Allaha, Peygambsere, insanlara, canlılara verilen sözler vardır. Verilen sözlerde, yapılan ahidlerde durmak müslüman olmanın ilkelerindendir, insan olmanın da gereğidir. İnsanlar ya doğru sözlü olur, verdikleri sözde dururlar ve dürüst olarak bimlinir, tanınırlar veya yalan söylerler, verdikleri sözlerden cayarlar ve yalancı olarak bilinir ve tanınırlar. Yalancı olarak bilinip, tanınanlara fasıklar denir ki, onların getirip, götürdüğü bilgi ve haberlere itibar edilmemesini yüce Allah hucurat suresinde hatırlatmıştır.
Allaha ve Peygambere ihanet etmek, kendi emanetlerine de ihanet anlamı taşıyacağını Enfal suresi 27.ayette görmekteyiz. Allaha verdiği sözde durmayanın, insanlara verdiği sözde durması mümkün değildir. Ali İmran suresi 77. Ayette; “Allaha verilen ahdi ve yeminleri az bir değere değişenlerin, ahirette payları yoktur. Allah onlara kıyamet günü hitap etmeyecek, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Elem verici azap onlar içindir” buyurarak, verilen sözleri bozanların ve ahidlerini yerine getirmeyenlerin acı sonlarından bahsedilmektedir. Rad suresi 25.ayette de bu tür insanların Allahın lanetine muhatap olacakları açık bir şekilde bildirilmektedir.
Peygamberimiz; “Dört şey vardır ki, bunlar kimde varsa o kimse münafık olur. Kimde de bunlardan bir işaret bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde nifaktan bir haslet ve hastalık var demektir. Kendisine emanet edilene hiyanet etmek, konuştuğu zaman yalan söylemek, söz verdiğinde sözünde durmamak, ve kavgada haddi aşmak” buyurarak, nifak unsuru ve alameti olan eylemleri hatırlatmıştır.
Ahde vefa göstermeyenlerin ve sözünde durmayanların deşifre edilmesi gıybet değil sorumluluktur. Onlar masher günü kendilerini işaret edecek sancaklarla tanıtılacaklardır. Toplumun onları tanıması nifakın önlenmesinde çok önemli bir fırsat oluşturmaktadır.
Allah c.c.’ın kıyamet günü hasım olacağını bildirdiği bir kısım insan, Allah adına yemin edip, yapacağı işe Allahı şahit kılıp da sözünde durumayanlardır. Bu tip kimseler Allahın adını kullanarak kendilerini güvence altına almakta ve bu güvence ile de Allaha inananları aldatmaktadırlar. Bu nedenle de, Allah onları kendi hasmı olarak tarif etmiş, kıyamet gününde yaptıklarının karşılığını göreceklerini bildirmiştir.
Peygamberimiz; tuzak kurmanın, hile yapmanın, ihanet etmenin cehennemi hak eden fiiller olduğunu hatırlatmıştır. Kur’an mesajı ve Peygamber hayatı, doğruluk ve dürüstlük sunmaktadır. Bir arada, cemiyet halinde yaşayan insanların birbirlerine karşı güvende olmaları; verdikleri sözlerde durmaları ölçüsünde olur. Huzurlu bir toplumsal hayat güvenin en üst düzeyde olduğu hayattır.
İslam toplumlarının gücü ve kuveti ahde vefa göstermeleriyle sağlanır. Selam vermenin gerekliliği de güvenin ilanıdır. Birbirini aldatmadığı bilinen bir toplumda siyasi, idari, ticari ve asteri güç en üst düzeydedir. O toplumda herkes birbirini tamamlayan bir gayret içerisindedir. Vahye dayalı toplum özelliği de böyledir. Vahyin müslümanı olduğunu bilen, Resulün gösterdiği çizgide yaşamayı ilke edinen insanlar topluluğu her zaman galiptir. Bunun temel harcı da; doğruluk, dürüstlük, ahde vefa ve sözünde durmaktır.