinden sonra Arabistan'ın kuzeyinde, Hicr bölgesinde yaşayan bir toplumdur. Bugünkü Ürdün ile Suudi Arabistan sınırlarında kalan bu bölge, Kur’an’da “Vâdi’l-Kurâ” ve “Hicr” olarak geçer. Kaya içine oyulmuş görkemli yapılar inşa etmişlerdir (Şuarâ, 149-150).
Allah Teâlâ, bu topluma peygamber olarak Hz. Sâlih (a.s.)’ı göndermiştir. Hz. Sâlih, kavmini tevhîde, yani yalnızca Allah’a kulluğa davet etmiş; azgınlıktan, zulümden ve ahlâksızlıktan sakındırmıştır. Ancak kavmi onu yalanlamış, "Sen bizim gibi bir insansın" diyerek küçümsemişlerdir (Şuarâ, 154).
Kavmin inanmamak için mucize istemesi üzerine Allah onlara bir mucize olarak kayadan çıkan dişi deveyi vermiştir (A’râf, 73). Hz. Sâlih bu devenin zarar görmemesini, onun bir imtihan vesilesi olduğunu söylemiş, belirli günlerde onun su içmesine müsaade etmelerini istemiştir. Fakat kavim bu mucizeye rağmen inkârlarını sürdürmüş, deveyi keserek helâk sebebini işlemişlerdir (Şems, 11-14).
Hz. Sâlih, kavmini uyararak bir üç günlük mühlet tanımıştır (Hûd, 65). Üçüncü günün sabahı, gökten gelen korkunç bir ses (sayha) ve şiddetli bir sarsıntı (racfe) ile Semûd kavmi yerle bir olmuştur (Hûd, 67; A’râf, 78). Evlerinde güven içinde yaşayan bu kavim, inkârları yüzünden yok edilmiştir.
Kur’an’da Semûd kavminin helâki, inkârın ve peygamber düşmanlığının sonunun ne denli acı olduğunu göstermek için sıkça hatırlatılır. Semûd kıssası, özellikle de kibir, azgınlık, dünya sevgisi ve mucizelere karşı nankörlük gibi davranışların Allah katında nasıl cezalandırıldığını açıkça ortaya koyar (Fussilet, 17-18; Necm, 51-52).
Kalpte iman yoksa mucize bile kişiyi değiştirmez. Nitekim kayadan çıkan deve de inkârcıların inkârını artırmıştır. Semûd kavmi güçlüydü, dağları delip ev yapacak teknolojiye sahipti. Ancak Allah’ın azabı karşısında güçleri bir işe yaramadı. Hz. Sâlih’i küçümseyip alaya alanlar helâk olmuşlardır. Peygambere saygı, Allah’a itaattir. Bugünün azgınlık, kibir, teknolojik üstünlük ve Allah’ı unutma hastalığı, Semûd’u hatırlatmalıdır. Her nimet, bir imtihandır.
Semûd kavminin helâki, yalnızca tarihî bir olay değil, sosyolojik ve ahlâkî bir uyarıdır. Allah’a isyan eden, peygamberi küçümseyen, nimete nankörlük eden toplumlar için ilâhî adalet kaçınılmazdır. Bu kıssa, bireyden topluma kadar herkese "İnanç, ahlâk ve itaat" dersi verir.
“Şüphesiz bunda, düşünen bir topluluk için büyük ibretler vardır.” (Hicr, 75)
Kur’ana konu olan Peygamber ümmetlerinin helâkı ile ilgili kıssalar; insanlığa hikmetli ibretler olarak sunulmuştur. Allaha isyan, kullara zulüm, canlılara merhametsizlik; bugün de helâk nedenidir. Ancak Hz. Muhammed ümmetinde toplu helâk yoktur. Belirtilen günahları işleyenler dünyada da ahirette de gülemezler. Ruhlarına bedenleri dar gelir. Gönül helâkını yaşarlar. Huzursuzluk varsa eğer, öz eleştiri yapmak gerekir. Hangi günahın faturasıdır diye düşünmek lâzım gelir.
Semud kavminin helâki, bugünün toplumu için de ibret alınacak vesikadır.