ŞİİRİMİZDE HAZRET-İ MEVLÂNA

M.Halistin Kukul

Hazreti Mevlâna, Mesnevî'sinin birinci cildinde şöyle buyurur:

"Çiçekler, akar su zinciri gibi parlamak; meyvalar, tomurcuklanmak için hep baharı beklerler.

Çiçek döküldü mü meyva baş gösterir; beden kırıldı mı can baş gösterir.

Meyva mânâdır; çiçekse o mânânın şekli. O çiçek müjdedir: Meyvaysa nimeti.

Çiçek döküldü mü meyva belirir; o yitti mi, bu çoğaldıkça çoğalır."

Hep çiçek olmak, tomurcuklanmak ve baharı beklemek ne güzel bir hasletler zinciridir! Mukaddes bir müjdeyle nimet sâhibi olmak her kula nasip olur mu bilmem ammâ, yine Mevlâna Hazretleri buyuruyorlar ki:

"Aşk, sayıya sığmaz, ölçüye gelmez sevgidir. Aşk olmasaydı, dünyâ donar kalırdı."

Bu aşkın sâhibine ulaşma arzu ve gayreti içinde olanlara ne mutlu ki; dünyâyı, katı kalıplar içinde bulunmaktan, ölçülerle daraltmaktan, gayesizlikten ve hedefsizlikten kurtarmışlardır.

Muhakkak ki, aşk; derecesini ve tesirini, meydana getirdiği eserlerle ve eserlerde gösterir.

İşte, Mevlâna, bize öylesine ikramlarda bulunmuş ve gönül ummânımızı öylesine güzîde çiçeklerden derlenen râyihalarla doldurmuş ve doyurmuştur ki, bunlardan, herkes hissesini almağa çalışmıştır. Şâirlerimiz, edîblerimiz ve âlimlerimiz, Hazret-i Mevlâna sevgisiyle, bu aşkı terennüm etmişlerdir.

Bunun, ilk pırlanta numûnesi, hiç şüphe yoktur ki, O'nun " nazar'ı/teveccüh'ü" ile buluşan, kaynaşan ve O'ndan sonra da ışık olup gönülleri aydınlatan, yağmur olup bereketlendiren Yûnus Emre olmuştur.

O, otuz üç yaşındayken, kendisi doğan ve kendisi, otuz üç yaşındayken de vefât eden Hazret-i Mevlâna'nın "görklü" yâni "gösterişli, güzel, ihtişamlı "nazar"ına mazhar olmakla gurur duyan, övünen Yûnus Emre, bir beytinde şöyle der:

"Mevlâna Hudâvendgâr bize nazar kılalı/ Anun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır"

Ve Şeyh Galib, âhengin, kalbleri huzura kavuşturduğu ânı yaşatır:

"Efendimsin cihanda i'tibârım varsa sendedir/ Miyân-ı âşıkandâ iştihârım varsa sendedir.

(...) Sanadır ilticâsı Gâlib'in ya Hazreti-Munlâ/ Başımda bir külâh-ı iftihârım varsa sendedir."

Nâbî, gönlünü, Mevlâna dergâhının nûruyla doldurarak ebedî bir sevinçi yaşar:

"Virür neşat-ı mü'ebbed mekân-ı Mevlâna/İder cebini münir astan-ı Mevlâna."

Yahya Kemâl Beyatlı ise, Gazel'inde, Mevlâna düşüncesini şöyle ifade eder:

"Mesnevî şevkini eflake çıkarmış Nay'ız/ Haşredek hem nefes-i Hazret-i Mevlâna'yız.

(...) Şems-i Tebrîz hevâsıyla semâ'üzre KEMAL/ Dahil-i dâire-i bal-ü- Per-i Mollayız."

Hazret-i mevlâna hakkında, hemen hemen O'nu kavrayan her şâirimizin şiiri vardır. Ârif nihat Asya, Mevlâna başlıklı şiirinde şu hislerini dile getirir:

"Rûhun kadehin kendini doldurduğu yer.../Alnın güneşin dudak dokundurduğu yer...

Ney kuşlarının konduğu dal, Mevlâna;/Âşıklarının, Konya, otağ kurduğu yer."

Abdullan Satoğlu da, yine Mevlâna adlı şiirinde şöyle der:

"Selâm sana pîrler pîri Mevlâna/Oldum sevginin esiri Mevlâna.

