Sözcüklerin kayda geçirilmesi

Hiç elimizden düşürmediğimiz kâğıt kalem dünün icadıdır. Yazı söylenen sözcüklerin kayda geçirilmesi yöntemidir. Çoğu uzmana göre insanlık tarihinin en önemli buluşu olan yazının, ilk olarak M.Ö. 5000 yıllarında Sümer rahipleri tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Yumuşak kil üzerine sivriltilmiş uçlu kamış parçaları ile şekiller çizilerek gerçekleştirilmiştir. Kullanılan kil tabletin kızgın fırınlarda pişirilmesi ile ise kalıcı yazı elde edilmiştir. İlk insanların olduğu çağlara dönersek yazı yazmanın ne kadar zor olduğunu görürüz. İlk insanlar ne ile neyin üzerinde nasıl yazacağını kendisi düşünüp bulmak zorundaydı.
 O dönemin araçları arasında taş, koyunun kürek kemiği, balçık yaprağı, çanak çömlek parçaları, yırtıcı hayvan derileri ve ağaç kabukları gibi şeyler hep bu dönemde kullanılıyordu. Bütün bunların üzerine sivriltilmiş bir kemikle ya da çakmak taşıyla kaba bir resim çiziktirmek mümkündü.
 İslam Peygamberi Hz. Muhammed, kutsal kitap Kuran-ı Kerim'i koyunların kürek kemiği üzerine yazdırmıştı.
 Eski Yunanlılar, halk toplantılarında oylarını şimdi yapıldığı gibi kâğıt üzerine değil de, çanak çömlek (ostrakon)lar üzerine yazarak verirlerdi.
Yazarlar, yoksulluk yüzünden yazılarını çanak çömlek parçaları üzerine yazmak zorunda kalmışlar.
Çok eski çağlardan itibaren bir yazı yazma yöntemini bugünde kullanmaktayız. Bunda 4000 yıl önce, eski Mısır mezar tapınaklarının duvarlarına yazılmış olan upuzun hikâyeler günümüze kadar gelmiştir.
Taştan kitap, kitapların en uzun yaşamlısıdır. İnsanlar çok eskiden beri taştan daha hafif, ama onun kadar dayanıklı bir "nesne" aradılar. Tunç üzerine yazmayı denediler.
 Austen Henry Layard adlı bir İngiliz, Asur hükümdarı Asur Banibal'ın kitaplığını buldu. Bu, içinde bir yaprak kâğıt bile bulunmayan çok ilginç bir kitaplıktır. Bu kitaplığın bütün kitapları lüleci çamurundandı.
 Mumu bilmeyenimiz yoktur. Romalıların icat ettiği balmumundan kitap bizim cep defterimiz büyüklüğünde birkaç levhadan yapılmıştır. Her levhanın ortasında buraya sarı ya da siyaha boyanmış balmumu doldurulurdu. Bu levhaların iki köşesinde delikler vardır. Bu deliklerden geçirilen kurdelelerle, levhalar birbirine bağlanarak bir kitap halini alırdı. Yunanca "pergament adını alan Parşomen, doğduğu kentin (Pergamon) adını alarak böyle icat olmuştu. Kısa bir süre sonra Parşomeni katlanabileceği ve defter haline getirilebileceği anlaşıldı. Ayrı ayrı yapraklardan dikilmiş kitap da böyle ortaya çıktı.
Türkler, Müslümanlığı kabul etmeden önce, Orhun yazısı denilen bir çivi yazısını kullanıyorlardı. Orhun Kitabelerini Danimarkalı Wilhelm Thomson (Vilhelm Tamsın) okumuştur. Bu yazının bulunduğu Orhun Kitabesi, Göktürklerin dört hükümdarına vezirlik yapan Bilge Tonyukuk tarafından diktirilmiştir. Kitabeyi, Yulığ Tigin adında bir Türk prensi yazmıştır.
Türkler üç çeşit alfabe kullanmışlardır: 1.Soğd Alfabesi (İranî) 2.Göktürk Alfabesi 3.Uygur Alfabesi
Türklerin, Müslümanlığı kabul ettikten sonra kullandıkları Arap alfabesi de bir çeşit hiyerogliften gelmektedir. Türkler, bin iki yüz yıl bu harfleri kullanmışlardır. 1928 yılında, Latin alfabesinden düzenlenmiş olan "Türk Alfabesi" kabul edilmiştir.
Yazılar düşüncelerimizin sessiz kahramanları. Belki sözcüklerin, belki de düşüncelerin eninde sonunda vücut bulacağı ve kullanacağı yazılardır.  Geçmişin zorluklarıyla geleceğimize pencere açarsak, yazının icadını aklımızdan çıkarmayalım. Ve yazılarımızı çiçek kokusunda yazalım.