Son yıllarda bu stres kelimesi hemen hemen herkes tarafından kullanılır oldu. Hem de çok kullanılır oldu.
Daha çok moralim bozuk canım sıkın anlamlarına kullanılıyor. Ama işin manevi boyutun ve cephesini pek dikkat çekmiyoruz. Bugün dikkatlerinizi bu noktaya çekmek istiyorum
Size straeslimisiniz diyene hem de nasıl bir de ilave perişanları oynuyorum derse Müslüman bir yerlerde sıkıntı var demektir.
Şayet Kuran ile barışık yaşarsak moralim bozuk, hayattan zevk alamıyorum, stresliyim diyemeyiz. Al eline kuranı oku, meal ve tefsirlere bak ufkun açılsın maneviyatın kuvvetlensin.
1. Yusuf (a.s.):
Kardeşlerin hasedi sonucu kuyuya atılmış, esir pazarlarında satılmış, iftiraya uğramış, hapislerde yatmış, babasına kardeşlerine hasret kalmış ama yılmamıştı. Ümidin, tevekkülün ödülü olarak Mısır’a Sultan oldu. “Derdim çok” diyen hangi insan Yusuf (a.s.) kadar bela çekmiş olabilirdi...?
2. Yakup (a.s.):
40 sene evlat hasretiyle kavrulmuş, ağlamaktan kör olmuş, ümit kesmeden Rabbine yönelmiş, hem gözleri açılmış, hem de evladına kavuşmuştu.
3. Zekeriyya (a.s.):
Kavmi tarafından öldürülmek üzere kovalanmış, bir ağaç kavuğuna sığınmış ama testere ile biçilmekten kurtulamamıştı. Testere ile bedeni biçilen Zekeriyya’dan çıkan tek ses: “huuu huuu huuu” idi.
4. Nuh (a.s.):
Öz oğlu bile iman etmemişti...!
5. Lut (a.s.):
Tebliğinde yalnız kalırken, fitne gurupları ile işbirliği yapan; aynı yatağı paylaştığı karısıydı..!
6. Meryem (a.s.):
Tertemiz bir genç kızken iffetine dil uzatılıyordu. İftira ve hakarete uğrayan Meryem, sırlı bir Rasule anne; gelecek nesillere örnek-mucize bir hanım oluyordu. Kadından Rasul-Nebi yoktu ama Allah (c.c.) Meryem’e Cebrail’ini yolluyordu.
7. Eyyüp (a.s.):
Deve-koyun sürüleri sahibiyken ağır bir illetle yatağa düşüyor, tüm servetini yitiriyordu. Etrafında kimse kalmamış, dışlanmış, insanlar iniltilerinden rahatsız olmamak için onu karısı ile bir tepe üzerinde yalnız konaklamaya mecbur etmişti. Sabrının ödülü olarak şifa bulan, yetmişinden sonra delikanlı gibi ayağa kalkan da yine Eyyüp’tü…
8. Hz. Musa (a.s.)
Kavmiyle birlikte uzun bir sürgün yaşamıştı. Mutlulukları için çırpındığı kavmi mucizeye şahit olduğu halde iman etmiyor, en zor anlarda Musa’yı (a.s.) yalnız bırakıyordu.
9. Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.):
Doğmadan önce babadan yetim, 6 yaşında hem de bir yolculukta anneden öksüz kalmış, sekiz yaşında kaybetmiş, tebliğinin ilk yıllarında karısı ve amcasının ölümleriyle sarsılmıştı. Kendi kavmince hakaret-aşağılama-ambargo-dışlanma-taciz edilme vb. sıkıntıları çekmekle kalmayıp memleketinden ayrılmak durumunda kalan da O (s.a.v.) idi. Ömrü savaşlarla geçmiş, buğday bir yana arpa ekmeğine karnı doymamıştı. “Ah Mekke” dediği çok olurdu. Rasul (s.a.v.) gurbette yaşamış, gurbette defnedilmişti. Şimdi siz bütün bunlardan sonra hala “moralim bozuk, hayattan zevk alamıyorum, stresliyim” mi diyorsunuz..?
Kıssaları yeniden okursak, göreceğiz ki; ne stres kalacak ne de sıkıntı… Sabrın, tevekkülün teslimiyetin eminliği ile huzur müjdesi bulacağız. Çünkü Rabbimiz buyuruyor ki; And olsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber) Sabredenleri müjdele! O sabredenler kendilerine bir bela geldiği zaman “Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz” derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır. (Bakara:155-157)