Sur İlçesi, Türkiye'dedir. Türkiye'nin Güney Doğu Anadolu Bölgesi'ndedir. Güney Doğu Anadolu Bölgesi'nin Diyarbakır vilâyetindedir. Diyarbakır İli'nin merkez ilçelerinden biridir.
Sur İlçesi'ni, pek çok kişi, beş-on bin nüfuslu bir belde sanıyor. Halbuki, bu ilçeden son birkaç ay içinde beş - on bin kişinin göç ettiğini gazetelerde okuyoruz.
Sur İlçesi; "Eski Diyarbakır" diye anılan şehrin kendisidir. Dağ Kapı diye anılan meydanın çevresidir. Tarihî önemi pek fazladır. 2014 sayımına göre, nüfusu yüzyirmi bir binin üzerindedir. Rakımı 670'dir. Mükemmel bir iklime sahiptir ve yanıbaşında akan Dicle'nin güzelliği, ona apayrı bir çeşni katmaktadır.
Sur İlçesi; Sivas'ın Kongre Meydanı ve çevresi, Samsun'un Saathâne veya Cumhuriyet Meydanı ve çevresi, Ankara'nın Ulus Meydanı ve çevresi, İstanbul'un Beyazıt Meydanı, Bakırköy Meydanı ve çevresi, , T(ı)rabzon'un Gülbahar Hâtûn veya Cumhuriyet Meydanı ve çevresi...ne ise, odur.
Ben, 1972 - 1973 yıllarında, orada, Eğitim Enstitüsü'nde hocalık yaptım. Diyarbakır'ın güzel insanları, yanlarından geçerlerken de, size selâm verirlerken de nâziktirler. Dükkânlarına girdiğinizde, size, "Baaaşım üstüne ağam!" diye gönülden gelen samîmî hitapta bulunurlar.
Sur İlçesi / Eski Diyarbakır, bir tarih hazînesidir. Muhteşem Surları, İç Kale'deki tarihî mekânları, Anadolu coğrafyasında İslâm'ın ilk mâbedi olan Ulu Câmii...harîkalar harîkasıdır.
Günlerdir, esefle duyuyor, televizyon ve gazetelerden tâkip ediyoruz ki; Dört Ayaklı Minâre'nin ardından, Kurşunlu Câmii, Cumhuriyet, Yavuz Selim ve Süleyman Nazif İlkokulları tahrip edilmiş, yakılmıştır.
Bu güzel şehrin güzel insanları; niçin, kendilerine kıymet vermeyen, her türlü yaşayış tarzlarını silip süpürmek isteyen câniler sürüsünün eline bırakılmıştır?
Devlet, kendisini meydana getiren kişilerin hayatını korumakla mes'ul değil midir ki, bunca zamandır bu insanlar, eli silâhlı zorbaların insâfına terkedilmiştir.
Basından öğreniyoruz ki, eylül ayından itibaren, gece yarısı, Kurşunlu Câmii hoparlöründen sözde pkk marşı çaldırılıyor. Câmi, birkaç aydır örgüt üssü / idâre merkezi / karargâhı olarak kullanılıyor ve sokaklarda günlerdir "hendekle" kazılıyor. Buralara tahkîmât yapılıyor.
Ne hâldir ki; bundan, ne câmi imamının, ne polis ve âmirlerinin, ne emniyet müdürünün, ne kaymakamın ve ne de valinin haberi(!) var!..Demek ki, insan, bir şeyi görmek istemeyince, göremiyebiliyormuş!..
Bürokrasi böyle!..Peki, hiçbir siyâset mensubu, bu hâlin şâhidi olmadı mı?..
Demek ki; istemeyince, görülemiyor, duyulamıyor, konuşulamıyor hattâ sezilemiyor...Ne diyelim!..
Ve yine, demek ki; feverân lâzım, gözyaşı lâzım, eziyet lâzım, mağduriyet lâzım, kıyım lâzım, can vermek lâzım!..
Bakınız; Sur Kaymakamlığı'nın açıklaması, ne kadar da mâsûmânedir: "İlçemiz Suriçi mahallesinde silâhlı terör faaliyetleri netîcesinde eğitim öğretim faaliyetlerinin, sağlık hizmetlerinin, ibadethanelerde icra edilen din hizmetlerinin sunulmasında ve vatandaşlarımızın bu hizmetlere ulaştırılmasında sorunlar yaşanmaktadır." (Bknz: Hürriyet Gündem, 11 Aralık 2015)
Ne "yaşanmakta" imiş?
- "Sorunlar yaşanmakta" imiş!!!
Ehh!...Bu kadarcık (!) olur mu? Diyelim!..
Siz ve sizin üst ve alt makamlarınızda bulunanlar, istihbarat mensupları, ve siyâset elleri dünyânın dört bir yanına ulaşması gerekenler, bu bilgileri 'bize' bildirmek için mi, yoksa, "sorunlar" deyip geçiştirilmeye çalışılan şeyler için 'çözüm üretmek' ve 'çâre bulmak' için mi vardırlar?
Orada şehit olan onca insanın yanında, bizi, ta Türkiye'nin bir ucunda, orada mâsûm vatandaşların göç edişleri üzerken, tedirgin ederken, kahrederken, 'mes'ul ve salâhiyetliler', ne kadar rahat bir ifade ile, "sorunlar yaşanmaktadır" diyebiliyorlar, hayret!..
Huzur içinde yaşamaları gerekirken, sıcacık evlerini / yuvalarını /ocaklarını, komşularını gözyaşları içersinde çoluk çocuğu ile, apar-topar eşyalarını yüklenip terkeden bu insanlar hakkında söylenecek sözler bunlar mıdır?
Acaba niçin, o hendeklerin kazıldığı süre içersinde hiçbir devlet salâhiyetlisi meydanlarda yoktu?
Düşününüz ki, bir câminin içinde yatılıp kalkılıyor, tâlim yapılıyor, silâh deposu hâlinde kullanılıyor...Bundan hiç kimsenin haberi yok, öyle mi? Sokaklar eşiliyor, hendekler kazılıyor, adı bilinmedik silâhlar taşınıp yerleştiriliyor, bunlardan da kimseciklerin haberi yok öyle mi? O zaman, geldiğimiz hâle, derin bir "Vaaaahhh!" demekten gayri ne sözümüz olabilir?..Hem de; vah ki, vah!..
Peki, o zaman, vatandaş olarak sormamız gerekmez mi ki; sizler, ne için, o makamlarda oturuyorsunuz ve Devlet'ten maaş alıyorsunuz?
Bu soruyu sormak, yetmiş sekiz milyon Türk insanının tek tek, hakkıdır!..
Şu işe bakınız...Tam da:
"Kenar-ı Dicle'de bir kurt kapsa bir koyunu
Gelir adl-i ilâhî Ömer'den sorar onu!"
Misâli...Ne tesadüf!!
"Dicle kenarı": Tamam!..
"Kurt" ve "koyun": Besbelli!..
Fakat; "Ömer", meydanda yok!.. Yazık!..Çok yazık!.. Çooooook!..