Bir önceki yazımda siyasetçiler ne iş yaparlar diye yazmıştım, yazıyı okuyan bir çok okurum telefona sarılıp “Allah razı olsun senden kanayan yaramıza parmak bastın, biz bunları sürekli kendi aramızda k onuşuyorduk ama seslendirme imkânımız yoktu, iyiki yazdın biraz olsun içimiz rahatladı” diyenlerin haddi hesabı yok. Hatta bazıları başlarından geçen olayları anlatttıklarında aklım şaşıyor. İnsanlarla adeta dalga geçen siyasetçileri duydukça sinirlerim bozuldu. Sinirlerim bozuldu deyince aklıma geldi, önceki gün enteresan bir olay yaşadım. Dost bildiğim, değer verdiğim ve sevdiğim bir arkadaşın yaptıklarını anlatsam aklınız durur; bu konuya bir özel yazı ayıracağımdan şimdi onu geçiyorum. Siyasetçilerin vatandaşa iş görmedikleri, sıkıntısı olan insanlardan uzak durmak için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını biliyorum ama sıra kendiişlerine geldiğinde en ufak bir taviz vermediklerini de çok iyi biliyorum. Kamunun işi veya toplumun işi onlar için hiç önemli değil, önemli olsaydı 15 Temmuz darbe girişimi ardından boşalan on beşin üzerindeki müdürlük vekâleten yürütülmezdi.
Boş bulunan müdürlüklerle ilgili olarak siyasetçilerin aldığı karar üzerinde mutabık kalınacak isimlerin atanması şeklindeymiş ve bu konuda her kurumla ilgili Vekillere görev verilmiş. Örneğin Sağlık Bakanlığı’ndaki atamalarla ilgili Ahmet Demircan görevlendirilmiş. O da tüm Vekillerle ve İl Başkanı ile görüşüp üzerinde mutabık kalınan isimlerin atanması için Sağlık Bakanı’na isimleri sunacakmış. Ancak Kamu Hastaneleri Birliği ile ilgili Bakan Çağatay Kılıç bir isim önermiş, o isim olursa olur aksi halde ben karışmam demiş. Diğer Vekillerin hepsi kafalarına göre bir şeyler demişler; Ahmet Demircan da bakmış ki bu işi çözemeyecek olayı sümenaltı edip boşvermiş. İl Sağlık Müdürü ile ilgili de durum aynı olmuş ve her iki koltuğa Sağlık Bakanı kafasına göre atama yapmış. İl Sağlık Müdürü ile ilgili bir şey söylemem mümkün değil ancak Kamu Hastaneleri Birliği’ne atanan Süleyman Hoca’yı daha önce Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’ne Suat Kılıç’ın Başhekim yaptığını çok iyi biliyorum. Demekki Suat Kılıç hâlâ daha bu şehirdeki bürokrasideki atamaları yapabiliyor ki Süleyman Hoca Kamu Hastaneleri Birliği’ne Genel Sekreter olarak atanmış. Mademki Samsun’la ilgili birisini atayacaklardı atasaydılar Mehmet Çelebi’yi veya Yılmaz Dündar’ı. Onlar orada işin içerisinde olan insanlardı, daha çok başarılı olurlardı.
İşte bu nedenle Bizim Vekiller o kadar çalışkan insanlarmış ki aklınız durur, bakın Sağlık İl Müdürlüğü’ne atama yapıldı Vekillerin ve İl Başkanı’nın hiç haberi yok. Dün Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne atama yapıldı yine Vekillerin hiç haberleri yok; bu adamların çalışmadığını kim söylüyorsa doğru konuşmuyor(!) Adamlar harıl harıl çalışıp atamaları yapıyorlar daha ne istiyoruz değil mi? Peki Vekillerin hali pür melali bu yönde de bizim gazatacılar bu durumu neden yazıp çizmezler derseniz çünkü her gazatanın bir görünür sahibi var bir de görünmeyen sahibi var. Görünen sahibi işe karışmaz, ya muhtarlık yapar ya da gider sabaha kadar kafayı çekip altına verir. Ama gazatalar asıl sahipleri tarafından sevk ve idare edilirler.
Senin patronun, gizli sahibin veya destekçin yok mu derseniz, biz yaptığımız işlerden aldığımız helal paraların dışında Allah kulundan tek bir lira almış değiliz. Hatta son zamanlarda çok enteresan bir dedikodu çıkmış. Piyasada, güya, bizim matbaayı İlkadım Belediyesi’nden bedava almışız. Oysa ki biz geçtiğimiz Şubat ayının 16’sında İlkadım Belediyesi’nin yapmış olduğu ihaleye girmişiz, ihaleden iki dükkan kiralamışız ve dükkanların ikisinin muhammen bedeli aylık 700 lira iken Encümen Üyelerinin 800 lira olsun teklifine itiraz etmeksizin dükkanı kiralamışız ve o günden itibaren her ayın ilk günü veya ikinci günü kiramızı tıkır tıkır ödemişiz. Makbuzlarını da bu sahifede yayınlıyorum ki aklınızda en ufak bir şüphe kalmasın.
Bir de bizim matbaada ihtiyacımız olan bir CTP makinası alma projemiz var. Bu projeyle ilgili de ötede beride Kayınçomun bize destek verip aldığımız yönünde bir dedikodu duydum. Onu da açıklama gereği duyuyorum. Henüz CTP makinası almış değiliz, Kosgep’e faizsiz kredi müracaatında bulunduk, çıkarsa o makineyi de o zaman alacağız. Hamdolsun kimseden tek kuruş almış değiliz, talebimiz de olmadı zaten. Şayet öyle bir şey olmuş olsaydı Kayınçomla ilgili “Kayınçom bu şehrin en delikanlı adamı” yazısını yazabilir miydim? Şunu herkes bilsin ki ben Allah’a vereceğim hesabı kullara da vermeye hazır bir insanım. Şayet bir hata işlersem onu da açık ve net bir biçimde buradan yazmaktan asla gocunmam. Çünkü ruzi mahşerde herkesin açık ve net görebileceği o Mahkemeyi Kübra’da hesap vereceğiz ve orada herşey açık ve net ortaya çıkacak. O zaman hiç kimseden saklayamayacağımız şeyleri şimdi saklayıp kısa bir zaman için yalan konuşmanın ne âlemi var? Şimdi sizleri İlkadım Belediyesi’nden matbaamız için kiraladığımız mekanla ilgili evraklarla baş başa bırakıyorum; karar sizlerin.