(...) Aldım da feyzi manzum Mesnevî'den/Attım nefsimden kibiri Mevlâna.

(...) İlâhî bir muhabbetle sarhoşuz/Hoş buluruz her takdiri Mevlâna.

Kabul et dergâha çevirme n'olur/"Allah kulu" bu fakiri Mevlâna."

Yavuz Bülent Bâkiler, Sana Geldim Mevlâna adlı şiirinde, O'nun yolunun berraklığında ilerleyişini sunar:

"Sana geldim Mevlâna/Düştüm yollara bir sabah fatihalarla

Önümde yemyeşil ışıktan bir iz./ Yıkanmış bir yaprak gibi tertemiz

Sana geldim Mevlâna."

Bu satırların yazarı olarak, Hazret-i Mevlâna başlıklı şiirimde, O'nun bağlandığı mukaddes yolun kitâbı Hazret-i Kur'ân'a nasıl rabıtalı olduğunu ifade etmeye çalıştım:

"Muhabbet deryâsında gönüllerin sesiyim!/Allah'a giden yolda sevginin gözdesiyim.

Ne güzel söz buyurdun, ey Hazret-i Mevlâna:/"Sağ olduğum müddetçe, Kurân'ın kölesiyim."

Destan şâirimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu da Mevlâna Celâleddîn-ı Rûmî adlı şiirinde, O'na hayranlığını şöyle belirtir:

"Bir ufuk aradın, doğabilmeye,/Alnımı seçtin...

Sığınmaya değil, sığabilmeye,/Bir mekân aradın yağız yer üzre;

İllerin içinde ünlümü seçtin.../İrem bağlarının bal arısı ey,

Çiçekler içinde gülümü seçtin.../Beni bulmak için yürüdün Rûm'a

Dost, deyip tutmaya elimi seçtin.../Beş yaşında düştün firkat yoluna,

Bakmadın som ipek Hindu şalına.../Türkmen albenili kilimi seçtin...

Özge ocaklarda yoktu umudun,/Bir kıvılcım için külümü seçtin.

Taçlandın Konya'nın Sultan göğsünde,/Taht kurabilmeye gönlümü seçtin.

Ah...diyebilseydim...diyemiyorum.../Şiir söylemeye dilimi seçtin.

Düğün düğün...dedin, düğün gecesi,/Ansızın açıldı. Can penceresi.

Can'a uçmak için ölümü seçtin..."

Mevlâna âşığı şâir Feyzi Halıcı ise, Mevlâna Katında 18 Mısra adlı şiirinde, sevgi pırıltılarını halka halka gönüllere şu ifadelerle nakşeder:

"Bir nay sesi doğan-günü çağrışır,/Çitlem-yalaz serin serin sularda.

Nasıl büyür, çizdiği daireler;/Bir görseniz-pergellerin, sularda.

Şöleni var, gerçek aşkı arayan,/Bengi-civan güzellerin, sularda.

Bir minyatür, bir gülabdan, bir nakış,/Başlıyor raksı ellerin, sularda.

Bir mısra oluşu, can oluşu bu.../Mavilerin, yeşillerin, sularda...

Güldeste güldeste böyle çoğalan/Çağrısıdır, dost-dillerin, sularda.

Duyun, oylum oylum ürperişini!/ Köpük-kanat sahillerin sularda.

Bu kaçıncı sebil, kaçıncı yudum,/Zamanlardan öte, derin sularda?

Gözlerimi kubbelerde unuttum,/Bana düşlerimi verin, sularda!"

Gönüller sultanı Hazret-i Mevlâna buyuruyor ki: "Mal, mülk, baht-devlet, devleti de iki dünyâyı da yaratanın ne işine yarar? Noksan sıfatlardan münezzeh olanın huzurunda gönlünüzü koruyun, gözetin ve kötü zanlar yüzünden utanca düşmeyin.

O, gizli şeyleri de, düşünceleri de, kuruntuları da arayıp taramaları da, arı-duru sütün içindeki kıl gibi görür.

Şekilden geçip gönlünü arıtan kişi, gizli şeylere ayna kesilir!"

Son söz Şeyh Galib'in:

"Feyz erdi Cenâb-ı Mevlevî'den

Aldım nice ders Mesnevî'den"

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.