Yazılarımın alışılmış köşe yazılarından farklı bir biçimde sohbet havası içerisinde, yaşanmış olayların analizi ve doğruların tespitinde ortak aklın kullanılması şeklinde olacağını belirtmiştim. Aşağıda noktasına virgülüne dokunmadan sadece adını sildiğim bir meslektaşımın bir yazıma gönderdiği e-postayı aktardıktan sonra yazıma devam edeceğim.
"Yıllardır onurumla, namusumla, gerçekleri açığa çıkarmak ve sistemin çarklarının nasıl güçlülerden yana döndüğünü bu halka anlatmaya çalıştım... Bunun için, çok bedeller ödedim ve halen de ödüyorum... Sizi tanımıyorum ama inanın... Bunu, sizden iyi yapan kimse yok... Pabucumu dama attınız yani!.. Çok samimi duygularla ve ön yargısız söylüyorum; sizinle ilgili elimde bir sürü malzeme var... Bir kısmını da yayınladım zaten... Ama hepsi dedikodu... Çünkü bunları kanıtlayacak bir kaynak bulabilmiş değilim... Ama bu konuda umudumu yitirmiş de değilim... Sizinle ilgili iddiaları kanıtlayacak belgelere ulaşabilmek için kişisel arayışlarım sürüyor... Fakat, sizin bu duruşunuzdan sonra, artık çok da önemli değil... Çünkü siz, bu çahrayı, dönen entrikaları o kadar güzel anlatıyorsunuz ki... Benim varlığımın anlamı kalmadı... Bu mesleğe 30 yılını vermiş biri olarak, kendi adıma gazeteciliğimden utandım... Sizi tebrik ediyorum... Yazılarınızı biraz kırgın, kandırılmış ve kullanılmış olmanın verdiği samimi duygularla yazdığınıza inaniyorum... Merak etmeyin, en yakın takipçiniz benim... Lütfen devam edin... Sayenizde çok şey öğreniyoruz."
Dün ziyaretine gittiğim bir arkadaşım, "Yazılarını çok kişiselleştiriyorsun, neden bunu yapıyorsun?" diye sordu bana. Dostum haklı, alışılagelmiş köşe yazarlığı bunu gerektirmiyor.
Ancak rivayet edilir ki: Adamın biri, çocuğu sürekli sarımsak yediği için doktora götürmüş. Doktor bey, çocuğu psikoloğa götürmesini söylemiş. Gittikleri psikolog da telkinde çocuğa bulunmuş, terapi yapmış, ama fayda etmemiş. Bir de bölgede hatırı sayılan, takvasıyla bilinen (Rivayet edilir ki İmamı Azam'dır) hoca efendiye götürmüş. Aynı şikayetlerde bulununca hoca efendi, "Şimdi gidin, 40 gün sonra gelin." demiş.
Aynen denileni yapıp, 40 gün sonra yanına vardıkları hoca efendi, çocuğa, "Evladım, bir daha sarımsak yeme tamam mı?" demiş. Çocuk da, "Olur efendim." deyip oradan babasıyla ayrılmışlar. Çocuğun babası, "Bu adam deli mi ne? Bu kadarcık söz için bizi 40 gün bekletti. Bakalım ne olacak?" deyip beklemeye başlar.
Birkaç gün sonra çocuğun sarımsak yeme alışkanlığından vazgeçtiğini gören baba, tutar hoca efendinin yolunu ve huzura vardığında; "Hocam, 40 gün önce aynı sözü söyleyip bizi bekletmeseniz olmaz mı idi?" deyince hoca efendi; "Evladım, o zaman ben de sarımsak yiyordum. Söylediğim sözün etkili olması için, önce kendim ondan vazgeçmeliydim." deyince adam da hakikati anladı.
Ben bu mesleğe yeni girmiş birisi olarak, yıllarca siyaset yapmış; seveni, sevmeyeni olan bir insanım. O nedenle de ilk işim, hakkımda ön yargılı olabilecek insanları aydınlatıp gerçekleri onlara anlatmak olmalı ki; yazdıklarım inandırıcı olsun. Aksi halde, insanlar öküz öldü, ortaklık bitti; şimdi yazıyor derler.
Değil o öküze ortak olmak, Allah nasip etmesin de; kıyından, köşesinden bile geçirirler mi beni (Çerkez olsam belki olurdu). Gerçi onu da yazan bir meslektaşım da olmuş, zamanı gelince neden yazdığını tüm detayları ile yazacağım, ancak şimdi değil.
Değerli okurlarımdan talebim şudur; şahsımla ilgili müspet, menfi,olumlu, olumsuz kafasında sorusu olan lütfen sorsun. Tüm detayları ile açıklamaya hazırım. Ben yaratanın "Onlar kınayanın, kınamasından korkmazlar. Ancak benim kınamamdan korkarlar" emrine gönülden inanmış bir insanım.
O'nun bildiğini sizden saklamanın, kafamı kuma sokmaktan öteye gitmeyeceğini çok iyi bilen biriyim. Hayatımda birçok iş yaptım, ancak para kazanmadığım halde zevk aldığım bu mesleği sevdim. Ne mutlu güçlüden değil, haklıdan yana olanlara.
Kalın sağlıcakla
.