Yaklaşık 30 yıldır siyasetin içindeyim…
En çok şahit olduğum şey siyasette ihanetlerdir…
Hem genel hem de yerel seçimlerde aynı partililerin birbirlerini çeşitli manipülasyonlarla nasıl alt ettiklerini ve Samsun’un bundan gördüğü zararları ve verdikleri zararların hiçte umurlarında olmadıklarını bilirim…
En çok şahit olduğum şey siyasette ihanetlerdir…
Onlara göre siyaset sanattır, ihanetse inat...
Siyaset direnmektir, ihanet teslimiyet...
Siyaset yarıştır, ihanetse kaçış...
Oysa bazen ihanet de bir siyasettir.
Haddinden fazla tavizin, karşılıksız uzlaşmanın, omurgasızlaşmanın karşısında ihanet, cürettir; cesarettir.
Hatta çoğu zaman bu tür ihanetlerdir tarihin tekerini çevirenlerdir...
Böyle bakıldığında Türk siyasal hayatı bir ihanetler silsilesidir:
Süleyman Demirel, Celal Bayar'a …
Turgut Özal, Süleyman Demirel'e...
Mesut Yılmaz, Turgut Özal'a...
Bülent Ecevit, İsmet İnönü'ye,
Erdal İnönü de Bülent Ecevit'e ihanet etmiştir…
Siyasetin kapısını açan anahtardır ihanet...
O kadar ki bazen "her şeye rağmen siyaset", ihanetin ta kendisidir.
Haksızlığa göz yumarak iktidar, ihanettir...
Ayrıcalıkların keyfini sürerken, eski dostları gözden çıkarmak, iktidar körlüğünde yitirdiklerini görmemek, koltuğu sımsıkı tutarken sözünü tutmamak, yani ev alırken, risk alamamak ihanettir.
Şöhreti ebedi sanmak felaket, makamı gözden çıkarabilmek fazilettir.
İhanet, bazen en iyi siyasettir.
Çünkü ne yazık ki çağımızda siyaset, bir ihanet halini almıştır.
Faziletin, verilen sözlere sadakat olduğunu bilenler ise gözlerini kırpmadan bu tür siyasete ihanet etmişlerdir.
Şimdi tarihin tekerleği döndürüp kapıyı çarpıp çıkanlar, yarın kapı aralandığında daha büyümüş olarak gireceklerdir içeri...
İşte o zaman ihanet, siyasete dönüşecektir.
Çünkü bir şeyi hak edenler, gerektiğinde her şeyi gözden çıkarabilenlerdir...