Cezalıyız bir güle dokunurken dikenin elimize batmasından korktuğumuz için gecenin en karanlık vaktinin şafak sökmeden önceki an olduğunu unutmuşuz.Vazgeçmişiz denemekten görmez olmuşuz güneşin ufuktan usulca duvağını açan bir gelin gibi ışıklarını sunmasını ve ısıtmasını bizi göz göze gelemez olmuşuz güneşle ve ne kaybettiğimizi bilmeden devam eder olmuşuz hayat diye tabir ettiğimiz yola ama her fırsatta da suçu bizim kurduğumuz bu hayata atmaktan da geri durmaz olmuşuz.Mızmız bir çocuktan farkımız kalmamış.Buz dağının sadece görünen yüzünden ibaret olduğunu sanmakta hale bir çoğumuz göremediğimiz bu yükü neyin taşıdığı.Bizlerde birer buz dağı değil miyiz sadece insanların görmesini istediğimiz taraflarımızı göstermiyor muyuz.Ama ilk fırsatta da göstermediğimiz taraflarımızla baş başa kalmıyor muyuz.Şu soruyu sormadan geçemiyorum hayat bu kadar basite indirgenebilir mi ? Korkusuzca yaşamadıktan sonra gülün dikeni eline batmadan onun acısını gülün güzelliğine tercih ederek istediğimiz şeyi bir kere daha denemek şansımız varken vazgeçmek ve de sevdiğimizi söylediğimiz insanları birer buzdağı olarak görüp içlerindeki bu yükü taşımasını sağlayan temelleri hiçe sayıp bunları algılamak için hiçbir çaba göstermeden mi yaşamalıyız. Korkmamalı mıyız karşımıza çıkacaklardan.Değil midir sahip olduğumuz değerleri anlam katan onlar için gösterdiğimiz çaba bu kadar mı değersiz hayatımız.Suçumuz korkmak cezamız ise bir ömrü böyle yaşamak olacaktır.