En kötü demokrasi en iyi totaliter rejimden iyidir ama siyasette yaşanan bazı olayları görünce de insanın canı sıkılıp ‘lanet olsun böyle siyasete’ demeden edemiyorum. Yıllarca aynı saflarda siyaset yapan insanların birbirlerinin aleyhinde konuştukları şeyleri duyunca emin olun kahrediyorum. Allah’a ve ahiret gününe inanan Müslümanı makam ve mevki bu kadar değiştirmemeli. Makamlar ve mevkilerin geçici olduğunu bilerek hayatını devam ettirmeli. Dün mazlum olanlar şimdi zulmetmemeli, onca uğraş verilerek elde edilen manevi birikimler makam mevki uğruna kaybedilmemeli diye düşünmekteyim. Bu ülkede Müslümanların 50 yılda hatta daha fazla bir zaman diliminde elde ettikleri kazanımları kimsenin makam mevki uğruna harcama hakkı olmadığı açık ve net ortada olmasına rağmen yaşanan son gelişmeler insanı üzüyor. Nedir bu can sıkıcı gelişmeler derseniz, 17 yıl önce beraber yola çıkmış AK Parti kadrolarının bugün geldiği nokta fevkalade can sıkıcı bir boyutta olduğu ortada. İşin daha da can sıkan tarafı önümüzdeki günler bu işi daha da alevlendireceğe benziyor. Allah kulu çıkıp da ‘ne yapıyorsunuz, yapmayın!’ demediği gibi herkes istikbal nerede olacaksa oraya yalamalık yapıp karşı tarafı suçlama peşinde, bu ne insanca ne de Müslümanca bir tavır.
Ben şahsen bu konuda tek taraflı düşünmüyorum. Olaya vicdani ve hakkaniyet boyutuyla bakmak istiyorum, öncelikle şunu belirtmek isterim ki gerek Abdullah Gül gerek Ali Babacan, gerekse Ahmet Davutoğlu dünyalık makam olarak adlandırdığımız en önemli makamlara gelmiş insanlar. Bu makamlarda kulların kalma süreleri sınırlıdır. Cumhuriyet tarihinde kimin bu makamlarda ne kadar kaldığı bellidir. Bu işin ortalamasını almaya kalkacak olursak beş yıl, on yıl kalan siyasetçi sayısı çok azdır. Saydığım bu isimlere bakıldığında üçü de farklı görevlerde beş yıldan fazla kalan isimlerdir. Bu görevlerden ayrıldıktan sonra ekibin liderinin veya partinin karşısında farklı oluşumlara girmek ihtirastan başka nedir? İzah edebilen varsa Allah rızası için etsin de biz bilelim. Bu işin en büyük sıkıntısını bürokrasinin çekeceğini de unutmamak lazım. Nasıl ki son 3-4 yıldan beri FETÖ’cü operasyonu yapıldıysa şimdi de Abdullah Gül’cü, Davutoğlu’cu ve Babacan’cı olarak düşünülen veya onların dönemlerinde yükselmiş olan bürokratlarla ilgili kıyım başlarsa şaşırmam.
Bir insan bir şeyi yapacağı zaman, kime zararı dokunacağının hesabını iyi yapmalı. FETÖ konusunda nasıl ki Fethullah Gülen binlerce insanı düşünmeden mağdur edip mahvetmişse şimdi de bu insanların onlara yakın olanlara verecekleri zararı düşünmeden yeni oluşumlar yapmaları yüzlerce insana sıkıntı olacağı kanaatindeyim. Umarım yanılırım da böyle bir sıkıntı çıkmaz. Benim anlamadığım nedir bilir misiniz, bir insanın hayatında erişmek istediği belli makam ve mevki olur, buna ulaşınca da Allah’a hamd edip görev süresi bitince kenara çekilir. Ama her ne hikmetse bu insanlar yıllarca Devletin en üst makamlarında kalınca oraları iyice kanıksayıp kendilerine mal edince makamlardan ayrılınca ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Ne diyelim, Allah haklarında hayırlısını versin.
Bu insanlar bu hatayı yaptı da berideki taraf hatasız mı derseniz elbette değil. Şehir Üniversitesi ile ilgili Cumhurbaşkanı’nın açıklamasını izleyince üzüldüm. ‘‘Tekel’e ait araziyi bu Üniversiteye tahsis eden benim’’ dedi Sayın Cumhurbaşkanı. Daha sonra Davutoğlu oranın tahsisini mülkiyet devrine çevirmiş. İyi güzel de Davutoğlu bunları yaparken neden izin verdiniz diye sormazlar mı? Kaldı ki Halk Bankasından verilen 400 küsur milyon liralık kredi de aynı şekilde nasıl verildiği ortada değil mi? Davutoğlu bu açıklamadan sonra ‘‘Bugüne kadar görev yapmış Başbakanların, Cumhurbaşkanlarının, Bakanların ve özelleştirme idaresinde görev yapanların mal varlığı araştırılsın, haksız kazanç varsa gereği yapılsın’’ dedi. Şimdi çık çıkabilirsen işin içinden. Bu tür ayrışmaların kimseye yararı olmaz. Karşıda ellerini ovuşturan onca Türkiye düşmanını sevindirmekten başka hiçbir şeye yaradığını düşünmüyorum.
Yazıyı bitirmeden görevden alınan dört ilçe başkanı ile ilgili de şunu söylemek isterim. Bu arkadaşların ikisi yani İlkadım’la Atakum ilçe başkanları seçimi kaybettikleri için alınmış. Kavak ilçe başkanının Belediye Başkanı ile uyumlu olmadığından alındığını duydum. Alaçam ilçe başkanının da yetersiz olduğunu söylediler, sanırım o arkadaş kamuda işçiydi. Alınmalarla ilgili kimlerin etkin olduğu, arka planda ne var konusunu başka bir yazıda dile getireceğim. Çünkü konu uzun, bu yazıda yer kalmadı. Ancak şunu belirtmek isterim ki her görevden alınan kişi küser. Küsmeler de partilere zarar verir. Atakum ve İlkadım ilçe başkanlarının seçimlerde hataları olmadığı kanaatindeyim. Seçimlerin neden kaybedildiğini herkes biliyor da günah keçisi bu arkadaşlar seçildi. Diyecek bir şey yok ama bunun çözüm olmadığı da bir gerçek diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.