Ak Parti iktidarının en güzel icraatlarından birisi de Çetelerle olan mücadelesi ve bu mücadelede alınan yol olduğu aşikâr. Bu konuda gerek hükümet, gerekse adli yargı üzerine düşeni yapıyor ancak vatandaşın da duyarlı olması gerekmektedir aksi halde yargının sonuç alma şansı olmaz. Güneydoğu'da terörün bitirilememesinin yegane nedeni örgütün halk desteğidir aksi takdirde terör belasın bu güne kadar çoktan bitmişti. Bunu belirtmemin nedeni terörle çete benim literatürümde eşdeğerdir her ikisi de devlet otoritesini tanımayan, gayri yasal çözüm üretip çıkarları uğrunda topluma zarar verecek işler yaptıklarından aralarında çok fark yok.
Şehrimizdeki çete bozuntuları yıllarca insanları sömürmüşler kimse sesini çıkarmamış, kamu kurumlarından özel sektöre varıncaya dek bir çok kuruma sızmışlar, onlara rağmen kurumlarda iş yapılamaz hale gelinmiş. Kurum yöneticileri ise kendi canlarını koruma pahasına bana dokunmayan yılan bir yaşasın mantığı ile sessiz kalınca şehir adeta Teksas'a dönmüş. Bu durumu ben ilk kez 1985 yılında keşfettim ancak ekonomik ve ailevi konulardaki yetersizliğim nedeniyle çok fazla bir şey yapamayacağımı anlayınca kendimi toparlayana dek birilerinin bu işe müdahil olmasını bekledim ancak aradan on, onbeş yıl geçmesine rağmen kimse bir şey yapmadı.
Gazeteyi kurarken temel hedeflerimden birisi de bu çete bozuntuları ile mücadele etmek vardı, önce kendilerini ve iç dünyalarını iyice tanımak için onlarla ilişki kurdum ardından kendileri ile dalaşmadan şehirdeki çetelerle ilgili kişileri ve yapılan yanlış uygulamaları tek, tek ele almaya başladım. Bu icraatlarımdan o kadar rahatsız oldular ki anlatamam. Önce bana aba altından sopa gösterdiler, çocuklarım olduğunu başlarına bir şey gelebileceğini, bunun kendilerini üzeceğini söylediler, onlara dedim ki çocuk babasının başına bir şey geldiğinde gereğini yapması için yapılır yoksa çocuk ne işe yarar siz işinize bakın.
Bu politikalarının işe yaramadığını görünce bu kez bana karşına iki tane berduş, hapçı, esrarkeş çıkar tüm foyalarını ortaya çıkarır sen bu işten vazgeç dediler onlara dedim ki ben silah kullanmasını iyi bilirim siz canınızı sıkmayın. Bu politikaları da işe yaramayınca birlikte spor yapmaya gittiğimiz mihrap çıbaşı kanalıyla beni bir mekana davet edip orada bana göz dağı vermeye kalktılar, orada da kendilerine gerekli dersi verince bu kez kızımla iş yerine giderken yoluma yanlarında çalışan adamı çıkarıp saldırttılar onu da bertaraf edince bu kez son çare olarak on kişi silahlı, mermili, bıçaklı, ucunda jilet bulunan sopalarla saldırıp beni öldürmek istediler Yüce Rabbimin yardımı ile onda da başarılı olamayınca bu kez yerel basını yanlarına çekip yaşanan saldırı olayını tam çarpıtarak kamuoyuna yansıttılar.
O kadar enteresan bir çarpıtma oldu ki ben cezaevinde seyrettim bana saldırılmamış da ben saldırmışım gibi haber yaptırıp servis ettirdiler, o kadar güzel organize olmuşlar ki anlatamam her siyasi partiden üst düzey yetkiliden, bürokratına bir çok insanı yanlarına almayı becermişler. Hatta bana saldırmaya gelip vurduğum genci yoldan geçen genç olarak kamuoyuna duyurmasını dahi becerdiler. Sadece bunu yapmakla kalmayıp olayı alacak verecek meselesi gibi yansıtıp basit bir olaymış gibi kamuoyunu bilgilendirmeyi becerdiler. Hatta dönemin Valisi olayın basit bir yaralama olayı olduğunu açıklayacak kadar bu çeteye yakın bir vali olduğunu söylersem asla abartmış olmam.
Bunca güçlü ekibe rağmen tek başına yanında iki dostu, ailesi ve Rabbi olan Adnan Bahadır ne yaptı derseniz aldı abdestini geçti namazlığın başına kaldırdı ellerini havaya ve Rabbine iltica ederek şöyle yalvardı Ya
Rabbi verdiğim mücadelede haksızsam beni ıslah eyle, yok senin rızana uygun mücadele ediyorsam bana yardım et. Benim senden başka kimsem yok, sadece sana ibadet eder, senden yardım bekler ve sana güvenirim, en güzel dost da sensin diye dua ettim. Bu duayı yaparken çok samimi idim ama çok ihlaslı bir kul olmadığımın da farkında idim.
