Önceki günkü yazımda konuyla ilgili olarak kendisinden söz ettiğim gazeteci arkadaşımız, dün köşesinde kendi seviyesine ve kişiliğine yakışacak bir üslupla yazıma cevap vermeye çalışmış.
Ben de onun seviyesine düşmeden, sizleri de yormadan bu konuya biraz değinip asıl konumuza gireceğim.
Doğrusunu ararsanız, gazeteci arkadaşımın yapması gereken sorduğum 7 soruya teker teker cevap vermekti. Zira çok ciddi ithamlar var orada.
Örneğin sorulardan bir tanesi şu idi; 2004-2005 yıllarına ait Büyükşehir Belediyesi"nin faaliyet raporunda, o gün sahibi olduğun Yeni Ekip gazetesine 132 milyar para ödendi mi, ödenmedi mi? Ayrıca bu resmi evrakla belli olan ödemedir.
Bunun dışında resmiyete dökülmemiş gayriresmi yollardan aldıklarını, belediyenin baskı işlerinde kendi matbaanda basamayıp, dışarıda bastırdıklarından aldığın komisyonları yazmıyorum. 'Bana falanca zamanda şu kadar rüşvet teklif edildi, filanca adama sorun' dediğin adamın seninle ilgili neler düşündüğünü söyleyeyim mi; "Değmez, bu seviyesiz ve yüzsüz adam için yazmana. Onda kızaracak yüz yoktur" dedi bana. Git sor istersen...
Gelelim bu arkadaşımızın neden bu kadar seviyesini düşürüp yazdığına...
Uzun zamandır gazetemizin genel yayın yönetmenliğine talip olan bu arkadaşımız, araya bir sürü adam koyup ısrarla buluşma talebinde bulununca nihayet bundan iki ay önce Kerimbey Konağı'nda kendisi ile buluşup görüştüm.
Çalıştığı gazeteden memnun olmayan arkadaşımız, 'istersen gazeteyi satın al, istersen beni gazetene al' teklifinde bulununca ben kendisine olmaz dediğimden böyle bir yola başvurdu!..
Ayrıca yer aldığı piyasadaki tüm kredisini bitirmiş, yanında çalışan personelin kredi kartından alışveriş yapıp onun da parasını ödemeyerek çalışan personelin evine icra gelmesine yol açmış bir adamla ilgili daha ne denir bilemiyorum!..
Kimin nereye battığını üstad Necip Fazıl ile Neyzen Tevfik arasındaki atışmayı örnek vererek izah etmek istiyorum...
Malumunuz, Neyzen Tevfik"le Üstad sürekli atışırlar. Biri diğerinden daha üstün edebiyatçı olduğunu söyler. Diğeri ise onun bir şeyden anlamadığını söyler. Bu atışmalar sürüp gider iken Neyzen Tevfik, Üstad"a 'Sen benim yanımda sıfırsın' deyince üstad, hemen cevabını yapıştırıverir, 'Sen de benim yanımda çift sıfırsın.'
Gelelim bugünkü mevzumuza...
Biz gazetecilerin görevinin sadece yapılan doğru işleri ve yanlışları yazmanın yanında çözüm önerileri de sunmak gereğini taşıdığı kanaatindeyim. Geçtiğimiz pazar günü yazdığım yazıda şehrimizdeki en önemli sorunların başında otopark sorununun geldiğini belirtip konuyla ilgili yapılması gerekenleri de yazmıştım.
Şehirde az yağmur yağdığında, iftar vakti herkes evine iftar için yola çıktığında veya bir maç sonrasında trafik keşmekeş oluyor. Her lamba başında trafik polisi duruma müdahale etmeye çalışıyor. Ancak müdahale etmek, işi daha da çıkmaz hale getiriyor. Trafik akışı, ışıkların doğal haline bırakılsa tıkanıklık daha rahat aşılacak gibi gözüküyor.
Ancak burada asıl sorun yol kenarında park eden araçlar. Polis aracı bir yandan bangır bangır bağırsa da yol kenarındaki araçlar kalksın diye, sorun çözülemiyor.
Peki bu araçlar nereye gidecek? Tüm parklar dolu, vatandaş arabasını ne yapacak? Sosyal devlet olmanın sorumlulukları vardır. Öyle polisiye tedbirlerle trafik rahatlamaz. Vatandaşa arabasını park edecek yeri bulursanız, vatandaş da arabasına binlerce YTL ödedikten sonra sokağa bırakma meraklısı olmadığından, otomobiller için tahsis ettiğiniz yerelere bırakacaklardır araçlarını.
Burada yapılması gereken ilk icraat, şehrin merkezindeki otopark sayısını acilen trafiğe çıkan araç oranında artırılmasıdır. Ancak gelin görün ki; her ne hikmettense bizim yöneticilerimiz, otopark olan yerleri de kaldırıp yerine bina dikmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Burada şehirde yöneticilik yapan herkesin sorumluluğu var.
Sadece belediye başkanları değil, milletvekilleri, il başkanları, sivil toplum kuruluşları ve kamu yöneticileri bu konuda harekete geçip konuyu sürekli gündemde tutarak duyarlılık gösterirse çözüme daha kolay ulaşılır kanaatindeyim. Bir zamanlar nasıl 'sahilimi istiyorum kampanyası' yapıldıysa şimdi de 'otoparkımı istiyorum kampanyası'nın yapılmasının zamanı geldi de geçiyor bile.
Hoşça kalın...