İşlerini düzenleme ve yönetme sanatı olarak tanımlamaya çalıştığımız siyaset, ülke yönetim alanına aktarıldığın da devlet işlerini düzenleme ve yönetme sanatı şeklinde ifade edilmektedir. Hangi alanda ele alırsak alalım siyaset insan ve toplum hayatında dilden düşürülmeyen bir kavramdır. Hal böyle iken her nedense günümüzde bu sözcüğü duyanın bakışı, duruşu ve hatta rengi tuhaflaşıveriyor. Birine bir şey açıklamaya çalışsak Bana siyaset yapma kardeşim gibi bir ifade ile karşılaşıyoruz. İnsan ve toplum için önemli ve gerekli olan bir süreci anlatan bu kavram, ne oldu da böyle nefret uyandıran bir anlam kazanmaya başladı. Acı, ama gerçek, siyaset kavramı seviyesiz, ahlaki temellerden yoksun olan söz ve eylemlerle birlikte anılmaya başlamasıyla birlikte bir anlam değişimine uğradı. Yani, çoğu şeyde olduğu gibi o da soysuzlaştı. Yalan söyleme, iftira atma, belden aşağı konuşma, soyup soğana çevirme sanatı olamaya meyletti.
İnsanlık için oldukça önemli olan, düzen verme ve yönetme sürecini sanat anlayışı içinde ifade etmek gibi bir görev yüklenen siyaset kavramının, gelişip, güzel ve faydalı şeylerle anılması gerekirken soysuzlaşması düşündürücü olması gerekmez mi, ne dersiniz?
Kavramın insanı tiksindiren anlam yüklenmesi sadece kavramı değil, bu kavramla ilgili işi meslek kabul edenleri de, nerdeyse güvenilmez, saygınlığı olmayanlar konumuna getirdiğini de üzülerek söylemek zorundayım. Diyeceksiniz ki hocam, Kabahat kavramın mı, yoksa siyaseti meslek seçenlerin mi? Maalesef ikisi de değil. Sözün doğrusunu söylemek gerekirse; o da bizleriz. Niçin derseniz, siyaset denen süreci işletecek insan unsuru, yani siyasetçiyi seçerken; bir pazaryerinde sebze meyve alırken gösterdiğimiz önemi göstermediğimiz için derim. Sözün sahibine göre anlam kazanacağı tezinden hareket edenler, siyasetin bu duruma düşmesinden dolayı öncelikle siyasetçiyi suçlayacaklardır. Siyasetçi oraya kendiliğinden gelmedi ki. Onlara bu görevi kim verdi? Bizler değil mi, ne dersiniz? Ben yine de sözün doğrusunu siz söylersiniz diyorum.