Diyelim ki bir aile toplantısında, şuradan buradan, ondan bundan konuşurken ev sahibi güler yüzlü hanımefendi "Sevginizi nasıl alırsınız efendim" diye kibarca sorduğunda, siz de "orta pişmiş olsun, lütfen" dediğinizi düşününüz. Biliyorum "Bu ne saçma konuşma" diye aklınızdan geçer.
Birkaç gün önce okuduğum Amerikalı psikiyatrist Abraham Tuerski'nin " Balık Sevgisi" hikayesinde gözümün önünde böyle bir sahne canlandı.
Hikayede genç adam "Neden balık yemiyorsunuz? sorusuna karşısındaki "Çünkü balığı seviyorum" diye yanıtlar. Soruyu soran "Balığı seviyorsun öyle mi? Bu nedenle mi balığı avlıyorsun, öldürüyorsun, pişiriyorsun ve yiyorsun!" der ve devam eder. "Bana balığı sevdiğini söyleme, sen balığı değil, kendini seviyorsun."
Gerçek hayatta da böyle değil mi?
Söze geldiğinde mangalda kül bırakmıyoruz. Hepimiz sıkça sevgiden söz ediyoruz. Elbette, sevgi tüm kapıları açan sihirli bir anahtar, ama ne yazık ki çoğu kez özgün anahtarı bulmak yerine kolaylıkla elde edebileceğimiz sahte anahtarlarla tüm kapıları açmaya çalışıyor, açılmayınca da düş kırıklığına uğruyoruz. Gerçek sevgide bencilliğe yer yoktur. Almak değil, vermektir ilişkinin özü. Karşılıksız, hesapsız verdiği, paylaştığı, güvendiği, inandığı, saygı duyduğu, özen gösterdiği, duyumsadığı oranda yaşar sevgiyi insan. Koşulsuz ve duru.
Şöyle hitap edilebilse; "Seni eksilerin ve artılarınla, sen olduğun için seviyorum. Benim gereksinimlerimi karşıladığın, egomu okşadığın için değil."
Gerçek sevgide "Eğer.....olursan/yaparsan seni severim" diye koşullara yer yoktur.
Gerçek sevgi "Düşsen de, kalksan da, kaybetsen de, kazansan da ben hep yanındayım." demektir.
Sevgi, en küçük bir tartışmada arkanı dönüp gitmek değildir. Birlikte büyümek, birlikte
Gerçek sevgi ruha dokunabilmektir, bedene dokunmadan önce, bu nedenle beden yaşlansa da ruhun heyecanı sevginin karşısında bitmez.
Sevginin ölçüsü çiçek buketleri, tektaş pırlantalar, pahalı armağanlar asla olamaz. Eğer öyle olsaydı, sevgi sadece zenginlerin alabileceği pahalı bir nesne olurdu. Pahalı mı dedim? Elbette pahalı bir şey, öyle ki zenginlerin tüm maddi varlıklarını verseler de satın alamayacakları kadar pahalı, ama sadece yüreği zengin olanların sahip olabileceği kadar da ucuz ve en değerli bir şey.
Sevgililer Günü geçti, biliyorum, ama okuduğum o hikaye bu gün hakkında bir şeyler yazmak istedim.
İnsanlar yalnızca kendilerinin veya aşklarının değil, ihtiyaçlarının da sıradanlaşmasından korkar. Aşkta talepler, arzular vardır.
Sevgide ise paylaşım. Sevgi vermesini bilir, aşk istemesini. Aşk ve sevda arasındaki farkı şöyle özetleyebiliriz: Aşk başımız, sevgi ise dünyayı döndürür.
Yılın bir günü tamamen tüketim odaklı sevgi günü kutlamaları için "Sevdiğinize sevginizi hissettirmenin en güzel yolu..."
diye başlayan tuzaklara kulaklarınızı tıkayın ve "Sevginizi nasıl alırdınız?" diye soran ev sahibine içtenlikle gülümseyerek "Sade lütfen! Sevgimi sade alırım; doğal ve katışıksız."
Sevginizi yılın bir günü değil, her ânı duyumsamanız ve duyumsatmanız dileğiyle...