Yıllar önce, “Mübarek sevgililer gününüz kutlu olsun” diyerek güldürmüştü bizi bir arkadaş. Güldükten sonra da bir hayli konuşmuştuk üstünde. Esnafın işleri açılsın da bence bir sakıncası yok, hangi medeniyete ait bir alışkanlık olduğunun… Kendi hesabıma, sevgililer gününe nasıl bakarsam bakarım; o da ayrı…
Sevgili seviyorsa, her gün sevgililer günüdür. Peki siz kimi seversiniz, daha doğrusu biz kimi severiz? İlle de kolumuza takıp gezdirdiğimiz midir sevgili? Ben, daha en baştan yanlış anlamıştım hadiseyi. Sevenlerin günü diye, tam tüm sevdiklerime mesaj gönderecekken, aklı başında kişilerce “aydınlatıldım” da, kendime güldürmekten kurtuldum. Meğer kızların erkek arkadaşlarına, erkeklerin de kız arkadaşlarına –ki onlar birbirlerine “sevgili” derler- hediye alma durumuymuş… Ve malum, kimsenin birden fazla kız ya da erkek “arkadaşı” olmaz, olamaz. Arkadaş lafının da içine edilmiş; arkadaşım demek, arkadaşım demekten çıkmış…
Sevgili seviyorsa, her gün sevgililer günüdür. Ve hatta sevgili sevmiyorsa da her gün sevgilinin günüdür… İçinden çıkamam bu karından konuşmayla ya… Diyorlar ki: Bir büyük sevgilinin izdüşümüdür bu sevgiler, sevgililer. Sevgiliye duyulan, hatta bazen bilincin cidarları arasında kaybolmuş, unutulmuş olan sevgiliden mülhemdir. Diyorlar… Biz ne diyoruz, siz ne diyorsunuz? Öyle midir? Dünya sürgününde, uydurulmuş sevgililerle mi gideriyoruz bu sevgiyi?
Anlamadığım, yaşamadığım konuları bir yana bırakayım daha iyi; fakat bilin işte, böyle diyenler de var…
Ben hâlâ, çantasını zor taşıyan bir çocukken, ilkokulun bahçesinden baktığım penceredeyim. Ve bir de evimin sokağındaki pencerede… Bakın bunu bilirim. Bir düğün alayını, tüm düğün alaylarını seyrederek beklediğimi bilirim. Yirmi küsur yıl sonra, uzak bir şehirde, bir havuz kenarında, aynı gözlere baktığımı bilirim…
Tüm sevgililer, ilk sevgilinin –içimden “sevgililerin” demek geliyor- izdüşümüdür yürekte…
Hadi bakalım; mübarek sevgililer gününüz kutlu olsun.