Hiç tutuklanmamam gerekirken sırf siyasi baskı sonucu tutuklanmam, hatta içeride olduğum süre içerisinde iddianamenin bir an önce hazırlanabilmesi için savcılığın istediği adli raporları bizzat hastanede adam ayartıp savcılığa göndermeyen siyasetçiyi de bilmeme rağmen en ufak bir kuşkuya veya korkuya kapılmadım, gayet rahat bir biçimde sonucun mutlaka hak ve doğrudan yana olacağından emindim. Çünkü inanıyordum, inancımın gereği buydu.
Peki ne oldu derseniz biraz uzun olacak ama, Pazar günü olması hasebiyle zamanınız olduğunu düşündüğümden ara vermeden yazacağım. Önce iddianameyi hazırlayan savcıya baskı yapıldı, sonuç alınamadı, ardından mahkeme heyetine baskı yapıldı, biraz sonuç alındı ama bir üst mahkeme baskıya boyun eğmedi. Nihayet salıverilmemizde giden Başsavcımız hakimleri bizzat arayıp neden bu adamı saldınız diye serzenişte bulundu, ama gereken cevabı aldı.
Bunca uğraştan sonra ne oldu derseniz olayı adam öldürmeye teşebbüs olayı gibi gösterip asıl işi yaptıranlar ve azmettiriciler önce hiç davaya dahil olmaksızın mahkeme başladı, ancak Adnan Bahadır bu işin yakasını bırakmadı, sonu ne olursa olsun bu insanlar yargılanıp cezasını almalı dedi ve gerekli yerlerle temasa geçerek olayın gerçek boyutunu ortaya çıkardı. Peki ne oldu derseniz yasal olarak yapılan telefon dinlemeleri, fiziki takip ve resimlerle işin arkasında olanların tamamı (iki kişi hariç) olaya dahil edildi. Önce Suç işlemek amacı ile silahlı örgüt kurmak,örgütü yönetmek, üye olmak, adam öldürmeye azmettirmek, tasarlayarak öldürmek, edinimin ifasına fesat karıştırmak suçlaması ile Ankara 12. Ağır Ceza mahkemesine dava açıldı.
Ardından bize yapılan saldırı olayının da bu örgüt tarafından işlendiğini delilleri ile mahkemeye sunduk ve Samsun ağır Cezadaki davanın Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava ile birleştirilmesini talep ettik. Nihayet Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi nisan ayında yaptığımız talebi inceledi ve geçtiğimiz hafta talebimizi yerinde bulunarak dosya Ankara 12. Ağır ceza (Eski DGM) ye nakledildi böylece adalet tecelli etmiş oldu iki yıllık mücadelenin ardından olayı yaptıranlar, azmettirenler, işin asıl aktörleri hakimin önüne geldi.
Peki bu şeytanlar rahat durdu mu derseniz asla hiç ama hiç rahat durmadılar önce bize tehdit vari mesajlar gönderdiler, sonuç alamayınca yalvardılar, ondan da sonuç alamayınca çok daha enteresan bir yola baş vurdular. Bu işin başındaki baş aktör ve baş şeytan olan şerefsiz önceki gece sevdiğim bir dostumu arayıp ziyaretine gidiyor ve ona diyor ki bak arkadaş ben seni yıllardır tanırım severim ama Adnan Bahadır ile gezmeyeceksin şayet gezersen hapçılar, esrarcı, eroinci berduşlar seni tanıyamaz ve döverler. İşin enteresan tarafı bunu söylediği adamın Rahmetli babası bölgenin en meşhur eşkıyalarından ve çocuklarına bu işin raconunu da çok iyi öğretmiş, çocuklarının tamamının gözü pek Allah' dan başka hiç kimseden korkmayan delikanlı adamlar.
Şerefsiz şeytan başı bunu söyleyince arkadaşım ona diyor ki Bak arkadaş, bana bu şehirde kimse gider yapamaz, ben kiminle oturup kalkacağımı sana soracak değilim, beni tehdit edecek adam da bu şehirde göremiyorum dersini alan şerefsiz bu kez dün yardakçısı ve emeksiz uşağı olan muhtar bozuntusuna arkadaşımı aratıp görüşmek istiyor, olumsuz cevap alıyor. Bu şerefsizler o kadar enteresan adamlar ki kimlerle dans ettiklerini bilmiyorlar. Yanına gittikleri adam devletin en üst yetmedi ailesi bu işin Kompedanı, yetmedi Adnan Bahadır'ın arkadaşı ulan şerefsiz adamlar bir daha o arkadaşları rahatsız ettiğinizde sizi hakimin karşısına çıkarmaz isem adam değilim. Aklınızı başınıza alın yanına gittiğiniz adam çalıştığınız kurum amirine de benzemez iş yerinden çalınan mazotu şikayet edip çocuklarının gittiği okulu bildiğiniz söyleyip tehdit ederek dilekçesini geriye aldırdığınız adama da benzemez, bir yandan üzerine adam salıp tehdit ettirip diğer yandan sahip çıkma numarası yaptığınız Vezir ve kayıkçı başına da benzemez. Bu size ilk ve son uyarım Halep orada ise arşın burada. Kalın sağlıcakla