Efendimiz bir Hadis-i Şerif'te "Sizden önceki ümmetler üç şeyden helâk oldular, ilki dedikodu, ikincisi israf, üçüncüsü ise çok soru sormak” bu üç haslet Dinimizin yasakladığı hasletler. Zaten insanoğlu için de zararlı oldukları açıkça ortada. Dedikodu konusunda Yüce Kitabımız da açık ve net bir biçimde izahatlar getirmiş. "Mümin kardeşinin istemediği bir şeyi onun aleyhinde konuşmak ölü eti yemektir" buyurarak, insanın istemediği bir şeyin arkasından konuşulmasının insanın ölüsünün etini yemeyle eş tutuulmuştur. Bu konuda kimsenin en ufak bir itirazı yok. Dedikodu yapmak, israf etmek, çok soru sormak, Dinimizin yasakladığı meziyetler oldukları açıkça ortada. Ancak neyin dedikodu olduğunu ve kimlerle ilgili konuşmanın yasaklandığını irdelemekte yarar var. Dedikodu: insanların arkalarından istemedikleri şeyleri konuşmak. Buraya kadar eyvallah sorun yok. Ancak insanların yüzlerine karşı istemedikleri şeyleri konuşmak dedikodu değil, kalp kırmaktır. Kaldı ki İmamı Gazali Hazretleri "Dost acı söyler" buyurmuştur. İnsanların yüzlerine gerçekleri değil de onların canlarının istediği yalanları konuşarak onlara dostluk yaptıklarını zannedenlerle ilgili de Efendimiz, "Sizi yüzünüze karşı öven meddahları gördüğünüzde onların yüzüne yerden bir avuç toprak alıp fırlatın" buyurmuşlardır.
Bu kadar teknik detaydan sonra, gelelim son günlerde bazı yazar-çizerlerin dedikodu konusundaki hassasiyetlerine. Öncelikli olarak bir konuyı aydınlatmak istiyorum. Biz gazeteyi ilk kurduğumuzda, herkes bizim gazeteyi yürütemeyeceğimizi söylüyordu. Biz ciddiye almadık, ardından personelimizi işten çıkardılar, gazetenin çıkamayacağını söylediler, aldırış etmedik, ardından iflas edeceğimizi söylediler yine ciddiye almadık. Hatta çok enteresan bir olay yaşadım. Şimdi dedikoduculardan ısrarla bıktığını yazan çizen bazı gazeteciler o gün bizat beni arayıp elimdeki daireleri satıp satmadığımı sordular. Güya arkadaşı daire alacakmış havasına girip bizi imtihan ettiklerinin farkına varmayacağımızı düşündüler. Bu insanlar bizim gazetenin bitmesi için o kadar çaba sarfettiler ki anlatamam. Aynı arkadaşların şimdi çıkıp dedi kodu yapanlardan şikâyetçi olmaları ne kadar enteresan bir durum öyle değil mi? İnsan çuvaldızı önce kendine batırmalı, ardından başkalarına batırmalı. Bizimle ilgili, üç-beş yıl içinde iflas edecek göreceksiniz, gazeteyi yürütemeyecek demelerine rağmen, biz hiç rahatsız olmadık da bu insanlar neden şimdi çok rahatsız oluyorlar merak ediyorum.
Piyasadaki çalkantıların nedenlerine gelince, benim her fırsatta ısrarla ve altını çizerek söylediğim konu, öz sermayelerinin yüzde otuzundan fazla kredi kullananlar batmaya mahkumdurlar, dediğimi beni okuyanlar çok iyi bilirler. Ticareti sırf gösteriş için yapanlar ve nam olsun kâr olmasın, bâbından insanlara gösteriş yapmaya çalışan ticaret erbabı, unutmasın ki bu işler gösterişle değil para kazanmayla oluyor. Piyasada büyük işadamı olarak gözüken pek çok insanın giderlerine bakıldığında, altlarında en lüks arabalardan tutun da çoluk çocuklarının altlarındaki arabalar, kendi giderleri, zamparalıkları, kumarları göz önüne alındığında, bırakın ticareti, para basma makinaları olsa, evlerinde bu giderlerin altından kalkmaları mümkün değil.
1984 yılından bu güne dek, otuz yılı aşkın süredir canla başla çalışıp ticaret yapmaya çalışıyorum. Benimle ticarete başlayanların bir kısmı yok olup gitti. Müteahhitlik sektöründe çalışırken, dairelerin maliyetine bakmadan müşterinin verdiği paraya tav olup satanlar ve kat karşılığı arsa alırken, bizim yüzde kırk vermeye korktuğumuz arsalara cömertçe yüzde elli verenler yok olup gittiler. Sonradan piyasaya çıkan yeni yetmeler üç kuruş kazanıp beş kuruş harcamaya başlamaları bir yana, Bankaların kapısından ayrılmayıp sürekli kredi kullanarak ticaret yaptıklarını zannediyorlar. Oysa ki bugün dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir ticari işletme, kredi kullanıp kredi faizleri, personel giderleri ve diğer giderlerini ödedikten sonra para
kazanmak mümkün değil. Bazı arkadaşlar, Bankacılara kızıp dedikodu yaptıklarını, bu yüzden işletmelerinin battığını söylemeleri fevkalade yanlış bir şey. Arkadaşların kızmaları gereken kişiler, sürekli Bankaların kapılarında dolaşan ticaret erbabı olmalı. Bankacılar piyasayı çok sıkı bir biçimde inceleyip riski olan kişileri tespit edip, müşterilerinden zarar verebilecekleri kişileri uyarmak zorundadırlar. Bu durum Bankacıların asli görevleri arasında olduğunu da unutmayalım. Ticaretin kuralları olduğu gibi Bankacılığın da kuralları vardır. Örneğin ben sattığım malın çekini alırken, Bankayı arayıp çekin sağlam olup olmadığını sorduğumuz gibi, Bankacıların da ticaret erbabının durumunu öğrenmeleri ve müşterilerini uyarmaları en önemli görevleri olduğu kanaatindeyim. Biz gazeteciler de ticari risk altında olan ve piyasadaki iyi niyetli üçüncü şahıslara, zarar ihtimalini önlemek için topluma bazı tüyolar vermek zorundayız. Kimse dananın altında buzağı aramasın. Herkes adam gibi işini yaparsa kimse ne batar ne de çıkar. 1984 yılında sanayide küçük bir dükkanda boru çekenler şimdi çok bük çapta iş yapıyorlarsa ve kredi kullanmadan bunu yapabiliyorlarsa onlara alkış tutarız. Yok siyasetçileri kullanıp Milyon Dolarlarla ifade edilen miktarda krediler kullanıp, ödeme zamanı geldiğinde yeniden kredi kullanmak zorunda kalmış iseler bunu da toplum bilmeli öyle değil mi? Kalın sağlıcakla.