Bir önceki yazımda adaletin herkese lazım olduğunu, bu bağlamda Reisicumhur’dan sokakta simit satan vatandaşa kadar herkesin eşit muamele görmesi gerektiğini yazmıştım.
Bunları neden yazdığıma gelince; bu şehirde olup biten her şeyin arka planını çok iyi bildiğimden olayların nasıl cereyan ettiğini, kimin elinin kimin cebinde olduğunu da çok iyi biliyorum.
İbrahim Şahin bu şehre ilk geldiğinde, ona ilk sahip çıkan da bu fakir olmuştu. Eşinin FETÖ’nün ileri gelen ablalarından birisi olması nedeniyle herkesin ona FETÖ’cü dediği günlerde bekleyip icraatlarını görmek gerektiğini, ondan sonra karar vermek gerektiğini yazmıştım.
Ancak İbrahim Şahin’in yaklaşık üç yıl süren Valilik döneminde, yaptığı icraatlara bakıldığında, sadece belli bir kesimle ilişkiden öteye gitmediğini, akşamları malum kafede bazı adli yargı mensuplarıyla oturup kalktığını, hatta Valilik konutunda da bu minvalde toplantılar yaptığını yazmıştım.
Yazdın da ne oldu derseniz, devletin ve adaletin hiç acelesi yoktur. Zamanı geldiğinde gereğini yapacağından en ufak bir endişem de yok. Yazılan, çizilenleri arşivleri gerektiğinde de anında devreye koyar.
Son birkaç günden beri yaygın basında gündemde olan İbrahim Şahin konusu, dün itibarı ile farklı bir boyut kazandı. Daha önce İbrahim Şahin’i kimlerin kolladığı, neden gereğinin yapılmadığı sorgulanırken şimdi İbrahim Şahin’le ilgili Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Yavuz’un bizzat kendisinin yaptığı soruşturma sonucunda, kovuşturmaya gerek olmadığı hükmünü vermesi İbrahim Şahin’i korumak adına yapıldığı iddiaları gündeme bomba gibi düştü.
Doğrusunu ararsanız son bir yıldan beri adliyede bazı şeylerin çok ters gittiğini ben bizatihi gözlemlemiştim.
Kanunen haklı olduğumuz davalarda dahi yasalar açıkça ortada olmasına rağmen mağdur edildiğimiz pek çok mahkeme kararlarına şahit olduk. Bu kararları toparlayıp HSYK’ya şikâyet edeceğim. Ve olayın arkasında kimlerin, nasıl olduğunu yazacağım.
Ancak bazı şeylerin biraz daha ortaya çıkmasını bekliyorum.
Hamdolsun ağır ağır bu işlerin arka planında olup bitenler de ortaya çıkmaya başladı. İnsanlar zannediyorlar ki, yaptıklarını kimse bilmiyor, millet ahmak onlar akıllı. Oysa en yakınlarında onlarla birlikte toplantı yapanlar veya onlara hizmet edenler olayları tüm ince detaylarına varıncaya dek anlattıklarından haberleri dahi yok.
Gerçekten son bir yıldır Samsun adliyesinden bazı enteresan kararlar çıkıyor, Yasal olarak suç olduğu açıkça ortada olan konuları şikâyet ediyorsunuz, sonuçta karşınıza çıkan kararın yasalarla uzaktan yakından ilgisinin olmadığını görüyorsunuz.
Olaylar sadece bununla da sınırlı değil. Hakkınızda bir yıl boyunca beraat isteyen Cumhuriyet Savcıları anında karar değiştirip, “Hayır ben yanlış kanaat beyan etmişim. Ceza almasını talep ediyorum” deyince, olayların arka planını araştırdığınızda bir de bakıyorsunuz ki, ortaya akıl almaz şeyler çıkıyor. Biz kulların değil Allah’ın adaletine güvendiğimiz için bunları yapanları Allah’a havale ediyoruz.
Allah da onları zamanı geldikçe cezalandırıyor. Adaleti kafalarına göre evirip çevirip insanların hayatlarına malolacak oyunların içerisine girenler mutlaka bunun hesabını bir gün vereceğinden en ufak bir şüphem olmadığına imanım gibi emin olduğumdan sadece sabrederek bekliyorum.
Konu adalet olunca biraz içimi dökeyim dedim, gelelim asıl konumuza.
Bizim Haber Müdürü Ahmet Ufuk Erkan, evladı gibi sevdiği daha on yedi, on sekiz yaşlarında bir kız çocuğunu, geçen yıl bana getirip ebelik okulunda okuduğunu, staj konusunda yardım etmem konusunda yardımcı olmamı istediğinde tanıma fırsatım olmuştu.
Çocuk daha… Henüz hayatın H harfini tanımayan, Cemaatle, bilmem neyle uzaktan yakından ilgisi olma imkanı olmayan bir genç. Bu bir yana ailesinin de Cemaate düşman olduğu ortada olan bir çocuk bu. Bu çocuk geçtiğimiz yaz aylarında kullandığı telefonda ByLock var diye evinden alınıp doğruca cezaevine konuldu.
Çocuk perişan, aile perişan, dostları perişan oldu. Çocuğun satın aldığı ikinci el telefona eskiden ByLok mu yüklenmiş, yoksa numaraları mı karışmış ne olduysa bu nedenden dolayı bu çocuk bir hafta içerde yattı.
Devreye avukatlar, bürokratlar, eş, dost girip telefonun bir an önce incelenmesi için çalışma başlatılmasını istediler. Sonuç olarak, telefon incelendi ve çocuk bir hafta sonunda zar zor dışarı çıktı.
Bu çocuk bunca çileyi yoktan yere çekmişken, İbrahim Şahin’in kullanmadığı bir telefona ByLock yüklendiği için Sayın Başsavcı her ne hikmetse bizzat kendi yaptığı soruşturma sonucunda kovuşturmaya gerek yoktur kararını vermiş. Ve ben de buna inandım öyle mi?
Onu gelsinler de benim külahıma anlatsınlar.
Zaten bu tür ByLock yüklenmiş telefonlar herkese açık kullanılan telefonlar değil. Özel ulak olarak kullanılan telefonlar değil mi?
Cumhuriyet Başsavcısı bu şehre geldiği günden itibaren, daha önceki başsavcılardan çok daha farklı davranan, akşamları belli bir kafede oturmaktan tutun da, siyasetçilerin programlarına iştirak etmekten keyif alan bir Başsavcı izlenim vermekte.
Oysaki Başsavcılık makamında oturan birinin, özellikle siyasetçilere mesafeli olması gereken, resmi programlarına dahi mesafeli katılım sağlaması gereken bir adli yargı mensubu olduğu kanaatindeyim.
Başsavcılık makamında bulunan kim olursa olsun öyle her ortamlarda oturup kalkmaması gereken insanlardır.
Bu yaşanan olaylar da benim ne kadar haklı olduğumu bir kez daha ortaya çıkarmıyor mu? Karar sizin. Kalın sağlıcakla.