SUDAKİ KOKU VE KEDİ KÖPEK MESELESİ

Adnan Bahadır

Bugün iki konuya değinmek istiyorum. Bunlardan ilki sudaki koku meselesidir. Öncelikle son yılların en kurak yıllarından birisini yaşamış olmamıza rağmen şehrimize su kesintisi yaşatmayan Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan Başkana ve SASKİ yöneticilerine teşekkür ederek konumuza girmek istiyorum. Rabbimiz yüce kitabımızda “Lein şekertüm leezidenneküm….” yani ‘Şayet verdiğim nimetlere şükrederseniz ziyadesini veririm.’ buyurmakta. Biz buna adetullah diyoruz, kulları olarak da bu ölçüyü kendimize rehber edinmeye çalışıyoruz. Elektrik ve su çok önemli temel ihtiyaçlardır, hele hele su olmadan hayat yaşanmaz. Eskiden yerleşim birimleri suyun olduğu bölgelerde kurulurdu, su savaşları tarihin kaydettiği önemli savaşlardır. 08/07/2024 ve 07/07/2025 ve tarihlerinde yaşanan sel felaketi nedeniyle Tekkeköy, Canik, İlkadım ve Atakum ilçelerine içme suyu temin edilen Çakmak Barajı gölünün tabanında sel suları ve bulanık su çökelmiş bu da suyun kalitesini ve kokusunu olumsuz yönde etkilemiştir. Bu değişim sel sonrasında beklenen bir durumdur. Suyun içilebilir olup olmadığını il sağlık müdürlüğü sürekli tahliller alarak denetler, bu onun yasal görevidir. Suda içilebilirlik noktasında en ufak bir sorun yoktur. Ayrıca SASKİ eskimiş isale hatlarından başlamak üzere depoları, su kuyularını ve menfezleri temizleme çalışmaları yapmakta ve böylece daha sağlıklı ve kaliteli su kullanmamız için büyük uğraş vermekte. Bunu takdir etmemiz gerekirken sürekli eleştiri yağmuruna tutup yok sular kokuyor, yok menfezlerden koku geliyor, yok şu yok bu gibi saçma sapan gerekçelerle insanların çalışma şevkini kırmanın alemi yok. Bu kuraklıkta bizleri susuz bırakmayan Büyükşehir Belediyesine teşekkür ederek bu konuyu kapatıyorum.

Gelelim şu kedi ve köpek meselesine. Bundan on veya on iki yıl önce küçük oğlum İstanbul’dan bir K9 kurt köpeği yavrusu getirdi. O zamana kadar köpeklerle çok aram yoktu ama o hayvan gelince aşısını yaptırdık, haplarını verdik, daha sonra Kerimbey’de bir köpek eğitim merkezine verdik, evimizde evlat gibi olmuştu. Üç dört yıl baktık ona. Yazlıkta rahmetli olan bir komşumuz defalarca şikâyet etmişti onu ama bahçemizde sahipli köpeğimiz olduğundan kimse bir şey diyememişti. Lâdik’te tavuk çiftliğini yapınca köpeği oraya getirelim dedik ama maalesef oradan canım köpeğimizi çaldılar. Eşim altı ay ona yas tuttu, biz de ta Asarcıklara köpek aramaya gittik ama bulmadık. Şimdi iki kümesimizde de kiracılarımızın dörder beşer tane köpekleri var, gidince onları seviyoruz. Buraya kadar olanı köpek faslı idi. Kedilere gelince; yazlıkta başıboş beş altı tane kedi var, eşim onlara özel bir kap yaptı her gün yedirip içiriyor. İşin garibi ve canımı sıkan tarafı; yazın kedi alıp kışın giderken ortalığa bırakan bazı komşularımız hayvanları pişmiş ete alıştırıyorlar. Onlar gidince verdiğimiz yemeği yemiyorlar, bırakın yemeği hazır mamayı dahi yemiyorlar. İlla da pişmiş et yiyecekler, pişmiş eti ben bulamıyorum onlara nasıl vereceğim...

Bu detayı verme nedenim yazacaklarımı rahat yazmaktı. Bazıları yazacaklarımdan rahatsızlık duyabilir, bana hayvan düşmanı diyebilir ama yaşam biçimimi yazdıktan sonra kim ne derse desin. Büyük oğlum Hollanda’da yaşıyor, ben rahmetli babamla Almanya’ya gittim, etrafımda pek çok insan da yurt dışında yaşıyor. Hiçbir Avrupa ülkesinde başıboş hayvan yok. Her hayvanın bir sahibi var, belediyeler sahipsiz hayvanları barınaklarına götürüp bakıyorlar. Sahiplenmek isteyenler de ücret mukabilinde sahipleniyorlar. Parlamentoda çıkan yasayı biraz inceledim, gayet yerinde ve ihtiyaca cevap verebilecek nitelikte bir yasa olmuş. Yasada 2025 yılının sonuna kadar her hayvanın kimlik kartı çıkarılma zorunluluğu getirilmiş, bu çok isabetli bir karar. Nüfusu 25 bini geçen belediyeler barınak kurmakla yükümlü, sokakta sahipsiz hayvan kalmayacak şekilde bir düzenleme yapılmış, çok isabetli ve yerinde bir karar.

Hasta ve iyileşmesi mümkün olmayan hayvanlarla ilgili de uyutulma imkânı sunulmuş ki bu da çok doğru bir karar. Lâdik’teki kümeslerin birinde altı aylık yavru bir köpek acı içinde bağırıp ağlayınca veteriner çağırdım, şu hayvana bir şeyler yap da acısı geçsin dedim. Veteriner bu hayvan sahipsiz olduğundan gençlik aşısı yapılmamış, bu saatten sonra yapacak bir şey yok deyince bu acıyla bu bağırmaya tahammül edemem ki dedim ve hayvanı az uzakta olan bir yere bırakmak zorunda kaldık. Şayet o hayvan sahipli olsaydı veya bu yasa çıkmış olsaydı o hayvan şu anda yaşayacaktı. Kimse yalandan hayvanseverlik yapmaya kalkmasın. Önce evdeki yaşlı anne babalarımıza bakacağız, sonra hayvanlarımıza bakacağız. Anne babalarını huzurevine götürüp evinde hayvan besleyenlere hayvansever denemez, dense dense hayvan bile olamazlar denir diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.