Çarşamba ve Terme bölgesinde yaşayan köylüler bakmakta güçlük çektikleri ve ihtiyaçları olmayan Atları kalçalarına mühür vurarak boş arazilere salarlar, yaz ayı gelip, işlerinde kullanmak üzere ihtiyaç duyduklarında ise yollara düşüp, hayvanların toplu yaşadıkları meralara gidip, herkes kendisine ait atı kalçasındaki mühürden tanıyıp, sahiplenir ve evine getirir, bu atlara yılkı atları denir.
Siyasette de aynı bu atlara benzeyen ortalıkta dolaşan yılkı atları vardır. Bu atlar ile diğerlerinin farkı ise mühürsüz oluşlarıdır.Zira normal Atlar belli bir süre ortalıkta dolaşıp, kimselere yük olmadan hayatlarını temin eder iken, siyasetteki yılkılar sürekli ortalıkta dolaşıp, insanlara yük olmaktan zevk alan, yeşillik bulduklarında otlayan, havanın az soğuyup, yeşilliğin azalmasıyla birlikte derhal menzil değiştirip, başkalarının hazır otlarını yeme mücadelesi veren, o insanların da otları azalınca, derhal başka bir samanlığı kendilerine mekan tutup, orada çöreklenmeye başlayan inek karışımı at hayvanlarıdır. Onlara sahip olabilmek için kalçalarına mühür vursanız bile nafile, onların işi Bayburtlu"nun işine benzer. Yazın çalışmak üzere sahile inen Bayburtlu Hasan, yanında çalışıp sebeplendiği ağasına sürekli olarak; ağam kışın seni mutlaka ağırlamak istiyorum, ne olur beni onurlandır diye her yaz ağasına ısrar edince, ağa dayanamayıp, kış gelince Bayburt"a gider, arayıp Hasan"ı bulur. Hasan ise ağasını görünce tanımazlıktan gelip; efendim sizi tanıyamadım kusura bakmayın deyip, ağayı kibarca reddeder. Ağa hayli sinirlenip memleketine döner. Aradan belli bir zaman geçip, yaz gelince Hasan tekrar çalışmak üzere eşeğine binip, yola düşer ve sahildeki ağasına çalışmak üzere müracaat eder. Ağa Hasan"a, eşeğini ahıra bağlayıp gelmesini söyler. Oğluna ise ahırdaki eşeği mısır tarlasına salmasını söyler. Hasan"a ise sen yat uyu ben domuz avına çıkacağım der. Hasan, ağasına yaptığını affettirmek için ağam ben çok güzel avcıyım sana yardım etmek istiyorum, ne olur bende geleyim deyince, ağa olur deyip iniyorlar mısır tarlasına. Ağa, eşeğin gittiği tarafı oğlundan gizlice öğrenip, ters tarafa gitmeye başlayınca Hasan eşeğinin salındığından habersiz tarlada ilerlerken, ses duyunca o tarafa doğru ateş edip, eşeğini öldürür. Yanına vardığında domuz yerine kendi eşeğini vurduğunu görünce, ağlamaya başlar. Ağa yanına varıp, ne olduğunu sorar. Hasan ise; ağam yanlışlıkla eşeğimi vurmişem deyince, ağa; evladım Bayburt"a gidersin ağanı tanımazsın, sahile gelirsin eşeğini tanımazsın, sen ne biçim adamsın deyip, Hasan"ı kovar.
Siyasetteki yılkı atları da aynı Bayburtlu Hasan gibi insanlarla olan münasebetlerinde menfaatleri olunca, ağam paşam derler, menfaatleri olmayınca, gözlerini ovalayıp, vallaha arkadaş seni bir yerden tanıyacak gibi oluyorum deyip, tanımama ayaklarına yatarlar. Hayatta makam, mevki ve menfaatten başka bir şey düşünmezler. Rüzgar nereden hızlı eserse anında o tarafa dönerler, onlar için yol arkadaşlığı, dava arkadaşlığı diye bir şey yoktur. Menfaat arkadaşlığı vardır, menfaatin bittiği yer yolun sonudur. Yaşasın yeni yol arkadaşları deyip, hemen başka otlaklara gidip, otlamaya başlarlar, makam ve mevkiler onlar için yaratılmıştır. Şayet kendileri oralara gelemezse dünyanın sonu gelmiş demektir.
Bizim görevimiz ise bu yılkı Atlarını, teker teker insanlara tanıtmaktır. Kalitesi teneke marka olmasına rağmen, kendilerini Reşat altını gibi insanlara tanıtan bu yılkı Atları, deşifre edilme vakitlerinin geldiğini unutmasınlar. Öyle falanca vekilin, feşmanca Başkan"ın arkasına sığınmakla bir yerlere geleceklerini sanmasınlar. Artık herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkaracak birilerinin olduğunu unutmasınlar. Kalın sağlıcakla
Siyasetin mühürsüz yılkı atları
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.