Şişmanlık
Geçen yazımda gençliği bekleyen bir kısım tehlikelerden bahsetmiştim. Çağımızın en önemli problemlerinden birisi de şişmanlıktır. Şu anda dünyadaki nüfusun dörtte biri aşırı şişman, dörtte biri ise genetik olarak şişmanlığa adaydır. Son on yılda dünyada şişmanlık oranında çok belirgin bir artış olmuştur. Buna paralel olarak ülkemizde şişman nüfus çoğalmaya başlamıştır. Belki bu artışın bir kısmı dünya nüfusunun yaşlanmasına,insan ömrünün uzamasına bağlanabilir. Ama bilhassa beslenme alışkanlıklarının değişip, klasik doğal yiyeceklerin bırakılıp, yemek alışkanlığının ayak üstü yenilen tost,hamburger,pizza,cips gibi hazır yiyecek türüne kayması, gençlerde en sık görülen şişmanlatıcı nedenlerden birkaçıdır. Ve ayrıca toplumumuzda sporun az yapılması veya yapılmaması, köy nüfusunun azalıp şehir nüfusunun artması, yani bedenen çalışan nüfusun azalması da şişmanlığa çok önemli katkı sağlamaktadır.
Şişmanlık, çok önemli bir hastalıktır. Vücutta şişmanlıktan etkilenmeyen organ yok gibidir. Başta kişinin hareket kabiliyeti kısıtlanır.
Bunun yanında kalp-damar,iç salgı bezleri, böbrekler, solunum, sindirim, kas-iskelet, ve üreme organları gibi birçok sistem bundan
etkilenir. İnsan kendi eliyle kendini hastalığa, ölüme mahkum etmektedir. Bu nedenle şişmanlıktan toplum olarak kaçınmalıyız.
Diyet, hastalığın önlenmesinde en önemli çaredir. Egzersiz ise ikinci etken. Egzersizlerin haftada iki-üç gün, 45-50 dakika veya
dört-beş gün 20-25 dakikalık süreyle yapılması yeterlidir. Şişmanlıkta ilaçlar bir süre zayıflatır, mideye cerrahi girişimler,
yağların alınması gibi müdahaleler geçici çözümlerdir. Dikkat edilmezse verilen kilolar tekrar alınır. O nedenle, hayat hatayı affetmez.
Her dönem iyi değerlendirilmeli ve kontrol hiçbir zaman elden bırakılmamalıdır.